Kıbrıs'ta benzeri görülmemiş koşullar içeren bir kurtarma paketi uygulamasını tetikleyen bankacılık krizinin ardından AB'de kırılgan üyeler 'sıradaki ülke' olmadıklarını gösterme arayışında. Güven Özalp'in haberi.
Abone olEuro Bölgesi'nin, Uluslararası Para Fonu IMF destekli beşinci kurtarma paketini Kıbrıs için devreye sokma kararı alması akıllara ister istemez, "Daha kaç ülke kurtarma paketine ihtiyaç duyacak?" sorusunu getiriyor.
Bu soruya verilebilecek tek net cevap ise Kıbrıs'ın kurtarılmak zorunda kalan son Euro Bölgesi ülkesi olmayacağı.
Avrupa Birliği kulislerinde başka bir ülkenin daha kurtarılmaya ihtiyaç duyup duymayacağından çok, hangi ülkenin, ne zaman kurtarma paketine ihtiyaç duyacağı tartışılıyor.
Kıbrıs'ın güneyi için gündeme getirilen kurtarma paketi 10 milyar euro düzeyindeki kapsamı açısından Euro Bölgesi için "sorun yaratmayan" ancak devreye soktuğu yeni şartlar nedeniyle bundan sonraki paketler açısından örnek oluşturabilecek bir içeriğe sahip.
Brüksel'de saatler süren pazarlıklar sonucunda yeşil ışık yakılan paket aslında Euro Bölgesi ülkelerindeki bankacılık sektörüyle bağlantılı krizi yeni bir aşamaya taşımış olmasıyla da dikkat çekiyor.
Tablonun geneline bakıldığında, Kıbrıs'ı izleme potansiyeli taşıyan ülkeleri iki gruba ayırmak mümkün.
'Biz Kıbrıs'a benzemiyoruz'
İlk grupta bankacılık sektörü ciddi düzeyde olumsuz sinyal veren ülkeler, ikinci grupta ise ekonomik modeli benzerlik gösterdiği için öne itilmeye çalışılan ülkeler yer alıyor.
Son grupta yer alan ülkelerin, "Biz Kıbrıs'a benzemiyoruz" mesajı vermek için yoğun çaba içinde olmaları da dikkat çekiyor.
İlk grup için İspanya ve Slovenya akla gelen ilk ülkeleri oluşturuyor. Bankacılık sektörü için daha önce destek alan İspanya son dönemde belli bir istikrar seviyesi yakalamış olsa da henüz tehlike çemberinin dışına çıkmış değil.
İspanya Maliye Bakanı Luis de Guindos, uluslararası yardım için başvurma opsiyonunu kesinlikle ihtimal dışı gördüğünün altını çizse de, daha önce bankacılık sektörüne yapılan yardım için de aynı kesinlikte açıklamaların yapıldığını gözden kaçırmamak gerekiyor.
Slovenya ise gerek siyasi istikrarın gerekse bankacılık sektöründen gelen sinyallerin sorunlu olması nedeniyle olası bir pakete daha yakın bir konumda.
Sorunlu kredilerin miktarının Sloven ekonomisi açısından oldukça yüksek olması ve uluslararası derecelendirme kuruluşlarının ülkenin önemli bankalarının notlarını düşürmesi riski artırsa da İspanya örneğinde olduğu gibi Sloven yetkililer de iddialı açıklamalar yapmayı sürdürüyor.
Bunun son örneğini Slovenya'nın Kıbrıs örneğini kesinlikle izlemeyeceğini söyleyen Sloven Merkez Bankası Başkanı Marko Kranjec'in açıklamaları oluşturdu.
Malta ve Lüksemburg savunmada
Ekonomi çevreleri siyasi istikrar sorunu yaşayan İtalya'yı da yakın takipte tutmayı sürdürüyor.
Kıbrıs'taki gelişmelerin ardında savunma durumuna geçmek zorunda kalan ülkeler ise Malta ve Lüksemburg.
Malta Merkez Bankası Başkanı Josef Bonnici, ülkesindeki bankacılık sistemiyle Kıbrıs'takinin karşılaştırılmasının doğru olmayacağını söyledi.
Buna gerekçe olarak ise Rum bankalarının Yunan bankalarıyla olan bağını gösterdi.
"Kıbrıs'a benzemiyoruz" tezinin ana unsurlarından birini de bankacılık sektörünün yapısı ve kapasitelerinin farklı olması oluşturuyor.
Son gelişmelerin ardından savunma pozisyonunu güçlendiren bir diğer ülke ise Lüksemburg.
Kıbrıs'ın bankacılık sektörü gayrisafi yurt içi hasılasının sekiz katı büyüklüğünde.
Lüksemburg'un bankacılık sektörü ise yirmi kat daha büyük.
Lüksemburg, Kıbrıs'ın bankacılık sektörünün yapısal dengesizlikler içerdiği kendisi için ise böyle bir sorunun bulunmadığı görüşünde.
Dikkatlerin, kişi başına düşen gelir açısından Avrupa Birliği'nin en zengin ülkesi konumundaki Lüksemburg'a çevrilmesinde Euro Bölgesi Başkanı Jeroen Dijsselbloem'un bankacılık sektörleri aşırı büyük olan ülkelerle ilgili uyarıları da etkili oldu.