"Kuran'ı üstü kılıflarda saklarız, duvara asarız ve besmeleyle ele alırız" diyen Kılıçdaroğlu'nu tarihi belgeler yalanladı.
Abone olİlköğretim ve Eğitim Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun kabul edilmesi yeni bir tartışmayı da başlattı. Kamuoyunda '4+4+4' olarak bilinen kanun yasalaşırken akılda kalan Kılıçdaroğlu'nun sözleri oldu. Kur'an öğretiminin seçmeli ders haline gelmesinden duyduğu memnuniyetsizliği dile getiren Kılıçdaroğlu'nun, "Kuran'ı üslü kılıflarda saklarız, duvara asarız ve besmeleyle ele alırız" sözlerinin bile gerçeği yansıtmadığı ortaya çıktı.
Türkiye yakın tarihine ait belgelere göre değil kılıfa koymak Kur'an-ı rafta tutmak bile suçtu.
24 YIL KESİNTİSİZ YASAK
Türkiye'de Kur'an öğrenimi, resmi olarak 24 yıl boyunca yasaklandı. Yasak, 3 Mart 1924 tarihinde 430 numaralı yasayla başladı. Kanuna göre Arap harfleriyle yazılan kitaplar yasaklı hale geldi. Kur'an öğrenimi de 'Tevhid-i Tedrisat' uygulamasıyla kaldırıldı. Yasak, 1948 yılına kadar katıksız sürdü. Zamanla din öğretimi açığının giderek büyümesi üzerine ilk kez 15 Ocak 1949'da İmam Hatip Kursları açıldı. Kur'an öğretiminin okul bazında verilmesi ise ilk kez 1950 Demokrat Parti iktidarıyla mümkün oldu. Sadece yayınlar değil, Arapça okunan ezan bile bu yasağın 18 yıl boyunca kurbanı oldu. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu 'dindar-dinsiz ayrımı yapıyorsun' diyerek Başbakanı eleştirirken, Milli Şef'i İsmet İnönü, İcra Vekilleri Heyeti'nce 25/11/1944 tarihinde kabul edilen o kararla "Elif Ba" ve "54 Farzı" yasakladı.
YASAK LİSTESİ: ELİF BA, 54 FARZ
İlk belge 1944 tarihli İsmet İnönü imzalı Bakanlar Kurulu kararına ait... Kararda Hz. Muhammed'in doğumunu anlatan Mevlid-i Şerif ile namazın nasıl kılınacağını açıklayan '54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası' yasaklanıyor. İcra Vekilleri Heyeti'nce 25/11/1944 tarihinde kabul edilen o kararda aynen şu ifadeler yer aldı: "İstanbul Maarif Kütüphanesi'nin yayını olan 'Tam Mevlid-i Şerif' ile Burdurlu Abidin Kara Arslan'a ait İzmir Kültür Basımevi'nde yayımlanan, '54 Farzlı Büyük ve Tam Namaz Hocası', 25 Kasım 1944 tarihinde yasaklanıyor. "1881 sayılı Matbuat Kanunu'nun 2657 sayılı kanunla değiştirilen 51. maddesine göre, İcra Vekilleri Heyeti'nce 25/11/1944 tarihinde kabul olunmuştur" ifadesinin yer aldığı belgede İsmet İnönü'nün yanı sıra 14 imza bulunuyor.
CHP KURULTAYINI BİLE KARIŞTIRMIŞ
1924 yılında Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile kapatılan 900 medresenin yerine tesis edilen 29 İmam Hatip Okulu, CHP'nin tek parti iktidarı döneminde 6 yıl içinde tamamen kapatıldı. Türkiye'de, 1931-1950 yılı arasında 19 yıl boyunca imam yetiştirilmedi. 1950 yılı başında bir İngiliz gazetesi, Türkiye'deki durumu şu haberle özetledi: "Türkiye'de, cenazelerine namaz kıldıracak bir kişi bile bulamayan zavallı Müslüman köylüler, ölüyü namaz kılınmadan defnetmiştir." Konu, CHP'nin 1947'deki 7. Olağan Kurultayı'nda bile gündeme geldi. Bir milletvekili, yaşanan tabloyu "Gençler, 'manevi gıdaya ihtiyacımız var, bizi Hıristiyan yapın' diyerek Mukaddes Kitaplar Şirketi'ne müracaat ediyorlar" sözleriyle anlatıyor.
