Kemal Kılıçdaroğlu, nefsine hâkim olacak bir yiğit arıyor!
Abdulkadir Selvi, “Cumhurbaşkanlığı için iki yeni kulis” bilgisi vermiş Hürriyet’teki köşe yazısında. Selvi’nin yazısında, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Cumhurbaşkanı adayı kriterleri” için söyledikleri oldukça dikkat çekici:
Millet İttifakı’nın adayı, nefsini terbiye etmiş biri olmak zorunda. Başkanlığın verdiği muazzam yetkilerle yozlaşmayacak, gücünü hızlıca Meclis’e ve başbakana teslim edecek bilgelikte biri olmalı. Ülkeyi cumhurbaşkanı değil, başbakan yönetecek. Bu tarihi adıma ancak nefsine hâkim olabilen ve kendinden önce ülkesini düşünen bir cumhurbaşkanı vesile olabilir.
Kemal Kılıçdaroğlu bu mesajı kime veriyor?
“Nefsine hâkim olacak” dediği kişi ya da kişiler kim?
İmamoğlu mu, yoksa Mansur Yavaş mı?
Kim?
Kemal Bey’in kime mesaj verdiği zamanla anlaşılacak elbet. Ama bir konuyu hatırlatmakta fayda var. O da Türkiye’nin son başbakanın Binali Yıldırım olduğu… O günden sonra Meclis bir daha başbakan yüzü görmedi.
İşte tam bu noktada Kılıçdaroğlu’na sormak lazım; “Nefsine hâkim” yeni cumhurbaşkanımız, elindeki muazzam gücü hızlıca hangi başbakana teslim edecek? Ülkeyi cumhurbaşkanı yönetmesin, tamam da ortada bir başbakan yok.
“Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” dedikleri “geçiş süreci” ne zaman gerçekleşecek, üç yılda mı, beş yılda mı? Başkanlık sisteminden vazgeçmenin yolu, yani parlamenter sisteme dönüşün yolu, anayasanın değiştirilmesinden geçiyor. Meclis’te çoğunluk olmazsa, referandum yolu… oradan yeniden parlementer sisteme dönüş. Ve yeni bir seçimden sonra ülkeyi yönetecek olan başbakanın belirlenmesi.
Bu süreç tamamlandıktan sonra, “Nefsine hâkim” olan kişi, “Al kardeşim oylarımız sana helaldir, bundan sonra ülkeyi sen yönet” diyen halka rağmen, yetkilerini başbakana devredecek öyle mi?
Muharrem İnce, Maltepe’deki mitinge gitmeden önce “Cumhurbaşkanı olduktan sonra parlamenter sisteme dönecek misiniz?” sorusuna karşılık, “Hele bir üç beş yıl geçsin, ondan sonra bakarız” demişti. İnce seçilmiş olsaydı, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dediği gibi, “Nefsine hâkim” olup, yetkilerini devreder miydi?
İnce’yi geçelim; ülkenin başına Ekrem İmamoğlu geçerse, Kemal Kılıçdaroğlu’nun dediğini yapar mı, yetkilerini hızlıca devreder mi? Halkın oylarıyla cumhurbaşkanı seçilecek kişi, sırf Kemal Kılıçdaroğlu istiyor diye, “sembolik” cumhurbaşkanı olmayı kabul eder mi? Nefsine ne kadar hâkim olursa olsun halkın kendisine verdiği yetkiden vazgeçer mi?
Oh ne güzel…
Kendi seçilemiyor ya…
Seçilecek birine şimdiden diyor ki:
Seçildikten sonra nefsine hâkim ol, kendinden önce beni düşün (O ülkesini düşünen cumhurbaşkanı diyor) yetkilerini bana devredeceksin, bir başka deyişle şimdiden bana itaat edeceğine söz ver!
Oğuzhan Asiltürk’ün “itaat” sözünü hatırlatması, Temel Karamollaoğlu’nun da “Ben böyle bir sözü hatırlamıyorum” diyerek, “İtaat mitaat etmiyorum” resti çekmesi… “Nefsine hâkim” olacak diye geçici olarak cumhurbaşkanı yapılacak kişinin de aynısını yapmayacağı ne malûm!
Ahmet iti bana havlamış yine
AK Parti iktidar olduktan hemen sonra ülkesini terk etmiş, Fransa’ya sığınmış… Türkiye’de yaşamaktansa, Macron’a FİNO olmayı tercih etmiş. Yetmemiş!
Almanya’ya yerleşmiş oradan.
Macron yetmemiş, Merkel’in de köpeği olmuş yani.
Hangi vatanında çekmiş bilmiyorum, son videosunda bana havlamış yine.
Hoşt!
Ne diyeyim başka!
“Diktatör”ün ülkesinde konuşulanlara bakın!
“Kontrollü darbe” alçaklığını FETÖ’nün yurt dışındaki hesapları yaydı, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu hiç vakit geçirmeden sahiplendi. Kâh “kontrollü darbe” dedi, kâh “tiyatro” diyerek FETÖ’nün diline ortaklık etti.
15 Temmuz’da 251 şehit verdik.
Ömer Halisdemir, o gece darbeye geçit vermemek için şehit düştü. Komutanının “canını ver, geçit verme” talimatı üzerine, gözünü kırpmadan canını verdi. Darbeciler 33 kurşunla vücudunu delik deşik ettiler Ömer Halisdemir’in…
“Diktatör”ün ülkesinde İYİ Parti Tokat İl Başkan Yardımcısı Uğur Songül Sarıtaşlı çıktı, asıl darbecinin Ömer Halisdemir olduğunu söyledi ve darbeci Selim Terzi’yi akladı.
“Diktatör”ün ülkesinde Can Ataklı denilen müptezel çıktı, “Darbe marbe yok, FETÖ diye bir terör örgütü de hiç olmadı” diyerek, FETÖ’nün sözcülüğünü yaptı.
Aynı Can Ataklı çıktı, Tayyip Erdoğan’ın o gece zuhur ettiğini, her şeyin plânlı olduğunu söyledi… Yani Erdoğan’ın gücünü arttırmak için kendi insanını darbe bahanesiyle katlettiğini ima etti.
“Diktatör”ün ülkesinde son 15 günde bunlar konuşuldu.
“Diktatör”e rağmen, bu ne güzel özgürlük değil mi?