BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,35
HABER /  GÜNCEL

Kaynak: Devlet bana ilgi göstermiyor!

Analizleriyle kafalarda sürekli soru işaretleri bırakan Mahir Kaynak kendini anlattı. Devletle hareket ettiği düşünülen Kaynak, aksine devletten ilgi görmediğini söyledi.

Abone ol

Her zaman ilginç bir şey söylemeyi başarıyor, ileri sürdüğü tezlerin doğrulanacağı günleri bekliyor. Mahir Kaynak çok satanlar listesinin üst kısımlarına hızla tırmanıyor. Yayıncıların en çok peşinde koşturduğu, neredeyse her iki ayda bir kitabı çıkan bir yazar. Kendisiyle geç gelen yazarlığından 12 Mart’a kadar pek çok şeyi konuştuk.
Gün geçmiyor ki yeni bir Mahir Kaynak kitabı çıkmasın. Son dört ayda dört kitabı çıktı. Aslında oturup kitap yazdığı söylenemez. Bu kitapların bir kısmı kendisiyle yapılan özel söyleşilerle, bir kısmı da yazıları toplanarak hazırlanıyor. Ama her hâlükârda en az 10 bin satıyor. Uzun lafın kısası, yayıncılar Mahir Kaynak’ın peşinde. “Sürekli talep var. Bunları karşılayamıyorum.” diyor. Halbuki Kaynak, 60’lı yaşlarına kadar yazıyla ilişkisi olmamış bir kişi. Eğer ömrü vefa ederse ve alışkanlıklarını kırabilirse kurgusunu da hazırladığı bir roman yazmak istiyor. Belki böylelikle 40’lı yaşlarına kadar elinden bırakmadığı, zamanla içerdiği duygular çok tanıdık geldiğinden bıraktığı roman sanatıyla da barışmış olacak.

Mahir Kaynak, 9 Mart’ı (1971) ortaya çıkartan ‘tarihî’ bir aktör, MİT’in en çok tanınan yüzü. Fakat bir zamanlar daire başkanlığına kadar yükseldiği bu kurumla ilişkilerinin pek de düzgün olduğu söylenemez. Bir ara eski bir MİT müsteşarı kurum mensuplarına Kaynak’la konuşmayı bile yasaklamış.

Kendini komplo teorisi yapan değil bozan biri olarak görüyor; “Diyorum ki, siz bir kurguyu yaşıyorsunuz. Ben bunu bozmak istiyorum. Ama bu kurguyu hazırlayanlar, insanın zihnini belli bir şekilde şekillendirenler bundan nefret ediyor.” Peki ona göre komplo teorisi nedir? Kaynak, dünyayı ele geçirmeye çalışan Malta Şövalyeleri gibi gizli örgütlerin var olduğu iddiasını, depremin ABD tarafından yapıldığı şeklindeki görüşleri komplo olarak değerlendiriyor. Bunların herhangi bir gerçekliği olmadığını söylüyor. Sorusu basit: “Madem dünyayı ele geçirmeye çalışan örgütler var, dünyaya hükmeden istihbarat örgütleri niye sessiz kalıyor?” Analizlerinde çıkarma toplama işini sıklıkla yapıyor, iyi bildiği matematiğin tekniklerini kullanıyor ve kısa sorular soruyor.

-Sizinkisi geç gelen ama çok talep gören bir yazarlık.

Evet, yetişemiyorum da aslında. Bu biraz hayatın akışıyla ilgili. Yazabileceğimi zannediyordum fakat alışkanlığım yoktu. Hayat beni bambaşka bir yöne sürükledi. Yazmayı denemem kendi irademle olmadı, esas itibariyle taleplere cevap şeklinde oldu. Üniversitenin gerekleri için bir şeyler yazdım ama bu çok sınırlıdır. Gençlik yıllarımda yakın arkadaşlarımdan biri, senin yapabileceğin en iyi iş yazarlık demişti ama hiç ciddiye almamıştım onu. Genel olarak benim hayatım zaten kendi planladığım çerçeve içinde gelişmedi. Hep dış etkiler beni bir yerlere götürdü. Yazarlık da öyle oldu.

- “Hayatım kendi irademin doğrultusunda geçmedi.” cümlesi aslında sizin görüşlerinizi çok iyi özetliyor. Çünkü siz dünyada olup bitenleri de böyle değerlendiriyorsunuz.