'BİZİM ÇOCUKLAR NE OKUYACAK?'
CHP kurultayında dönemin Sinop Milletvekili Vehbi Dayıbaş, seçmenlerinin isyanını "Kiliselere gidenler, orada ayin yapanlar kendi dinlerine ait bir şeyler okuyorlar. Bizim çocuklar ibadette ne okuyacaklar? İşte bu hususta çocuklarımıza bilgi verilmesini istiyoruz" sözleriyle dile getirmişti. Çorum delegesi Abdulkadir Güney ise "Yaptığımız tetkiklerden anlaşıldığına göre, dinini kuvvetlendiren milletler daima sosyal tekâmüle mazhar olmuş, payidar olmuştur; ihmal edenler ise geri kalmışlardır. Bugün bizim dinimizi ve mukaddes kitabımızı bütün dünya milletleri, hayret nazarlarıyla takdir etmekte iken biz, neden dinimizin inkişafına lâkayt kalıyoruz?" diye soruyordu. Bunun üzerine İmam Hatip kursları adı altında 9 aylık geçici kurslarda imam yetiştirilmeye çalışılmasına karar verildi.
NADİR NADİ DE TEKZİP ETTİ
O dönemin Cumhuriyet Gazetesi Başyazarı Nadir Nadi bile Kılıçdaroğlu'nun "İmam Hatipleri biz kurduk" diyen Kılıçdaroğlu'nu tekzip ediyor. Vekillerin yakınmalarına benzer durumu Şubat 1948 tarihli Selamet Mecmuası'nda dile getiren Nadir Nadi, köylerin imamsız, camilerin müezzinsiz kalmasından yakınır olmuştu. Bütün bu olanlardan sonra din öğretimi yeniden uygulamaya konulmuş, bazı illerde 'İmam Hatip Kursları' adıyla kurslar açılmaya başlanmıştı.
'Dedem değirmende çocuklara Kur'an öğretirken can verdi'
Tüm İlahiyat Fakülteleri ve Yüksek İslam Enstitüsü Merkezi Derneği Başkanı Selahattin Yazıcı:
"Babaannemin babası Hacı Müslüm Efendi (Müslüm Üçüncü) bizzat İsmet İnönü tarafından Kur'an öğrettiği için Bafra Müftülüğü'nden atıldı. Ama dedeme Bafra halkı sahip çıkarak, aralarında para toplayıp, onun maaşını vererek, Bafra'daki hizmetlerini sürdürmesini istedi. Dedem 1986'da vefat etti. Her şeyi ondan dinledik. Kurs verecek yer bulamadığı için çocuklara değirmende ve mağaralarda Kur'an dersi verdiğini söylemişti. Ölümü nasıl oldu biliyor musunuz? Son nefesini Kur'an öğrettiği o değirmenin üzerinde verdi. Şükür ki o günler geride kaldı."
Azime Hoca'yı bayılttılar suç aleti Kur'an cüzleriydi
İlahiyat Profesörü Hayrettin Karaman: "1941'de Çorum'da kıyı mahallede oturuyorduk. Azime Hoca vardı, Kur'an öğreten. Ben oynarken bir de baktım, bir kalabalık geliyor. Birçok polis ve jandarma içeri girdi ve evi bastı. 60'lı yaşlarındaydı. Azime Hoca bayıldı. Baygın halde kollarına girerek onu, 12-15 yaşlarındaki öğrencileriyle topladılar. Mus'af ve cüzleri de suç aleti olarak topluyorlardı. O kadar korkmuştum ki, mahallede oynarken beni de alacaklarından endişe ettim. Bir çamura ellerimi sırtımı yapıştırdım ki beni alamasınlar. 6-7 yaşlarındaydım. Gözdağı veriyorlardı."
