Yazarımız Dilek Yaraş'ın 'olay fotoğrafla' ilgili yazısına Yenişafak'ın usta kalemi Ahmet Kekeç'ten tebrik geldi. Kekeç, Yaraş'ın yazısını 'enfes' diye niteledi.
Abone olİnternethaber yazarı Dilek Yaraş'ın Bakan Binali Yıldırım'ın eşi Seniha Hanım'ın basında çıkan çarpıtma fotoğrafıyla ilgili olarak kaleme aldığı "Altı üstü ÖN YARGI" başlıklı yazısı medyada yankı buldu. Yenişafak'tan usta kalem Ahmet Kekeç, bugünkü "yazısında sözü Yaraş'a getirdi. Yaraş'ın yazısına 'enfes' nitelemesi yapan Kekeç, tebrik ve teşekkürlerini iletti:
İşte Kekeç'in yazısı:
Yazı: Ahmet Kekeç
Kaynak:
- Evet, hüzün vericiydi. Kendisini "amiral gemisinin kaptanı" olarak pazarlayan arkadaşın da söylediği gibi, ağır, rahatsız edici bir şeyler vardı o fotoğrafta... Bir tarafta "pürneşe erkek muhabbeti", bir tarafta tek başına yemek yiyen bir kadın. Unutulmuş, terkedilmiş bir kadının yalnızlığından daha hüzün verici ne olabilirdi?
Başka birçok bir şey.
Evet ama, o "başka birçok şey" içinde, belki de en yaralayıcı olanı, meseleye (bir de) sınıfsal konumundan bakıp, hemcinsini aşağılayan "pervasız hemşire"nin yazdıklarıydı.
Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın eşi Semiha Yıldırım niçin ayrı bir masada oturuyordu? Kendisine benzemeyeni aşağılamayı yazarlık tutumu olarak benimsemiş Mine G. Kırıkkanat'a göre, "Olsa olsa, o nefis türbanı, muhteşem mantosu, şahane çantası, kısaca zarafetüstü kılığıyla, gözleri kamaşıp dilleri tutulmasın, kocası zaten ağır konuşuyor, hiç olmazsa diğerleri iyice suspus olmasın diye oturmamıştır erkeklerin arasına. Birbirine bu kadar yakışan çifte, bu kadar uyumlu bir çift zekâya, hiç olmazsa dengi dengine çalan davul gereği haksızlık yapılmamalıydı."
Ne kadar çirkin satırlar böyle!
Ne kadar arsız!
Bu hanım, kendisine "faşist" diyenleri mahkemeye veriyormuş.
Ben bir şey demiyorum. Ne denebilir ki? Hiçbir şey söylenemez bu satırlara. Konu, daha çok, Mine G. Kırıkkanat'ı istihdam eden, ona sütunlar açan, böyle pervasızca konuşmasını sağlayan eşhası ilgilendiriyor. "İnsan" olması hasebiyle, Zafer Mutlu'nun da söyleyeceği bir çift söz vardır elbette.
Semiha Yıldırım'ın niçin yalnız oturduğuna/yalnız bırakıldığına, dün Yeni Şafak'ta yayımlanan bir başka Semiha Yıldırım fotoğrafı açıklık getirdi. Semiha Yıldırım, salona geç geldiği için, bir süre önce birlikte olduğu "pürneşe erkek kalabalığı"ndan ayrı oturmayı tercih etmiş. Bir tercih sadece.
Kendisini "amiral gemisinin kaptanı" olarak pazarlayan arkadaşın ve daha birçok arkadaşın yazdıklarını okuyunca, aklıma yalnız bırakılmış, toplumsal hayattan tardedilmiş başka kadınlar geldi. Bu arkadaşların, "o başka kadınlar"la ilgili de bu kadar rakik, bu kadar duygu yüklü olmaları gerekirdi.
Bakalım öyle mi?
İnternethaber.com'dan Dilek Yaraş, hem yalnız bırakılmış başka kadınların, hem de fakirin duygularına tercüman olan enfes bir yazı yazmış. Okuyalım:
Semiha Yıldırım'ın fotoğrafına birçok -usta- köşe yazarımız, var olan önyargılarını teyid etme telaşıyla mal bulmuş Mağribi gibi sarıldılar.
Eh, böyle bir fırsat da her zaman ele geçmezdi doğrusu...
Statükocuların vokalistleri "Şeriat geliyor!" nakaratını söyleyebilirlerdi yeniden. Söylediler de...
Onlar için aslolan, kafalarındaki önyargıların onaylandığını görmekti.
Ortada, arayıp bulamadıkları bir resim ve bir haber vardı. Daha ne olsun... Resmin baş kahramanı AKP'li bir bakanın eşi idi. Daha ne olsun...
İyi de, türbanlı kadınları dışlayanlar asıl sizler değil miydiniz? Emine Erdoğan'ın, yurtdışı protokolünde yer almasını "İmajımızı zedeliyor. Görüntümüzü bozuyor" diyerek en acımasız şekilde eleştirenler sizler değil miydiniz? "Tesettür mayolu kadınlar bizim yüzdüğümüz plajlarda yüzmesinler" diyenler sizler değil miydiniz? Laikliğimiz zedelenmesin diye binlerce genç kızın öğrenim hayallerine balta vuran sizler değil misiniz? "Kamusal alanda türbanın yeri yoktur!" diyenler sizler değil misiniz?
İyi ya işte, Semiha Yıldırım da, devlet erkanının bulunduğu, kendi ölçeğinde kamusal alan sayılan masaya oturmamış... İstediğiniz bu değil miydi?
Dilek Yaraş böyle diyor.
Doğrusu ekleyecek söz bulamıyorum. Sadece tebrik ve teşekkür...