Ben şunu söylüyorum: Dünya yönetiliyor. ABD başkanı sabah kalkıyor, bugün dünyada ne olmuş deyip buna yönelik tepkilerle dünyayı yönetmiyor. Bazı insanlar projeler yapıyor ve dünyaya bunlar yön veriyor. Hiçbir biçimde, birilerinin kafasından geçirdiği veya yaptığı planlar uygulanır ve dünya harfi harfine buna uyar demek istemiyorum. Ama bu planların olmadığı anlamına da hiçbir zaman gelmez. Bunların birçoğu tutar. Bazen de çok stratejik konuda bambaşka bir olay cereyan eder, dünyaya yeniden o şekil verebilir. Ben projeleri deşifre ediyorum, kimin ne düşündüğünü anlamaya çalışıyorum. Ne olacağını söylemek falcılıktır. Onu ancak falcılara sorabilirsiniz. Dünyayı yöneten güç odakları ne istiyor, ne yapmaya çalışıyor sorusunun cevabını eğer aklınız yeter, bilginiz kafi ise verebilirsiniz.

-Dünyada büyük birkaç grup ve bunların ürettiği projeler var, bütün her şey bunların rekabetinden kaynaklanmaktadır.

Bu etkileşimdir. Ya zekamız yetmediği ya da yeterli donelere sahip olmadığı mız için analizlerimizde hata olabilir. Ama bu ana hatları en azından kestirmemize engel olmaz. Mesela şu anda ben yeni bir aktör üzerinde duruyorum. Bu devlet değil ama devlet kadar etkili. Hatta onları aşan bir gücü var: Küresel sermaye.

-Ne zamandan beri böyle düşünüyorsunuz?

11 Eylül olduktan sonra STV’de Açı Programı’nda 11 Eylül’ün sistem dışı bir aktör tarafından gerçekleştirilmesinin mümkün olmadığını, bunun çok ciddi nedenleri olduğunu ve bunun ABD’nin operasyonları için bir gerekçe teşkil edeceğini söyledim. Afganistan operasyonundan sonra sıranın Ortadoğu’ya geldiğini, Irak’ın hedef olduğunu da tahmin edebildim. Buradaki problem çatışan taraflar tayin edilemedi. Yani eskiden bir rahatlığımız vardı. Bir tarafta Sovyet Bloku öbür tarafta ABD. Şimdi tarafları tayin edemiyor dünya. Bir tarafta El Kaide, diğer tarafta bütün dünya gibi bir anlamsızlığın içerisine düşüyor. Ben burada dedim ki şu an mücadele eden taraflardan bir tanesi küresel sermaye bir tanesi de ulus devlet yapılarıdır.

-Size göre makbul olan küresel sermaye mi?

Ben analizlerimi yaparken kimin haklı kimin haksız olduğunu, kimin dünyaya nasıl daha iyi bir düzen kuracağı gibi bir noktadan hareket etmiyorum. Sadece bunlardan hangisi kazanabilir sorusuna cevap arıyorum. Bu da çok sübjektiftir. Mesela şu anda küresel sermayenin kaybedeceğini, ulus devlet yapılarının ön plana çıkacağını söylüyorum. Ama bu doğrudan doğruya bir değerlendirmedir. Bu açıdan Türkiye’deki siyasi yapının küresel sermayenin bir uzantısı olduğunu ve onun kaderinin de yenilmek olduğunu söylüyorum.

-En karmaşık konularda bile söyleyecek sözünüz var, bir çırpıda “bu budur” diyorsunuz. Her şey bu kadar basit mi?

İnsanların genel tavrı, olaylar gerçekleştirdikten sonra analizini yapmaktır. Oysa ben olay olmadan önce başlarım analiz yapmaya. Mesela ABD içindeki çekişmenin, farklılaşmanın çok eskiden beri farkındaydım. Onun bir şekilde çözülmesi gerektiğini düşünüyordum. 11 Eylül’ü, gibi ikiz kulelerinin ortadan kaldırılacağını bilemezdim. Onun dışında Türkiye’de Güneydoğu Anadolu konusunda benim düşüncelerim çok farklıdır. Bu nedenle çok büyük baskılar altında kaldım. Kürt lideri ne yapmak istiyor? Bu beni hiç ilgilendirmez. Ben ne olabilirin cevabını ararım. Mesela bunun ekonomisi ne olacaktır sorusunun cevabı bile yeni bir devlet oluşumu korkusunu geçersiz kılıyor. Ben diyorum ki böyle birilerinin niyeti varsa ve siz buna karşıysanız bu yapıyı inceleyin, bu yapının belirli yerlerini kırın. Her şey bir sistemdir. Sistemi en zayıf noktasından çözersiniz.