KÜFEDE SAKLI KİTAPLAR
"Size ilk Arapça'yı nasıl öğrendiğimi anlatayım. 16-17 yaşlarındaydım hocamdan Arapça öğretmesini istedim. Bana "Ben devlet memuruyum, yasak" dedi. Bana bir hocanın adı verdi. Ahıska'dan gelmiş bir hoca, Server Efendi... Kur'an öğretiminin itibarı o kadar düşürülmüştü ki, bakkallık yapmaya başlamış. Beni yanına kabul etti. Dışarıya nöbetçi koyardık. Jandarma geldiğinde Kur'an ve diğer kitapları küfelere saklardık. Ben Arapçayı bu şartlarda öğrendim. O dönem Kur'an öğretilen her yer kapatılmıştı.
8 yıl ve katsayı faşizmi her yönden zarar yazdı
İmam Hatip okullarının önünü kapatmak için getirilen ve ancak 15 yıl sonra kaldırılabilen 8 yıllık kesintisiz dayatmasının zararları dudak uçuklatıyor. Kesintisiz dayatmasıyla sadece İmam Hatip okulları ve meslek liseleri mezunları mağdur edilmedi; işsiz kalan onbinlerce meslek lisesi öğretmeninin yanında nitelikli ara eleman bulamayan sanayiciler de büyük sıkıntı çekti. Eğitimciler, katsayı adaletsizliğinin 15 yıldır her seviyeden öğrencilere, öğretmenlere, sanayicilere darbe vurduğunu, milyarlarca dolarlık kaynağın heba olmasına ve Türkiye'nin dünyadaki teknolojik gelişmelerin gerisinde kalmasına yol açtığına vurgu yaptı.
ÖĞRENCİSİZLİKTEN KAPANDI
Katsayı adaletsizliği, meslek liselerinden 'büyük kaçış'ı yıllar önce başlattı. Meslek okullarındaki öğrenci mevcudu sayısı katsayı adaletsizliği uygulanmadan önce yüzde 50'lerde iken bu oran yüzde 32'lere kadar düştü. Bu okullardan mezun öğrenci sayısı da kademeli olarak 200 binlerden, 100 binlere geriledi. Daralan talep sonrası, çoğu alanlarda meslek dersi öğretmenlerinin ataması yapılamadığından onbinlerce öğretmen adayı ve aileleri perişan edildi. Öte yandan meslek liselerindeki eğitim kalitesi de yıldan yıla düştü.
MİLYARLARCA DOLAR ZARAR
Ekonomistler, ülkelerin sanayileşmesi için mesleki eğitimin ortaöğretim içerisindeki payının AB ülkelerinde olduğu gibi yüzde 70'ler düzeyinde olmasına dikkat çekiyor. Katsayı dayatması, birçok sanayi sektöründe Türkiye'yi 100 milyarlarca dolarlık zarara uğrattı. Dayatmalarla Türkiye'nin bilimsel ve teknolojik gelişmesine de büyük darbe vuruldu.
Faydası yok kötülüğü çok
Eğitim-Bir-Sen Genel Sekreteri Ahmet Özer, 8 yıl dayatmasının zararlarını şöyle sıraladı:
* Yaşları büyük çocuklarla küçük çocuklar aynı mekânları kullanmak zorunda kaldı. Bu durum, çocukların fiziksel ve ruhsal gelişimi açısından son derece sakıncalı oldu.
* Meslek liselerine büyük darbe vuruldu. Gelişmiş ülkelerdeki 30/70 oranı Türkiye'de tam tersine döndü.
* İş dünyası kalifiye eleman bulamaz oldu. 500 bin kişilik ara eleman ihtiyacı doğdu.
* Dershanecilikte patlama yaşanmasına neden oldu.
* Okullarda disiplinsizlik arttı.
* Suç oranları arttı.
* Çoğu köyde danışman görevi üstlenen öğretmenler köyden ayrılmak zorunda kaldı.