Gazeteci Akif Beki, gizli görüntüleri hazırlayanları bakın kime havale etti...!
Abone olMHP'deki kaset skandalıyla ilgili Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın eski danışmanı gazeteci yazar Akif Beki'den ilginç bir yorum geldi. Beki, yazısında kaset savaşlarının yarattığı "etik" tartışmasına "ulemaya sorun" tepkisi geldi. Beki, yazısında görüntü ve sesleri yayınlananların "mağdur" olduğunu, ancak kasetleri hazırlayanlarında ahlaki bir sorgulamaya tabi tutulması gerektiğini yazdı.
Akif Beki, Radikal gazetesindeki yazısında "kaset siyasetini" tanımladı:
"Kaset siyaseti diyorlar. Eskiden çamur siyaseti derlerdi. Kendi meziyetlerini anlatmak dururken, halkın gözünde rakibi karalama yoluna giden siyasetin adıydı. Fark şu; kaset siyaseti, kara propaganda bile değil. Çamur siyasetinden daha beter. Tamamen bel altı çalışıyor. Özel hayat sırları üzerinden rakibi vurmak anlamına geliyor. Siyaseten üstün gelerek yenmektense, mahrem günahlarının ifşası ile bitiriyorlar. Ölümcül bir utanca boğarak son veriyorlar rakibin siyasi hayatına"
ENDİŞELERİM VAR
Beki, Başbakan Erdoğan'ın kaset siyasetinin "mubah" görmediğini vurguladığı yazısında, Başbakan Erdoğan'ın tepkisini de "kendi üslübuyla reaksiyon" olarak tanımladı:
"Başbakan Erdoğan'ın, kaset siyasetini mubah görmeyi bırakın, içten içe bile hoş karşılamadığı kanaatindeyim. Bugüne kadar araya mesafe koymaya özen gösterdi hep. İç kavgalardan da çıksa, muhaliflerini de vursa, siyasete malzeme yapmaktan uzak durdu. İstisnaları, kaset skandallarından sorumlu tutulduğu, doğrudan suçlamaya muhatap olduğu zamanlardır. Haksız suçlamalara kendi üslubuyla reaksiyon verdiğini düşünüyorum. Yine de, siyasetin kalitesini muhafaza açısından bazı endişelerim var. Kanunlara göre suç olan, o görüntüleri yasadışı yollarla kaydedip yaymak. Ama ahlaki cezası mağdurlara kesiliyor. Çünkü din ve ahlak anlayışımız devreye giriyor orada. İşin bu kısmını ilahiyatçılara bırakıyorum mecburen. Bu anlayışta bir çarpıklık varsa şayet, onlar el atmalı bir an önce. Mümkünse, işler çığırından çıkmadan, daha geç olmadan el atmalılar hem de.
GÜNAHIN MAHREMİ...
Beki, yazısında kaset savaşlarındaki çıkmazı ilahiyatçılara havale etti:
"Hocalarımızın şu sorulara cevap vermeleri yeterli olacaktır:
Birincisi; günahın da mahremi olur mu? Alenisi, uluorta işlenendir çünkü.
İkincisi; mahrem günahların ifşa edilip çekiştirilmesi gıybete girer mi? Giriyorsa, dedikodusu dahi dince yasaklanmış bir fiilin gizli çekimle kayda alınıp neşri caiz midir, haram mıdır?
Üçüncüsü; eğer haramsa, bu görüntüleri çeken, yayan, yardım ve yataklık yapanların hükmü dine göre nedir? Hepsine gönül rahatlığıyla günahkâr diyebilir miyiz?"
Dördüncüsü; herkesin ahlak kaseti kendine mi olmalı? Sinsice çekilip ifşa edilmemiş olsa da, herkesin kendi şeytanıyla, kendi nefis kasetiyle, kendi mahrem günahlarıyla meşgul olması mıdır doğrusu?
İlahiyatçılarımızın bu sorulara ne cevap verecekleri önemli. Zira hukuken tartışmalı bir durum söz konusu değil. Kanun, yasadışı yollarla insanların mahremine tecavüzü suç sayıyor açıkça.
AHLAK VAAZLARINA İHTİYAÇ VAR
Hal böyleyken, kamuoyunda sadece mağdurlar infaz ediliyor. Sadece kasetlerin içeriği sorgulanıyor ahlaken. Mezun olup olmadığımıza aldırmaksızın esasa giriliyor. Meselenin en sorunlu yeri işte burası. Gizli kamera teknolojisindeki ilerlemeler, özel hayatı korumak için yeni bir içtihada ihtiyaç doğurmuştur belki de. İlahiyatçıları, ahlak vaizlerini onun için yardıma çağırıyorum. Yoksa kimseye zaptiyelik yaptırmak da, o kasetlerin içeriğini normalleştirmek de değil niyetim.
Ahlaki düşüklüğü yerelim, siyaseti çürüklerinden temizleyelim, ama daha tehlikeli bir çürümeye yol açmadan. Halkta munzam karşılığı olmazsa, kaset siyasetini mubah sayan kirli, sakat ve karanlık anlayışların da oyun sahası kalmaz.