-İsminizle “Mahir bir Kaynak” diye espriler yapılıyor. Bu gerçek adınız mı?

Bu bir tesadüften ibaret. Tabii bu bir kaderdir. İnanan insanlar bir yerde de kadere inanmak durumundalar. Ben kendi kaderimi yaşıyorum.

-Analizlerinizi yaparken matematikten yararlanıyor musunuz?

Üniversitede ben matematik dersleri de verirdim ve matematik dersleri diğer derslerden çok daha fazla rağbet görürdü. Matematiği bir metod olarak kullanıyorum. Asistan olduktan sonra fen fakültesinde dersleri takip etmek suretiyle resmi değil ama özel olarak lisansüstü düzeyine kadar geldim matematikte.

-MİT’ten çıkıp da sizin kadar popüler olan yok. Son 15 yılda görüşlerinizle kamuoyu oluşturabiliyorsunuz. Sizi kıskanıyor olabilirler mi?

Çok kızdıklarını tahmin edebiliyorum. İki nedenle? Bir defa benim görüşlerimi paylaşmıyorlar. Kamuoyunda bazıları benim görüşlerimi devletin ya da MİT’in resmî görüşü olarak algılıyor. Bundan çok rahatsız oluyorlar. Gerçekten de şunu açık olarak söylemek zorundayım. Dünyaya benim gibi bakmıyorlar. Ya onlarınki yanlış, ya da benimki. Aramızda hiçbir benzerlik yok. Eskiden beri böyledir.

-Orada çalışırken de mi?

Çalıştığım zaman da böyleydi. Tamamen farklı bakardık. Tipik bir örnek vereyim. 12 Eylül’ün onlar sağ sol çatışması olduğunu söylüyordu, ben de bir komünist görsem de alnından öpsem diyordum. O zaman da bunun bir darbe hazırlığı olduğunu söylüyordum. Rapor olarak da verdim. Türkiye’de bir komünist darbe olacaksa en fazla ABD’nin telaşlanması lazım. ABD rahat. NATO gibi bir örgüt Türkiye’de komünist tehlikesinden hiçbir şekilde rahatsız olmuyor. 12 Eylül öncesinde de solculara siz darbecilerin uşaklarısınız diyordum. Çünkü darbenin sebeplerini biliyordum. 12 Mart öncesinde de içinde bulundum. Hiçbir zaman bunu bir iç mesele olarak görmedim.

-Siz aslında bir devlet memurusunuz, MİT’te çalıştınız, 22 yıllık öğretim görevliliği hayatınız oldu. Devlet katında gerekli ilgiyi gördüğünüzü düşünmüyor musunuz?

Hayır hiç ilgi görmedim. Çünkü ben 12 Mart meselesinin dünya dengelerini etkilediğini düşünüyorum. Eğer 12 Mart olmasıydı, 9 Mart darbesi Türkiye’de başarılı olsaydı bugün dünyanın çehresi değişirdi. Ben bu kadar önemsiyorum. Bunun sebepleri var, tartışırım da. Ama bir MİT tarihi yazılıyor. İçerisinde 12 Mart’tan iki sayfa bahsediliyor. O iki sayfa içerisinde de benim hakkımda kötü birtakım iddialar yazılıyor. Ben burada dünya dengelerini etkileyen bir olay var diyorum. Onlar diyorlar ki olay çok basit, bir darbe teşebbüsü vardı, engelledik. Bana göre MİT’in yaptığı tek istihbarat operasyonu budur. İkincisi yoktur. Casus yakalamak ABD’de FBI’nın işidir.

-Devlete dargın mısınız?

Devletin bana hiçbir zaman destek olmadığını rahatlıkla söyleyebilirim. Aksine bana yönelik kötü operasyonların ya destekçisi oldular ya da buna karşı sessiz kaldılar. Ben uluslararası operasyonlara maruz kaldığımı düşünüyorum. Ayrıca devlete hiçbir borcum yok. En ufak, bir kuruş bile... Ne maddi, ne de manevi. Onların bana borcu var mı bilmiyorum.

