Radikal ve Vatan Gazetesi'ndeki transferleri mercek altına alan Ahmet Kekeç'ten Mine G. Kırıkkanat'a hodri meydan dedi. İşte Kekeç'in Kırıkkanat'ı terletecek çağrısı.
Abone olYenişafak yazarı Ahmet Kekeç, Vatan ve Radikal'deki son transferleri değerlendirerek başladığı başlıklı yazısında sözü Mine G. Kırıkkanat'a getirerek hodri meydan dedi.
Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak:
Demek ki, Mine G. Kırıkkanat'tan boşalan koltuğu Altan Öymen (CHP'lilerin Altan abisi) dolduracak.
Kurt gazeteci Öymen'in (tanımlama bana ait değil) Radikal'e ve doldurması beklenen koltuğa uygun bir yazar olduğunu düşünmüyorum. Kırıkkanat, tıpkı Perihan Mağden hemşiremiz gibi "asabi kadın yazar" ihtiyacını karşılıyordu ve "kontenjan" değeri yüksekti. Yazdıkları kötü, hatta spekülatifti ama işlevseldi...
Öymen, bana sorarsanız, kötü bir seçim.
Hatta israf.
Çünkü, Radikal'de, Öymen'i aratmayan, kahreden yorumlarıyla Öymengiller ihtiyacına cevap veren daha "başarılı" kalemler var; Hasan Bülent Kahraman ve Türker Alkan gibi.
Kahraman bu tasnife bozulacak, "Benim yerim burası değil, Ben ancak Murat Belge'yle yarışırım" diyecek ama, bana kalırsa "İçeriği olan bir demokrasiyi kurmayı, işletmeyi öğrenmeliyiz. Bu gerekirse halka rağmen böyle olmalıdır" diyen, siyasete karşı bürokrasiyi savunan, hatta Cumhurbaşkanı'nın yaptıklarından şekvacı olmamamızı isteyen birinin yeri Murat Belge'nin yanı olmamalıdır.
Elbette değerli bir kalemdir, iyi bir eleştirmendir, filozoftur, inşaat mühendisidir filan; bazı konularda (diyelim ki estetik ve siyasetbilimi konusunda) Murat Belge'yle yarışır ama, bu yarışların hiçbirini kazanamaz.
Peki, Mine G. Kırıkkanat Vatan gazetesinde kimin boşluğunu dolduracak?
Dün İbrahim Kardeş'in yazısından öğrendim; Mine G.'deki G., Gökçe'yi kısaltıyormuş, Mine de Aktüel dergisinin yaptığı bir soruşturmada en sevdiği sözcüğün "Gökçe" olduğunu söylemiş.
İbrahim Kardeş haklı olarak soruyor: "Madem öyle, en sevdiği şeyi neden gizli tutuyor, neden en sevdiği sözcüğün üstünü örtüyor?"
Mine'nin, Kırıkkanat öncesinde, bir de Soulnier'i vardı. Kitaplarına "Mine G. Soulnier" diye imza atardı. Burada da yine, en sevdiği şeyi gizleyen, muhtemelen sevmediği, sevmemesi gereken, belki de gizlenmesi daha doğru olacak şeyi (Soulnier'i) ortaya seren bir yazar çıkıyor karşımıza. Hatırlarsanız, Başbakan Erdoğan'ın, "Sizin meslek gazetecilikti yanılmıyorsam?" sorusuna, "Önce Türk'üm efendim!" diye cevap vermişti.
Bu yazıya oturmadan önce, Mine G. Kırıkkanat'la yapılmış iki söyleşi ("Yeni Harman" ve "Haftalık") okudum.
İki röportajcı da benzeri şeyler sormuş:
Niçin Radikal'den atıldınız, Aydın Doğan ve İsmet Berkan hakkında ne düşünüyorsunuz, neden Türk halkını aşağılıyorsunuz, vs...
Kırıkkanat kendince bazı cevaplar vermiş ama, hiç tatminkâr değil...
Ayrıca, cevaplardan, Mine G. Kırıkkanat'ın niçin önemli ve vazgeçilmez bir yazar olduğu, hangi bilgisi ve müktesabatına güvenerek tekrar karşımıza çıktığı, Vatan gazetesine ne katacağı da anlaşılamıyor.
Bir yerde "intikam"dan sözediyor...
Elinde, kendisi aleyhinde yazan üç yazardan birine ait yolsuzluk dosyası varmış, vakti geldiğinde bu dosyayı açacakmış.
Niçin şimdi değil de, vakti geldiğinde?
Bizim elimizde de, bilmediği konularda ahkam kesen, bilgisizliği defaatle yüzüne vurulduğu halde oralı olmayan, çok kültürlü görünmek isterken Mozart'la Beethoven'i karıştıran, Ray Bradbury'nin eserini Truffaut'ya mal ederken hiç utanmayan, seçkincilikle faşizm arasındaki farkı bilmediği gibi, faşizmi teknik bir sorundan ibaretmiş gibi gören bir yazara ait cehalet belgeleri var.
Bu belgelerle yolsuzluk dosyasını takas edelim; bakalım kim kârlı çıkacak.