Sürgündeki Kürt siyasetçi Kemal Burkay, "statükocular eleştirdiği müddetçe AK Parti doğru yoldadır" diyor.
Abone olKürt siyasetçi yazar Kemal Burkay, AK Parti’nin Ergenekon soruşturmasında aldığı inisiyatif ve verdiği desteğin ülkenin demokratikleşmesi noktasında çok önemli bir adım olduğunu söylüyor, Türkiye’nin devlet politikasında önemli bir dönüşümü ifade eden Kürt açılımını için ise, “başladığı gibi sürmedi, kısa zamanda tökezledi” diyor.
"Okurlarım ve beni tanıyanlar bilir, hem solcu, hem laik bir insanım. Ama Kasım 2002 seçimlerinde AK Parti ezici bir çoğunlukla parlamentoya girip hükümeti kurduğu zaman, “aman gericiler ülkeyi ele geçirdi!” diye söylenip kaygılanmadım. Yani o tür solcu ve laiklerden değilim..." diyerek sözlerine başlayan sürgündeki Kürt siyasetçi Kemal Burkay, "AK Parti’nin son dönemde attığı ve atmaya çalıştığı iki adım kanımca oldukça önemliydi. Bunlardan biri Ergenekon soruşturmasında aldığı inisiyatif ve verdiği destek, diğeri ise geçen yıl başlattığı Kürt Açılımı oldu." şeklinde sürdürüyor yazısını.
İşte Kemal Burkay'ın oldukça uzun yazısından Ergenekon süreci, hükümetin hazırladığı Anayasa değişkliği ve Demokratik Açılım konusunda görüşlerini aktardığı ve "AKP geç kaldı" dediği bölümler.
Statüko direniyor
Ergenekon davası şu anda son derece çekişmeli olarak devam ediyor. Statükocu güçler, asker ve sivil bürokrasi, onların yandaşları, çetenin ve bir bütün olarak derin devletin dörtbir yana uzanan kolları bu davayı engellemek, süreci tersine çevirmek için ellerinden geleni yapıyor. AK Parti’nin bu alanda ülkenin demokrasi ve değişimden yana olan tüm çevrelerinin geniş desteğine ihtiyacı var.
Türkiye’nin devlet politikasında, en azından hükümet planında önemli bir dönüşümü, hatta kırılmayı ifade eden Kürt açılımı ise, ne yazık ki başladığı gibi sürmedi, kısa zamanda tökezledi ve şimdi ise tıkanma durumunda. AK Parti, bu konuda kararlı ve tutarlı davranmadı, statüko cephesinden gelen tepkiler üzerine açılımın adını değiştirdi ve durakladı, gerekli adımları atmadı ve inisiyatifi elinden kaçırdı.
Ben kendi payıma, AK Parti’nin bu süreç boyunca gösterdiği tutarsızlıkları, zaman zaman sistemin geleneksel politikalarına denk düşen uygulama ve söylemlerini eleştirmekle birlikte, demokrasi ve değişim yönünde attığı adımlara da ikirciksiz destek verdim. TRT 6’in açılışında, Ergenekon davasında ve Kürt açılımında olduğu gibi. Kanımca doğrusu buydu. Bazı çevrelerin izlediği ve sonuçta onları statükocu güçlerle yan yana düşüren “ya hep ya hiç” tavrını yanlış buldum.
Gönüllerindeki köklü değişiklikleri isteyenler her şeyden önce kendileri tutarlı olmalılar, kararlı bir demokrasi mücadelesi vermeliler ve böylesine köklü dönüşümleri başaracak kitlesel örgütleri yaratmak için bir araya gelmeyi, gerçekten değişimci, demokratik ortak programlar oluşturmayı öğrenmeliler. Bu iş sol politikayı anti Amerikan otomatiğine bağlamakla, bu yolda Kızılelma koalisyonlarına sürüklenmekle olmaz.
