CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.
Abone olİNTERNETHABER
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu'nun hedefinde Başbakan Erdoğan ve Soma'da yaşananlar vardı.
Başbakan Erdoğan'a Soma'da bir vatandaşı tokatladığı iddiası üzerinden yüklenen Kılıçdaroğlu, "Özür diliyorum! Birisine Yahudi dölü diyor. 4 bin polisle Soma'ya gidiyor. Markete sığınıyor ve marketteki vatandaşı tokatlıyor. Buradan vatandaşlarımın vicdanına sesleniyorum: Seni tokatlayan adamın hala arkasındaysan ben oraya 3 nokta koyuyorum!" dedi.
GELECEKSİNİZ! ELİNİZ MAHKUM
Soma'da yaşanan maden kazası üzerinden emekçilere de çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, "Bize destek verin! Sizin emeğinizi sömüren bir siyasal partiye destek verirseniz başınıza daha çok şey gelir, daha çok ağlarız. Yeriniz artık bellidir. Geleceksiniz! Eliniz mahkum!" çağrısında bulundu.
NURİ BİLGE CEYLAN'A TEŞEKKÜR
Kılıçdaroğlu grup konuşmasına Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye ödülüne layık görülen Nuri Bilge Ceylan'ı tebrik ederek başladı.
Kılıçdaroğlu, "Huzur istiyoruz ama huzurlu bir Türkiye yok... Barış istiyoruz ama barışın adı bile sözkonusu değil. Bu ortam içinde bize bir gülümseme armağan edildi. Nuri Bilgi Ceylan Altın Palmiye ödülünü aldı. Hepimizin onurudur. Her karesi adeta bir sanat eseridir. O bir sinema bilgesidir. Onu yeniden kutluyorum" dedi.
Kılıçdaroğlu'nun konuşmasının satırbaşları şöyle:
TAŞERON SİSTEMİ
Yatağan Termik Santrali İşçilerinin eylemi var. Kimse onların sesini duymuyor. Ben Muğla'ya uğrayınca onları dinledim. Aylardır Ankara'dalar. Taşeron işçiliğe çözüm üretilecek diye seçim bildirgesine yazan tek parti biziz.
İş güvenliği olmayacak, sendika olmayacak, derdinizi anlatacağınız kimse olmayacak bunun da adı çağdaş Türkiye olacak. Yok böyle birşey!
TBMM BİNASI DA DAHİL
2 milyonu aşkın taşeron işçi var. TBMM binası dahil tüm kamu kurumlarında taşeron işçi çalıştırılıyor. Bir lokma bir hırka... Hiç bir güvenceleri yok. O kardeşlerime bir kez daha sesleniyorum. CHP'nin genel başkanı olarak sesleniyorum.
İşçi ağabeylerinize sorun: Bu ülkeye toplu sözleşme hakkını hangi parti getirdi bir sorun! Diyecekler ki CHP.
ILO'nun standartlarını kim getirdi diye sorun! İş güvencesini kim getirdi diye sorun! CHP diyecekler.
HERKES TAŞERON OLACAK
Şimdi bir yasa hazırlanıyor. Herkes taşeron işçi olacak. Sendikalara sesleniyorum:
Siz gerçekten işçinin yanındaysanız sizin adresiniz CHP'dir.
Taşeronluğu yaygınlaştıran, Türkiye'nin başına bela eden, 301 işçinin hayatının kaybolmasına neden olan bu sistemi savunacak mısınız savunmayacak mısınız?
MADENCİ KARDEŞLERİMİ KUTLUYORUM
Bu düzeni değiştireceğiz! Önce üreteceğiz sonra hakça bölüşeceğiz. Herkes haksızlığa karşı durabilecek. Soma'daki işçi kardeşlerimiz dün haklarını aramak için yürüdüler. İlk istedikleri sendika yöneticilerinin istifasını istediler.
Oradaki madenci kardeşlerimi kutluyorum! Sizin emeğinizi satan sendikacılara güvenmeyin. Biz Ortaçağ ülkesimiz yoksa 21. yüzyıl ülkesi miyiz? Kim sizin örgütlenmenize karşıysa biz sizinle birlikteyiz. Biz sizin haklarınızı savunuyoruz, sizin için mücadele ediyoruz. Bize destek verin!
