Macaristan son yıllarn en soğuk kışını geçiriyor. Kara teslim olan üldeke yolları açmak için tanklar ve benzer palet tekerlekli diğer zırhlı araçlar kullanılıyor. Tarık Demirkan, Macaristan'dan kış izlenimlerini yazıyor.
Abone olMacaristan’ın 15 Mart ulusal bayramının 2013 kutlamaları, daha doğrusu bu bayramın kutlanamaması hiç unutulmayacak.
Yok, ulusal bayram kutlamalarının engeli siyasi gelişmeler, hükümet ve muhalefet arasında giderek sertleşen gövde gösterileri değil.
Neden çok daha basit... Çünkü 15 Mart'ta Macaristan “Kış Baba’nın” taarruzuna uğradı.
Hem de ne kadar güçlü, nasıl karşı konulmaz ve insanın doğa karşısındaki acizliğini hissettiren ne kadar büyük bir taarruz.
Aslına bakılırsa muazzam bir soğuk dalgasının geldiği on gün öncesinden biliniyordu.
Meteoroloji kurumunun açıklamaları, orta vadeli tahminler, neredeyse günü gününe doğru çıktı.
“Ülke batıdan başlayarak kutuplardan gelen soğuk hava dalgasının etkisine girecek, 15 Mart günü öğle saatlerinden itibaren başlamak üzere kar yağışı ve tipi tüm Macaristan’ı etkisi altına alacak” deniyordu sürekli tekrarlanan hava durumu bültenlerinde.
Ama belirtilen tarih 15 Mart’tı... Yani resmen ilkbaharın başladığı tarihten bir hafta öncesi!
İkazlar kulak ardı edildi
Artık ülkenin güneyindeki tepelerde ağaçlar tomurcuklanırken, kardelenler, yaseminler, nergisler topraktan başını çıkarırken “kar, don, ayaz geliyor” uyarısı ne kadar ciddiye alınırdı?
Nitekim, beklendiği gibi oldu ve ikaz kulak ardı edildi.
Macarlar güle oynaya bayrama hazırlanıyorlardı. Okulların da tatil olduğu dört günlük resmi bayram tatilinden de yararlanarak on binlerce Macar ülke içinde ya da dışında tatile çıkacaktı.
Perşembe gecesinden itibaren, o güne kadar hâkim olan ılık bahar havası dönmeye başladı.
Ama insanları ikaz etmek için bu da yeterli değildi. Cuma sabahı on binlerce araç, Macaristan’ı Avusturya’ya ve Batı Avrupa’ya bağlayan M 1 otobanında yola çıktığında, kuzey ve batıdan da kar, tipi ve ayaz taşıyan yüklü bulutlar da geliyordu.
15 Mart öğle saatlerine doğru ülkede tüm medya kurumları, kötü hava şartlarından bahsetmeye başladı.
Ancak bu bültenler hala temkinliydi. “Bazı” yolların kapanmaya başladığı, “bazı” otobanlarda kamyonların trafiği aksattığı, “bazı” tali yollarda konvoylar oluştuğu, “yer yer” trafik kazalarının gözlemlendiği bültenlerde duyulmaya başlandı.
Ancak, Budapeşte’de de havanın birden karardığı ve herkesi hayrete düşürecek bir şekilde lapa lapa kar yağmaya başladığı öğlen saatlerinden itibaren haber bültenlerinin atmosferi de dramatik bir şekilde değişti.
Kutlamalar iptal
“Kriz” ve “olağanüstü durum” kelimeleri işte ilk o saatlerden itibaren duyulmaya başlandı.
Kar fırtınası ve tipinin Budapeşte’nin boşalan caddelerini ele geçirdiği saatlerde, ülkedeki durumun acı faturası da bültenlere yansımaya başladı:
“Hava sıcaklığı ülkede eksi 15’un altına inmişti. Kar fırtınası tüm ülkeye pençesini vurmuştu. Yaklaşık 60 yerleşim biriyle bağlantı kopmuştu. 160 şehirde elektrikler kesilmişti. Tıkanan yollarda mahsur kalan araçların sayısının on bine yakın olduğu sanılıyordu! Kar fırtınası yollarda yer yer 3 metrelik kardan duvarlar oluşturuyordu! Araçların bir kısmının tamamen kar altına gömülü kalmasından endişe ediliyordu”.
Bütün ülkede resmi bayram kutlamaları derhal iptal edildi.
Muhalefet de toplu bir şekilde hükümeti protesto etmeyi planladığı alternatif kutlamaları iptal etti.
Ülkede “olağanüstü hal” ilan edildi ve vakit geçirilmeden kurtarma çalışmalarına başlandı.
Büyük şehirlerden seyyar hastaneler ve seyyar mutfaklar yola çıkarıldı, şehirlerdeki tüm kurtarma araçları, karla mücadelede kullanılabilecek dozerler ve diğer araçlar otobanlarda mahsur kalan on binleri kurtarmak için seferber edildi.
Ancak saatler ilerledikçe durumun tahmin edilenden de ağır olduğu ortaya çıkıyordu. Yolların hem ayaz ve donla, hem de kar fırtınasının yığdığı setlerle geçilmez olması nedeniyle takviye araçlar yolları açamıyor ve mahsur kalan araçlara ulaşamıyordu.
Hükümet tüm imkânları seferber etmiş, ve son koz olarak ordu göreve çağrılmıştı! Yolları açmak için tanklar ve benzer palet tekerlekli diğer zırhlı araçlar kışlalardan yola çıktı. Kuzeyden, Batıdan da Avusturya’nın destek için gönderdiği karla mücadele araçları geliyordu.
Sosyal medyada kış trafiği
Beklenmeyen kriz, ilginç bir şekilde sosyal medyanın gücünü ortaya koyan hiç beklenmedik dayanışma biçimleri yarattı.
GSM şirketleri ücretsiz “mahsur kalındığında neler yapılmalı” sms-leri göndermeye başladı.
“Akıllı telefonlar” yardımıyla yolda kalanlar yerlerini tam olarak tespit edip haber veren, çevresinde olup bitenleri rapor eden mailler ve sms-ler gönderiyorlardı.
Sivil kuruluşlar ise yüzlerce kilometrelik mahsur bölgelerde otoban yakınlarında yardım merkezleri oluşturdular, yolda kalanları oralara yönlendirdiler.
Akşam bastırmaya başlarken, zamanla yarış da hızlanıyordu.
Haber bültenleri 15-18 saattir araçlarından çıkamayan, aç susuz insanların, tıbbi yardıma gereksinim duyanların olduğunu haber veriyordu.
Helikopterler gidip geliyor, acil yardımlar yerlerine ulaştırılıyor, tıbbi müdahale gereken durumdaki insanlar hastanelere taşınıyordu. Sosyal medyada da yardım çağrıları artıyordu.
Facebook’daki “sanal kriz merkezi” çok yararlı olmuştu. İnsanlar deneyim alışverişinde bulunuyor, yollarda örgütlenip, birbirlerinden eksiklerini gediklerini tamamlıyorlardı.
Bu arada mahsur kalan araçlara yakın köyler de harekete geçmişti. Otoban duvarları yıkılıyor, araçlar kurtarılıp, köylerde okul ve kiliselerde açılan yardım merkezlerine taşınıyorlardı.
Gece bastırdığında hala durum tam belli değildi. Pek konuşulmuyordu, ama genel korku, yollarda kalanlar arasında kurtarılmayı beklerken donarak ölebilenlerin de olabileceğiydi.
Çünkü araçlardan depolardaki yakıtların bittiği haberleri geliyordu.
Bütün bir gece tüm ülke ayaktaydı!
Cumartesi sabahı, Macaristan bambaşka bir güne uyandı. Kar yağışı tümden durmuştu. İnsanları günlük güneşlik bir hava bekliyordu. Bir gün önce eksi on beş dereceyle yüzyılın Mart ayındaki soğuk rekorunun kırıldığı topraklarda, karlar eriyordu.
Cumartesi öğleye doğru son raporlar da gelmeye başladı.
Kazaların dışında, can kaybı yaşanmamıştı!
Felaketin pençesinde kalanlar kurtarılmıştı.
Devletin, toplumun ve sivil kuruluşların çabaları, sosyal medyanın verdiği imkânlarla ortaya çıkan yeni dayanışma biçimleri insanları felaketin eşiğinden çekip kurtarmıştı.
Resmi bayram kutlanamamıştı, ancak belki de gerçek bayram duygusu tam da buydu... Toplumsal dayanışmanın hayata geçirilmesiyle bir ülkenin, bir toplumun neleri başarabileceğinin en güzel örneği gösterilmişti.