12 Eylül’ün gölgesi altında
[PAGE]Şu anda ise gündemde AK Parti’nin başlattığı Anayasa değişikliği girişimi var. AK Parti’yi buna iten nedenler malum: Demoklesin kılıcı AK Parti’nin üzerinde sallanmaya devam ediyor. Meydana çıkarılan bir dizi darbe ve suikast planı bunu açıkça ortaya koyuyor. Ergenekon davası en başta bu darbeci kesime yönelik, onları etkisiz kılmaya, ordudan ve öteki kurumlardan temizlemeye yönelik. İşte bu aşamada statükocu kesim, bir yandan sözde muhalefet Baykal, Bahçeli gibiler ve medyadaki sözcüleri eliyle kıyameti koparırken bir yandan da yargı bürokrasisindeki kollarıyla harekete geçip AK Parti’yi ve söz konusu arınma sürecini kuşatıyor. HSYK, bu davayı yürüten savcı ve yargıçları etkisiz kılmak için elinden geleni yapıyor, onlara dama taşı gibi yer değiştiriyor.
Öte yandan, AK Parti’yi tümden kapamak için Anayasa Mahkemesi yedekte bekliyor. Bir yandan elindeki silahlı gücü ülke siyasetine yön vermekte kullanan, gerektiğinde darbeye kadar giden bir askeri bürokrasi, öte yandan elindeki yargı yetkisini, hukuku üstün kılmak için değil, statükoyu korumak için kullanan ve bu yolda hukuksuzluğu, darbeciliği savunmaya kadar giden bir yargı oligarşisi... Her iki kesim de bu konumlarını 12 Eylül Anayasasından alıyorlar.
Bu durumda ne yapılır? AK Parti’nin bir yandan ordunun içine dal budak salmış darbecilerle boğuşurken, öte yandan bu yargı oligarşisini uluslararası standartlara uygun bir hukuk çizgisine çekmek için çaba göstermesi, yani bir bakıma önündeki engelleri aşmak için can havliyle acil bir anayasa değişikliğine yönelmesi anlaşılır bir şey. Bu yalnızca hedefteki AK Parti için değil, bir bütün olarak ülke ve toplum için önemli. AK Parti yarın gider başkası gelir; ama bu çark, askeri ve sivil bürokrasinin vesayeti böyle sürdükçe gelen her hükümetin eli kolu bağlı olur.
AK Parti geç kaldı
[PAGE]Ancak AK Parti bu işte geç kaldı.
Bunu bizzat Cumhurbaşkanı Gül de dile getirdi. AK Parti, 2007 seçimlerinin ertesinde yakaladığı büyük rüzgârla geniş kapsamlı demokratik bir anayasa değişikliğini başlatsaydı kitlelerden destek alıp başarabilirdi. Ne yazık ki hem geç kalındı hem de yeni Anayasa değişikliği kapsamlı değil. Hatta bu aşamada bile, söz konusu anayasa değişikliği paketi daha geniş tutulabilirdi, toplumun değişik kesimlerinin önemli istemleri bu pakete dahil edilebilirdi? Örneğin zorunlu din dersleri kaldırılamaz mıydı? (Üstelik bu AB kurumlarının, hatta Danıştay’ın bile gerekli gördüğü demokratik bir talep).
Seçim barajının kaldırılması veya makul bir düzeye düşürülmesi ise Kürtler ve ülkenin sosyalist solu bakmından da önemli ve haklı bir istek. Üstelik bu anayasa değişikliği de istemiyor, yani gerçekleşmesi çok daha kolay. Ama işin ilginci AK parti, yurttaşların önemli bir bölümünün iradesinin parlamentoya yansımasını önleyen bu engele sıkı sıkıya sahip çıkıyor. Bunun bir nedeni parti çıkarları ise bir nedeni de herhalde sistemin bu engeli koyarken yaptığı hesaplara sahip çıkmaktır. Ve bu AK Parti’yi demokrasi sınavında sınıfta bırakıyor. Bu nedenle bu girişim, gerçekten sivil ve demokratik bir anayasa isteyen çevrelere de güven vermiyor. AK Parti bir kez daha, türban olayında olduğu gibi, kendisine demokrat bir konuma düştü.
Ama her şeye rağmen, bu adımı da demokratikleşme yönünde olumlu ve önemli buluyor, destekliyorum. Ona yönelik olarak statüko çephesinin kopardığı gürültü ve engelleme çabası da onun, değişime ve demokratikleşme sürecine hizmet edeceğinin bir kanıtı.