CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’un 2020 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmasını büyük bir umutla beklediklerini, ancak gerçekl...
Abone olCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’un 2020 Olimpiyatlarına ev sahipliği yapmasını büyük bir umutla beklediklerini, ancak gerçekleşmediğini belirterek, ’’Umudumuzu yitirmeyeceğiz. İnşallah önümüzdeki süreçte olimpiyatlar mutlaka Türkiye’ye gelecektir, İstanbul’a gelecektir. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul’a olimpiyat yakışır’’ dedi.
CHP Parti Meclisi Genel Başkan Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. Kılıçdaroğlu, toplantının açılışında yaptığı konuşmada; Türkiye’nin 2020 Olimpiyatlarına adaylığının dün akşam neticelenmesi nedeniyle heyecanlı bir gün geçirildiğini söyledi.
İstanbul’un olimpiyatlara ev sahipliği yapmasını büyük bir heyecan ve umutla beklediklerini ancak maalesef bunun gerçekleşmediğini ifade eden Kılıçdaroğlu, ’’Ama umudumuzu yitirmeyeceğiz. İnşallah önümüzdeki süreçte olimpiyatlar mutlaka Türkiye’ye gelecektir, İstanbul’a gelecektir. Üç büyük imparatorluğa başkentlik yapmış bir İstanbul’a olimpiyat yakışır’’ diye konuştu.
Olimpiyatların barış, dostluk, kardeşlik, kültürlerin birleşmesi, centilmence yarışma anlamına geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, savaşın olduğu yerde olimpiyatların olamayacağını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, 1945 yılından bu yana savaşlarda 25 milyonu aşkın insanın hayatını kaybettiğini bildirerek, savaşın insanlığa büyük bedeli olduğuna belirterek AB’nin Avrupa’da barışı sağlamak için kurulduğunu kaydetti.
Son 10 yılda 2 milyondan fazla çocuğun savaşlarda öldüğüne dikkati çeken Kılıçdaroğlu, ’’Savaş, acıdır, gözyaşıdır, dramdır, yoksulluktur, geri kalmışlıktır’’ diyerek savaşı aklı başında olan hiç kimsenin savunamayacağını vurguladı.
Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti:
’’Niye savaşı savunuyoruz, neden savaş çığırtkanlığı yapıyoruz. Evlatlarımızı, gencecik fidanlarımızı neden savaş meydanlarına sürmeye çalışıyoruz. Neden birbirimizi kırmaya, öldürmeye çaba harcıyoruz’’.
’’SAVAŞI SAVUNMAK CİNAYETİ SAVUNMAKTIR"
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün de ’’Bir ulusun hayatı tehlikeye girmedikçe savaş bir cinayettir’’ dediğini hatırlatan Kılıçdaroğlu, CHP’nin temel ilkesinin de bu olduğunu vurgulayarak barışı her ortamda savunacaklarını ifade etti.
Savaşın en son atılması gereken adım olduğuna dikkat çeken Kılıçdaroğlu, ’’Savaşa ’hayır’ demek, barışa ’evet’ demektir. Savaşı savunmak cinayeti savunmaktır. Hepimizin bütün yurttaşlarımızın üzerinde titizlikle durması gereken konu budur. Onun için biz sonuna kadar ’savaşa hayır’ diyoruz. Kendi ülkemizde, bölgemizde, coğrafyamızda, dünyada savaşın olmadığı barışın egemen olduğu bir düzen istiyoruz bizim ana hedeflerimizden biri budur.
Birinci Haçlı seferlerinin üzerinden 9 asır geçti. Bu topaklarından namusundan, canından, malından sorumlu olan hiçbir lider, hiçbir komutan, hiçbir devlet adamı 5 Eylül 2013 tarihinde bu ülkeyi yöneten başbakanın kullandığı cümleyi asla kullanmamıştır. 900 yıllık tarihe bakın, 1. Haçlı Seferinden bu yana hiçbir lider, devlet adamı o cümleyi kullanmamıştır. Nedir o cümle? Komşumuz, Müslüman bir ülkeye saldırmakta cümlesidir. Ne demek? Müslüman bir ülkeye saldırmak için her türlü koalisyonla ben işbirliği yapmaya hazırım demek. Böyle bir şey olabilir mi? Bu ne demektir biliyor musunuz? Bu gönüllü taşeronluğu aşan bir şeydir. Bu cümlenin milli, dini, ahlaki hiçbir tarafı yoktur. Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmeye kalkan bir başbakan böyle bir cümle kullanamaz. ’Her türlü koalisyonun içinde yer alırım’ demek, ne demektir. Her türlü koalisyonun içinde yer alırım demek, ’ben ilkesizim, tetikçiliğe hazırım’ demektir.’’
Vicdan sahibi tüm vatandaşların bu söylemi kendi vicdanında tartması gerektiğini kaydeden Kılıçdaroğlu, ’’Böyle bir cümleyi bu ülkeyi yöneten başbakan kullanamaz. Özür borcu vardır ama özür de yetmez. Öyle bir makamda oturamaz’’ diye konuştu.
Halkın gerçekleri öğrenmesi için medyanın gazetecilerin özgür olması gerektiğini söyleyen Kılıçdaroğlu, şunları dedi:
“Bir gazetecinin nefes almaması ne demek bunun en iyi örneklerini gezi parkı olaylarında yaşadık. Gazeteciler işten çıkartıldı ya da mecburi olarak iş bıraktı bunları iyi hatırlıyoruz. Olağanüstü hal durumun devam ettiğini söylemek istiyoruz. Bu ülkenin gazetecileri diyor bunu.
Dış politika da merhaba diyecek komşu bırakmadınız. Bununla övünüyorsun. Aslında sen yalnızlığınla övünüyorsun, dünya da var mı bunun örneği? Bunlar yalnızlaştılar bunu da bize yutturmaya çalışıyorlar.
Suriye fiyaskosu, olaylar başlamadan önce mülteci kampı kurdular 2 -3 haftaya bitecek sonra gidecekler dediler fakat aylar geçti durum ortada. Şimdiye kadar 500 bini buldu. Ama yakın zamanda bu rakam 1 milyonu aşarsa şaşmayın. Sınır kapımız yolgeçen hanını geçti. Hangi Suriyelinin nerede yaşadığını Türkiye Cumhuriyeti bilmiyor. Birçok Suriyeli buradan gitmek istemeyecek çocuğunu okula yazdırmış, evini işin burada kurmuş. Bir ülke düşünün ki kimin nerede olduğundan haberi yok. Radikal gruplar getirdiler. Kamplarda silah eğitimi verdiler. Ve bir milletvekilini kamp kapalı diye içeri almadılar.”
(İHA)