DAHA ÇOK AĞLARIZ
Sizin emeğinizi sömüren bir siyasal partiye destek verirseniz başınıza daha çok şey gelir, daha çok ağlarız. Çözümler evrensel çözümler. ABD, AB'de hangi haklar varsa bizde de olsun. Biz üçüncü sınıf demokrasiye layık bir ülke miyiz?
GELECEKSİNİZ! ELİNİZ MAHKUM
Açık ve net söylüyorum:
Sizin yeriniz, sizin ocağınız CHP'dir. Bunlardan size fayda yok. Anlayın bunu.
Siz yardım gelecek, şu gelecek, insanlar öldü diye beklerseniz olmaz! Ölen kardeşlerinizin mücadelesini yapmak zorundasınız. Onlar da işçiydi sizde işçisiniz. Yeriniz artık bellidir. Geleceksiniz! Eliniz mahkum! Ya sömürülmeye devam edeceksiniz ya da alınterimin karşılığını alacağım diyecekseniz gelin ortak ses çıkaralım, daha güçlü ses çıkaralım.
EN ÇOK KADINLAR ENDİŞELİ
Türkiye çok riskli bir sürecin içine girdi. Bir gerginlik yaşanıyor. Kullanılan dil gerginliği besliyor. En çok kadınlar gelip soruyarlar: Ne olacak bu ülkenin hali diyorlar!
Tekerlek kırılınca yol gösteren çok olur! Tekerlek kırılmadan yol göstermek lazım. Bunu aydınlar, siyasetçiler yapacak. Sorunlara çözüm üreteceğiz.
Siyasetçinin sorumluluğu aydınlardan biraz farklıdır. Oy almışız bu kürsülere gelmişiz, burada halkın derdini dile getirip, çözüm üretmek zorundayız. Kendisi sorun olan biriktidara karşı çözüm üretmek zorundayız.
3 GÜN SUSSA...
Kendi iktidarınıız korumak için toplumu bölüp, kutuplaştırırsanız sorun yaratırsınız. Birisi konuşunca herkes kulaklarını tıkıyor. 3 gün sussa Türkiye'de huzur olur. Hergün kavga hergün kavga...
Adı üstünde muhalefet! Yolsuzlukları, yanlışları dile getirmek asıl görev. Kavgalı bir iktidar olur mu? Kendisiyle kavga eden bir siyasal anlayış olur mu?
76 milyon yurttaşıma seslenmek isterim:
Biz üstümüze düşeni fazlasıyla yapıyoruz. Bazı hataları fazla kutuplaşma olmasın diye susuyoruz. Soma'da, Gezi'de toplumda kutuplaşma olmasın diye çok dikkatli tutum izledik. Bibergazını, copları bizim milletvekillerimiz yedi.
Neden? Çocuklar biber gazı yemesin diye. Biz yanlış mı yapıyoruz?
YÜZÜ MASKELİLER ELİ SİLAHLILAR KİM?
Şunu da söylemek isterim: Yüzü maskeli, elinde silah olayları çıkaranlar kimse bulsunlar bunları. Biz yüzü maskeli, elinde silahlı kişilere karşıyız.
O kişiler acaba kim? Gezi olaylarında TOMA'ya molotof atanları gördük. Şimdi toplumda bu kutuplaşmayı yaratanlar kimler? Hükümet bunu ortaya çıkarmalı!
BEN 68 KUŞAĞINDAN GELİYORUM
Ben 68 kuşağından geliyorum. Ülkenin bağımsızlığını, huzurunu savundum, örgütlenmeyi savundum, üretenlere her zaman saygı duydum. 68 kuşağından geliyorum, dolayısıyla pek çok acıyı yaşadım. 1960 ihtilali sonrası hayal meyal hatırlıyorum. 3 siyasetçiyi darağacına götürdüler. O demokrasinin ilk travmasıdır.
1971 askeri darbesi... 3 gencimizi darağacına gönderdik. Neden? İntikam hırsıyla.
Siyaseten idamların doğru olmadığını tecrübeyle yaşayan bir ülkeyiz. 80'lerde darbeden önce gencecik çocuklarımız öldürülen çocuklarımız vardı. Aynı silahla hem sağdan hem soldan çocuklarımız öldü.
Askeri darbeden sonra da pek çok gencimiz idam sehpalarında öldürdüler. 16 yaşındaki Erdal Eren'i idam ettiler.