-Kızınızla hiç görüş ayrılığınız oluyor mu?

Tabii, bazı konularda bazı farklılıklarımız oluyor. Bunun temelinde benim iktisadi tarafı da göz önüne almam yatıyor. Benim asıl mesleğim iktisatçılık. Olayı sadece uluslararası ilişkiler boyutuyla izlemiyorum. Birbirimizi etkiliyoruz. Ama her birimizin ayrı düşünceleri var. Ayrı dünyaları var.

-Size komplocu denmesinden rahatsız oluyor musunuz?

Kendimi analiz yapan bir insan olarak görüyorum. Birisi oturup da bana düşüncen yanlıştır demiyor. Bu komplodur diyor. Onu tartışmayı cesaret edemiyor. Çünkü komplocudur demek, içinde bunlar yalandır imajını da içerir. Böyle bir şey söyleyerek tartışmanın dışına atıyorlar kendilerini. Ama ben kendimi komplo teorisyeni olarak görmüyorum.

-Gündelik hayatta sıradan bir yaşamınız var. Ama çağrılan her yere de gitmeye çalışıyorsunuz. Görebildiğim kadarıyla bir korumanız yok. Birilerini rahatsız edecek şeyler de söylüyorsunuz. Hiç korkmuyor musunuz?

Ben mücadelenin tarafı değil, gözlemcisiyim. Başından beri şunu söyledim. Ey büyük güçler, siz beni bertaraf edebilirsiniz. Eğer kendinize yakıştırıyorsanız yapın. Ama tarih sizi lanetler. Yapayalnız bir adama bir devletin, bir büyük gücün galip çıkması herhalde o büyük güce şeref katmaz. Ama isterlerse yapabilirler. Bunu da engelleme imkânım yok. Ama şu var, böyle bir şey olabilir. Ama bunu bir endişe olarak bile taşımıyorum. Aklen kabul ediyorum ama endişe taşımıyorum. Ve hazırım. Zaten hayat fanidir.

-Dünyayı belli başlı üç grup yönetiyor demek, insanlarda “ne yapsak boş” kaderciliğine itmiyor mu?

Hayır, çok yanlış. Aslında kendilerine verilen kurguyu aynen kabul ettiklerinde kaderciler. Mücadele şansları hiç yok. Bilmediğin şeyle mücadele edemezsin. Ben diyorum ki öğren, bil. Yeni öğrendiğin şeyden önce korkarsın. Ama bir süre sonra onun zaaflarını öğrenir, yenilebilecek bir güç olduğunu anlarsın. Ama bilmediğin zaman yapamazsın.

-Kendimi anlatma ihtiyacı hissettim ve bunu başardım diyorsunuz bir yerde. Bunu biraz açabilir misiniz?

Benim kamuoyuna çıkışım esas itibariyle bir savunma refleksidir. Çünkü benim hakkımda her şey söylendi. O ithamları alt alta koyduğunuz zaman dünyada benden daha korkak bir adam yoktur. 1971’de deşifre olduktan sonra böyle oldu. Bunun tipik bir örneği vardır. Benim kızım eli yüzü düzgün bir insan. Bir gün hocası ona diyor ki, senin baban ne iş yapar. Öğretim üyesi. Adı ne? Mahir Kaynak. “Hayır! Sen o adamın kızı olamazsın” diyor. Böylesi bir imajla karşı karşıyayız. Dünyadaki bütün kötü şeylerin, yanlışlıkların simgesi haline geldim. Kendimi savunmak için ortaya çıktım. Olaylar buraya kadar geldi. Sonuç olarak bütün bu olaylar zincirini yaşamasaydım da düşünen bir adam olarak Türk toplumuna hizmet etseydim çok daha faydalı olurdum. Ama kısmet böyleymiş.

-Geçen yıl politik kurgu fırtınası esti. Metal Fırtına’yı okuma imkânınız oldu mu?

Metal Fırtına’yı 30-40 sayfa okudum, sonra bıraktım. Yazarına da söyledim. Beni hiç ilgilendirmiyor dedim. Hiçbir gerçekliği yok.

Söyleşi: Muhsin Öztürk
Kaynak: