BIST 9.976
DOLAR 34,08
EURO 38,08
ALTIN 2.833,48
HABER /  POLİTİKA  /  CHP

Kılıçdaroğlu u kılıçtan geçiren yazılar

Köşe yazarları Baykal'ın istifasından sonra aday olma cesareti göstermeyen Kılıçdaroğlu'na çok ağır sözlerle yüklendi.

Abone ol

CHP lideri Deniz Baykal’ın Nesrin Batok’la olduğu iddia edilen görüntülerin ortaya çıkmasından sonra Baykal’ı isitfaya davet eden basının hedefinde bu kez de Kemal Kılıçdaroğlu var.

Baykal’a "istifa et" çağrısında bulunan yazarlar bu kez de adaylığını açıklayamayan Kılıçdaroğlu’na sert çıkmaya başladı. Kılıçdaroğlu'nun durumu değerlendirilirken, "süt dökmüş kedi", “düşük ve silik profil”, “Sünepe”, “Risk almaktan bile aciz", "Korkak", “Çakma Gandi”, "Bütün görevlerine "atamayla" gelen bürokrat..." gibi yorumlar havada uçuştu.

İşte yazarların Kılıçdaroğlu'nu hedef alan o sert yazılarından bölümler:

Mustafa Mutlu
CHP çok kötü bir sınav veriyor!

Baykal’ın istifasının üzerinden altı gün geçti... Bunca patırtının gürültünün ardından, elimizde ne kaldı? Bu soruya ben kendi yanıtımı vereyim:
Eski genel başkanlarının ağzının içine bakan binlerce siyasetçi!

CHP seçmeninin söz birliği etmişçesine “tek aday” olarak gördüğü ve gösterdiği Kemal Kılıçdaroğlu bile, arkasındaki bu gücü önemsemeden, Deniz Baykal’ın icazeti, onayı, takdiri, emri ve işareti olmadan adaylığını açıklamaya cesaret edemedi!

Yolsuzlukların, hırsızlıkların, çirkefin, bataklığın üzerine kararlılıkla yürüyen o cesur adam bile; sıra parti içi görev üstlenmeye geldiğinde, süt dökmüş kediye döndü!

Tamam; bir haftadır yazdıklarımın, söylediklerimin arkasında duruyorum ve hâlâ büyük bir kararlılıkla “Baykal dönmemeli” diyorum...
Ama...
Yürekten desteklediğim Kemal Kılıçdaroğlu dahil CHP’li yöneticilerin şu bir haftada sergiledikleri “düşük ve silik profil”in de CHP’yi bir yerlere taşıyacağına inanmakta ne yazık ki güçlük çekiyorum!
Klişe bir söz vardır; “İstifa tek yanlı bir müessesedir” diye...
Baykal da içine düştüğü durumu sessiz kaldığı dört gün boyunca değerlendirdi ve kararını verdi; istifanın hem kendisi, hem de partisi için en hayırlı yol olduğunu gördü...
Bu saatten sonra onu döndürmeye çalışmak “sadakat”in değil, olsa olsa “acizliğin” ifadesidir!
Bu; “Bizi senden başka kimse bir arada tutamaz, dağılır gideriz. Biz kendimizi yönetmekten aciziz; gel bizi başsız bırakma” demektir!
Siyaset böyle yapılmaz...
Böyle siyaset yaparak, ülkeye hizmet edilmez...
Bu anlayış sadece “Gitme, bu çark bozulmasın, keyfimize bakalım” anlayışıdır!
Aradan geçen altı günde; her ne gerekçeyle olursa olsun CHP’yi bu kadar “güçsüz ve çaresiz” gösteren herkes, büyük bir ayıbın ortağı olmuştur...
Bu tablo; ne 86 yıllık parti geçmişine ne de CHP’nin “demokrasi” anlayışına yakıştı...
Bu görüntünün verilmesinde payı olan herkesi kınıyorum!

GÜNÜN SORUSU
Kurultaya bir hafta kaldı; CHP’de hâlâ kimse başkanlığa talip olamadı...
Acaba CHP de yönetici seçemeyen apartmanlar gibi, “dışarıdan profesyonel yönetici” mi tutacak?