Birileri geldi toplumunu güçlendirdi, biz ise yeni fay hatları oluşturarak toplumu bölüyoruz. Bugün Cumhuriyet tarihinin en büyük kırılmasıyla karşı karşıyayız. Kendi içinde huzurlu bir toplum yaratmamız gerekiyor.
SİYASETÇİLERİN BU DERSE İHTİYACI VAR
Siyasetçileri akılla ve mantıkla sorgulaması lazım. 76 milyon vatandaşımın artık kendisinin nasıl kullanıldığının farkına varması lazım. Siyasetçilere tarihin önünde çok güzel bir ders verirler. Bu derse siyasetçilerin ihtiyacı var!
Susma sustukça sıra sana gelecek! Bizim inancımızda haksızlıklara karşı susan dilsiz şeytandır.
İŞÇİ KARDEŞLERİME SÖZÜM VAR!
Ben isterdim ki Soma'da 301 işçimiz hayatını kaybederken bütün sendikalar orada olsun! İşçi kardeşlerim size sözüm var! Patron sendikacılğınıı yıkacağız sonunda ondan da hesap soracağız.
BAŞBAKANLIK KOLTUĞUNA OTURAN ZAT
Soma'da bir kadıncağız bize gelip sitem etti. Haklı, kimse dinlememiş! Bu ülkenin başbakalık koltuğunda oturan zatta gitti. Gitmesi gerekir mi evet! Orada 301 kişi hayatını kaybetmiş. 432 çocuk yetim kalmış. Büyük acı var.
O ZAMAN AMPUL İCAT EDİLMEMİŞTİ
O ne yaptı?
Sanki miting meydanı gibi kürsüyü kurup konuştu. Madenciliğin fıtratında, doğasında böyle ölümler var dedi, 1860'ın İngiltere'sinden örnek veriyor. O zaman Abdülmecit tahtta ve ampul icat edilmemiş. Türkiye 1800'lerin ülkesi mi? Bu örnekten sonra Soma ayağa kalkıyor. Herkes itiraz ediyor, yuh çekiyor. Efelenerek vatandaşın üstüne yürüyor. Birisine özür dileyerek söylüyorum! Yahudi dölü diyor. 4 bin polisle Soma'ya gidiyor. Markete sığınıyor ve marketteki vatandaşı tokatlıyor. İlk kez bizde bir başbakan kendi vatandaşını tokatlıyor.
ÜÇ NOKTA KOYUYORUM
Bu ülkenin insanlarının vicdanına sesleniyorum:
Seni tokatlayan adamın hala arkasındaysan ben oraya 3 nokta koyuyorum...Cenaze evine gidip hakaret ediyorsun, bir de tokatlıyorsun böyle birşey var mı? 301 kişi öldü tabi şikayet edecekler.
Karbonmonoksit gazını soludukları için öldüler. Kendi vatandaşınızı tokaklıyorsunuz. Sonra da efeleniyorsunuz. Böyle bir tabloyu TC hiç görmedi.
OKMEYDANI'NDAKİ OLAYLAR
Bir vatandaş başsağlığı için cemevine gidiyor. Bir kurşunla hayatını kaybediyor. Öldürülünce bir yandaş şöyle bir tweet atıyor:
İstanbul Kızılay Şube Başkanı bu arkadaş: Ya eşşek gibi sessiz yaşayacaksınız ya da def olup gideceksiniz!
Erdoğan'ın bunu eleştirdiğini duydunuz mu? Kızılay'dan atılacak dediğini duydunuz mu? Yok!
SEN DEFOL GİT!
Ya eşşek gibi sessiz yaşayacaksınız ya da def olup gideceksiniz diyor! Sen defol git
Polis ne yapsın diyor! Alsın eline silahı herkesi tarasın o zaman! Bir başbakan bunu söyleyebilir mi? Akıl, mantık yok mu? Erdoğan bunu koltuğunu korumak için bilinçli bir şekilde yapıyor.
MERKEL'İN AÇIKLAMALARI
Bu zat Almanya'ya gitti. Gitmeden önce Merkel, 'Sorumluluk diliyle hassas davranacağını umuyorum' diye uyardı. Neden? Çünkü Erdoğan'ın kontrolü kaçırdığını o da biliyor. Böyle ağır bir eleştiriye çok üzüldüm. TC'nin başbakanlık koltuğunda oturuyor bu kişi. Almanya'nın iç barışını bozmasınlar diyor. Umarım kavgaya gelmezsin diyor.Bunlar çok ağır sözler. Sadece kendi itibarıyla değil, Türkiye'nin itibarıyla da oynuyor.
