BIST 9.627
DOLAR 35,20
EURO 36,65
ALTIN 2.955,99
HABER /  GÜNCEL

Kekeç basındaki 'Şerefsiz'leri yazdı

Yenişafak yazarı Ahmet Kekeç, Hürriyet'in Genel Yayın Yönetmeni Ertuğrul Özkök'ün dünkü 'Şerefsiz bir miras' yazısına dokundurma yaparak, basındaki şerefsizleri yazdı.

Abone ol

İşte Kekeç'e göre şerefsizler... Tamam, bu şerefsiz mirası reddedelim de... Ertuğrul Özkök, bugünlerde Ahmet Haşim'i yeniden okuyor. Şu düşünceye kapılabilirsiniz: Özkök Haşim'i eskilerde çok okumuş, sular seller gibi ezberlemiştir de, makul bir kopuş döneminden sonra yeniden ele alma gereği duymuştur. Keşke "Yazı" dergisi günlerindeki bazı yazarları, bazı kitapları da tekrar tekrar okusa... Hiç değilse, o günlerdeki bazı dostların şu an kendisi hakkında ne düşündüğünü dert edip, bunu bir özeleştiri ve muhasebe fırsatına dönüştürse... Aslında bana ne. O kendi yönünü çizdi. Belki bugününü, mevcut kariyerini ve (Allah daha da artırsın) servetini, eskiyle, yani "Ahmet Haşim'li günler"le arasına koyduğu mesafeye borçludur. Neyse... Özkök, geçen gün Ahmet Haşim'i yeniden okurken şaşırtıcı bir yazıyla karşılaşmış. Haşim, Türk aydınına ve yazarına musallat olan hakaret alışkanlığını nefis bir üslupla teşhis ediyormuş. Yazıyı aslında ilk önce eşi (Tansu Hanım) farketmiş, "Bak" demiş, "Senin bugün yazdıklarını Ahmet Haşim yıllar önce yazmış." Arkasından hemen şunu eklemiş: "Üstelik senden daha cesur ve açık bir biçimde yazmış." İsterseniz önce, Haşim'in, Özkök'ten daha cesur ve atak göründüğü yazısına bir göz atalım: "Düşünüş ayrılığından dolayı hakaret, öteden beri bizde kullanılan aşınmış bir silahtır ki, şerefsiz bir miras halinde aynı cinsten kalem sahipleri arasında banttan banta intikal eder. Onun için hiçbir edebi nesil bu tarz münakaşaları tanımamış olmakla iftihar edemez. Hele, ilim ve edep sahalarında nekre ve muskara, gâh âlim, gâh münekkid, gâh sanatkâr kılığında merkebini serbestçe koşturabildiğinden beri, fikir alışverişinde artık insani âdâba riayet edildiğini görmeyi ümit etmek çocukça bir safvet olur." Haşim böyle diyor. Özkök'ün dedikleri de bundan aşağı değil. Tansu Hanım aksini iddia ediyor ama, bence Haşim'den daha açık, hatta daha cesur. Okuyalım: "Hakaret bizim aydın ve yazarlarımıza, eski kuşaklardan kalmış 'şerefsiz bir mirastır.' Bu geleneğin mirasyedileri halen aramızda bir külhanbeyi gibi dolaşmakta ve gelene geçene omuz atmaya devam etmektedir. / Bizim mahallemiz ne yazık ki, bu ağzı pis külhanbeylerinin istilası altındadır. Bildikleri tek dil küfür ve hakarettir. Bütün zihni melekelerini, küfür vokabülerini zenginleştirecek yeni kurumlar icat etmeye harcarlar. Bu üslubu bir zekâ kıvraklığı ve edebi tarz olarak yutturmaya çalışırlar. Ne yazık ki bazı insanlara da yuttururlar." Özkök haklı. Açın herhangi bir gazeteyi, mutlaka onlardan biriyle karşılaşacaksınız. Ona buna hakaret eden, muhatabını sıfat ve lakaplarla aşağılayan, hatta kendini tutamayıp alenen küfreden yazar ve muharririn takımı... Bunları çok iyi tanıyorsunuz. Biri, "yetiştiğine dalar da, yetişemediğine pabucunu fırlatır" edasıyla, her gün köşesinde adam olmanın inceliklerine dair vecizeler döktüren bir arkadaşımız. Bir televizyonda program yapıyor. Kulüp yöneticiliği de yapmıştı. Başörtülü kızlara ettiği bir laftan dolayı da hüküm giymişti. Bir diğeri, "dönek" ve "liboş" sözcüklerinden sonra, "Ahmet Bey" tamlamasını da küfür literatürüne sokmuştu; ünlü ve saygın bir gazeteci ağabeyimiz. Daha az ünlü olan biri de, "süper yazar" ve "ikinci cumhuriyetçilerin korkulu rüyası" dolduruşuyla ortama dalmış, başaramayınca işi argo ve külhan edebiyatına dökmüştü. Üstelik entelektüel geçinen bir arkadaşımız, ama yazılarında bol bol "kuş beyinli; palavra; geri zekâlı; ahmak; züppe; snob; yok öyle; kalın kafalı; herkese lo lo, bize de mi lo lo?" gibi laflar... Özkök, "Bu 'şerefsiz mirası' reddetme zamanı gelmiştir" diyor. Bence de, geldi de geçiyor bile. İyi de, nasıl olacak bu iş? Mezkur mirasın sürdürücüsü olan gazetecilerden üçü (biraz yukarıda örneğini vermiştik; üç değerli kalem) kaptanlığını Ertuğrul Özkök'ün yaptığı gemide, yani Türk basınının amiral gemisinde çalışıyorlar. Hatta birini, "had bildirme" göreviyle Özkök kendi elleriyle konuşlandırmıştı köşesine... Ahmet Kekeç/Yeni Şafak Gazetesi

kek