Ahmet Hakan
Ey Gandi Kemal

Deniz Baykal’ın gönlünü alarak yürüyüşe başlamak istiyorsun. Yakışır.
Aç kurtlar gibi koltuğa saldırmak istemiyorsun. Müthiş.
Fırsatı ganimet bilenlerden olmak istemiyorsun. Muhteşem.
Alçakların sunduğu malzemenin üstüne basarak yükselmek istemiyorsun. Süper.
Ve fakat...
Ey Gandi Kemal!
Unutma ki:
Bunların hepsinin bir sınırı, bir kıvamı, bir ölçüsü vardır.
Eğer “Deniz Baykal’ın gönlünü almalıyım” diye kapı aşındırmaya devam edersen, “İcazetle lider mi olunurmuş” derler.
Eğer “Aç kurtlar gibi koltuğa saldırmamalıyım” diye işi uzatırsan, “Sünepe” derler.
Eğer “Fırsatı ganimet bilmemeliyim” derken kıvamı kaçırırsan, “Risk almaktan bile aciz” derler.
Eğer “Alçakların sunduğu malzemenin üstüne basarak yükselmek istemem” diye yürüyüşü başlatmayı ertelersen, “Bu adam düpedüz korkuyor” derler.
Demem o ki ey Gandi Kemal...
Çok az vaktin kaldı...
Kıvamı tuttur, ölçüyü ayarla, sınırı kolla ve bir yürüyüş eyle...
Yoksa...
Bir de bakmışsın ki, “Gandi” iken, “yandaş medya”nın deyişiyle “Çakma Gandi” oluvermişsin.


Mahmut Övür
Kılıçdaroğlu neden korkuyor?


Şu anda Kılıçdaroğlu, Baykal'dan çok daha sıkışmış durumda... Önceki gün Baykal'la Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin görüşmesi de bu sıkışmışlığın bir işareti olarak yorumlanıyor. Deyim yerindeyse Baykal, kendisiyle görüşmek isteyen iki siyasi aktörü kamuoyu önünde teşhir etti, uyardı. Bu nedenle ortaya çıkmalarını, alternatif olmalarını zora soktu. Oysa ortada son bir haftada yaşanan bir gerçek var; toplumda müthiş bir "Baykal'sız CHP" rüzgârı esiyor. Bunun odağında da Kılıçdaroğlu var. Çünkü Kılıçdaroğlu kısmi değişimin simgesi.
Ancak buna uygun davranmıyor. Çünkü "radikal" değil. Bütün görevlerine "atamayla" gelen bir bürokrat... Doç. Dr. Tanju Tosun "Statüko ile Değişim Arasında CHP" başlıklı analizinde şöyle diyor:
"Bugünkü haliyle bir 'emekli memurlar partisi' görünümünde olan CHP'nin örgütsel anlamda nasıl diriltilebileceği sorusuna mutlaka yanıt bulunması gerekmektedir."
Kılıçdaroğlu da bu sürece bir yanıt. Ama o hain ilan edilmekten korkuyor. Bu korku ve suskunluk onu uzlaşmaya götürecek gibi.
Oysa solun ve Kılıçdaroğlu'nu sahneye sürenlerin beklediği, yeni bir Ecevit. Statükocu yapı CHP'yi yenilemek istiyor. Bunu da "Laik, Kentli, Alevi ve Kürt" kimliğini siyasete taşıyarak yapmak istiyor.


Fikret Bila
Karar Kılıçdaroğlu’nun

Yıllardır CHP Genel Sekreterliği görevini yürüten Önder Sav ve arkadaşlarının desteğini alması gerekiyor. CHP kulislerinde Kılıçdaroğlu’nun zorluğunun bu noktada olduğuna vurgu yapılıyor.
Baykal’dan işaret gelmediğine ve gelmeyeceği anlaşıldığına göre, Kılıçdaroğlu, uzlaşma arayışları sonunda kararını kendisi verecek.
Kemal Kılıçdaroğlu’yla İstanbul’da başarılı bir ikili oluşturan Gürsel Tekin ise, örgütünün Baykal’ın dönmesini istediğini açıkladı ve o noktada duruyor.
Kılıçdaroğlu’nun karar oluşturmasında Gürsel Tekin’in de önemli bir faktör olacağını tahmin etmek zor değil.
Baykal: Kendimizi konuşmadık
Kılıçdaroğlu’nun, Baykal’a, “Siz dönmezseniz ben aday olur, partiyi toparlarım” dediğine ilişkin haberler basına yansımıştı. Ayrıca Baykal’ın, dönüşüyle ilgili olarak Kılıçdaroğlu’nun görüşünü sorduğuna ilişkin haberler de vardı.
Baykal, dünkü görüşmemizde, Kılıçdaroğlu’yla aralarında böyle bir konuşma geçmediğini söyledi ve şu bilgiyi verdi:
- Ne Kılıçdaroğlu bana öyle bir söz söyledi ne de ben kendimle ilgili görüş sordum. Kendimiz konuşmadık. Ben kararımı zaten açıkladım. Kimseden izin veya icazet almam söz konusu olmaz. Ayrıca kimseye izin veya icazet vermem de söz konusu olamaz. Adaylık konusunda herkes özgür. Ben sadece ilkesel düzeyde tavsiyelerde bulundum. Bu bütün arkadaşlarım için geçerlidir. Herkes kararını kendi oluşturur ve bu kararlarla ilgili nihai kararı da kurultay verir.