TOBB'DA PROTOKOL KRİZİ
Protokol kuralları her yerde aynıdır. Ama iş dünyasının toplantılarında ne hikmetse bu protokole uyulmaz. Erdoğan gelir konuşur, gider. Ben de dedim ki 'Arkadaşlar korkuluk musunuz?' Niye korkuyorsunuz.
Çıktı konuştu! Ben diktatör değilim diyor. Şu önde oturan var ya diyor, bana diktatör diyor dedi.
Ben meydanlarda cesaretle konuşuyorum. Sen benim konuşmama tahammül edemiyorsun, korkup kaçıyorsun.
DİKTATÖRÜN TEMEL ÖZELLİĞİ
Sanıyor meydanlar kendisinin tapulu malı. Elbette gezeceğiz! Diktatörlerin temel özelliği çok korkak olmalarıdır. Benim konuşmamı dinlemeye tahammül edemiyor, çünkü hemen müdahale edecek. Sonra cevabını alacağını bildiği için kaçmayı tercih etti.
Ben ona diktatör dedim, diktatör bozuntusu dedim o da doğru. Benim diktatör dememle o diktatör olmuyor. Bilim adamları acaba diktatörü nasıl tanımlıyor?
EMİNE ERDOĞAN'A VERİLEN KİTAP
2013 Mayıs'ta Erdoğan ABD'ye gitmişti. Muhterem eşlerine bir kitap hediye edilmiştir.
Diktatörlüğün Psikoloji: İranlı bir profesör yazmıştı: Fathali Moghaddam
Çok ilginç tespitlerde bulunuyor. Bunlardan biri Diktatörlük-Ddqemokrasi Sarkaçı tanımlaması.
Saf demokrasi ile saf diktatörlük arasındaki farkı gösteriyor. Sarkacı demokrasi yada diktatörlük kutuplarına yaklaştıran şey nedir? diye soruyor. Yanıtlar şöyle:
Diktatörlük, tek bir kişinin yada hizipleşmiş bir grubun topluma hükmetmesi, güvenlik güçlerini kullanıp, muhaliflerini bastırmasıdır.
Eğitim, basın, haberleşme ve bilişim sistemleri üzerinde eşi görülmemiş kontrol ve sansür olduğu gibi, kontrolün hareketleri de rejimin devamını sağlayacak şekilde kontrol edilir.
Heralde Türkiye'yi yazmıştır diye düşünüyorsunuz değil mi?
Kusura bakma sen diktatör bozuntuzusun!
ÖLÜMCÜL BİR GÜNAH!
Moghaddam yolsuzlukla diktatörlük arasındaki bağlantıyı da çok iyi tanımlıyor. Diktatörlüklerde yolsuzluğa karşı vatandaş sesini yükseltemez. Buna karşı çıkmak ölümcül bir günah gibidir diyor. Diktatörlerin Psikoloji kitabı çok önemli bir kitaptır. Ne gariptir ki anlattıkları yüzde 100 Türkiye'yle özdeşleşiyor.
Diktatörler kadını kontrol altına almayı ilk hedef olarak görür. Güzel sanatları hedef alırlar. Güzel sanatlar diktatörler için kontrol edilmesi gereken bir alandır diyor.
TEHDİTLER YARATIRLAR
İç ve dış düşman yaratırlar diyor. Diktatörler şöyle derler! Tehlikeli bir düşman kapımıza dayandı, ben de ekleme yapıyorum darbe yapmak istiyorlar. Bu düşman icat etme ve tehditere karşı odaklanma hali iç problemlerle uğraşmaya engel olma çabasıdır.
Halk beni destekliyor... Milli irade... Ona oy verenler milli irade, muhalefete oy verenler gayri milli irade.
ERDOĞAN'IN YANINDAKİLERE SESLENİYORUM
Erdoğan'ın kitap okumayı sevmediğini de biliyorum. Yakınındakilere rica ediyorum. Bu kitabı alın ona okuyun. Ben diktatör değilim diyor. Bu özelliklerin tamamının sen de olduğunu görürsün! Ben boşuna bir adama diktatör demem. Ben diktatöre diktatör derim!
Bir diktatörün yönettiği bir ülkeyi yaşıyoruz.