Kemal Derviş formülü
Baykal’la görüştüğü ve isminin adaylar arasında geçebileceği yazılanlardan biri de Kemal Derviş’ti.
Baykal’a, son günlerde Kemal Derviş’le görüşüp görüşmediğini de sordum. Yanıtı şu oldu:
- Hayır. Görüşmedim. Bu yöndeki haberler doğru değil. Spekülasyon yapılıyor.

Fatih Altaylı
Çok kötü yanılmışım

VAZGEÇTİM.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP’nin başına  geçmesi yolundaki önerimden, fikrimden vazgeçtim.
Şaka yapmıyorum. Ciddiyim.
İsterlerse Deniz Baykal’ı geri getirsinler, isterlerse Önder Sav’ı genel başkan yapsınlar.
(Tabii telefonunu elinden alsınlar önce.)
Kemal Kılıçdaroğlu’ndan ümidimi ve umudumu kestiğim için vazgeçtim.
Şimdiye kadar “Kılıçdaroğlu’ndan lider olmaz” diyenlere “Niye olmasın” yanıtını veriyordum hep.
Ben pes ettim.
Haklılarmış.
Kılıçdaroğlu’ndan “lider” olmazmış, göründü. Hem de net bir biçimde.
Lider olacak adam böyle mi olur?
“Adaylığı düşünmüyorum” deyip duruyor.
Peki Kemal Bey, sen düşünmüyorsan, başkası seni niye düşünsün.
Gerçekten böyle lider, böyle lider adayı olmaz.
Lider dediğin çıkar ortaya, kim ne derse desin dinlemez, yürür gider.
Peşinden gelen olursa olur, olmazsa yine gider.
Bakın bütün liderler böyle çıkmış.
Türkiye’de de dünyada da.
Atatürk’ten başlayalım.
Birisi çıkıp ona icazet mi vermiş, “Memleketi kurtar, Cumhuriyet’i kur” diye.
Kelle koltukta çıkmış yola. Başarmış.
Bana göre Menderes lider falan değil ama Celal Bayar lider.
O da “Milli Şef”e, yol arkadaşına karşı çıkmış yola. Başarmış. Yassıada’da bile “dik” duran ender Demokrat Partililerden.
Ya Ecevit.
Partiyle adı özdeşleşmiş, kurucularından İnönü’ye bayrak açmış. Sadece ona mı, 1971
Muhtırası’na kızıp genel sekreterlikten istifa etmiş önce. “Baskıya boyun eğmem” deyip. Sonra da İnönü’yü devirmiş.
Keza Özal. Darbeciler Sunalp’ı desteklerken çıkmış yürümüş. Almış seçimi. Türkiye’yi değiştirmiş. dönüştürmüş. Kâh iyiye, kâh kötüye.
Ve son örnek Tayyip Erdoğan. O da siyasi hayatını ve siyasetini borçlu olduğu adamlarla yolunu ayırmış. Lider olmuş.
Ya Kılıçdaroğlu.
Neredeyse saklanacak, elinden gelse kaçacak.
“Aday değilim, dilekçe bile vermeyeceğim.”
Peki Kemal Bey.
Vermeyin.
Buysa kendinize güveniniz, buysa memleket sevginiz, vermeyin.
Zaten bu tavırla, sizi partinin başına geçirseler bile bir şey değişmez.
“Ondan lider olmaz” diyenler haklıymış.
Ben yanılmışım.