İbrahim Kardeş, Bekir Coşkun'un ölen köpeği Pako'nun yasını abartılı buldu. Kardeş'e göre Coşkun'un tedavi görmesi gerekli.
Abone olİbrahim Kardeş, başlıklı yazısında Hürriyet yazarı Bekir Coşkun'un ölden köpeği Pako için duyduğu üzüntüyü biraz abartılı buldu. Coskun, bu yazıya biraz kızabilir...
Atasözlerimizden biri şöyle der: "Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." Kimilerine göre, bu atasözü de, "Bana dokunmayan yılan bin yaşasın!" ve benzeri sözler gibi, bizi içten çökertmek ve ahlâkımızı yozlaştırmak isteyen "dış güçler"in uydurup toplumumuza salıverdiği, yaygınlaştırmak ve yerleştirmek için türlü dolaplar çevirdiği, yanlış ve muzır sözlerden biridir. Doğrusu, dış güçlerin böyle bir işi akıl edebileceklerinden değilse de, başarabileceklerinden kuşkuluyum.
"Doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar." sözü, bazı insanları doğru söylemekten vazgeçmeye, yalanla barışmaya, yalana alışmaya yöneltebilir. Köyünde rahat etmek, köyünden kovulmamak isteyen kimi insanlar, doğruyu savunmak yerine, yalana sığınmak ya da boyun eğmek zorunda kalabilirler. Ama doğruyu her şeyin üstünde tutan ve bu uğurda dokuz köyden kovulmayı göze alan kahraman insanlar da vardır. Bu kahramanların sığınacakları, doğruya sarılarak yaşayabilecekleri köyün adı, onuncu köydür. Onuncu köy, doğrucuların kovulma korkusuna kapılmadan, güven içinde yaşayabilecekleri köydür ve sâkinlerinin hemen hepsi, daha önce dokuz köyden kovulmuş olanlardır.
Ülkemizde onuncu köyün en önemli sâkini, Hürriyet gazetesinin kıdemli köşe yazarlarından Bekir Coşkun'dur ve köşesinin adı da, kolayca tahmin edeceğiniz gibi, Onuncu Köy'dür. Onuncu Köy'de yazılanların "yanlış" ya da "yalan" olduğunu, hattâ olabileceğini düşünmek, atasözümüzü ve çevresinde oluşan bütün çağrışımları çöpe atmak anlamına gelir. Doğrucu Davud'un söylediklerinden kuşku duyabilirsiniz ama Onuncu Köy sâkini Bekir Coşkun'un yazdıklarından kuşku duymamalısınız!
6 Mart 2005 Pazar günü, Bay Bekir'in yazısını işte böyle bir güven duygusuyla okudum ve dehşet içinde kaldım. "Sevgi deklarasyonu…" başlıklı yazısında sevgili Bekir Bey, yine sevgili Pako'suna sesleniyordu. İlk cümlesi şöyleydi:
"Her gece sofraya oturduğumuzda, annen örtüsünü kaldırıp masanın altındaki yerine bakıyor, sonra gülümseyen, ama boncuk boncuk damlalarla bezenmiş gözleriyle bana bakıyor.
Her akşam minik bir anma sanki.
Sonra kimse konuşmuyor.
Yaşamımızdaki 13 kiloluk o ağır ve büyük boşluğu işte böyle masaların altında, evin köşelerinde, dolapların arkasında arıyoruz.
Annen su tasını özenle yıkayıp saklamaya devam ediyor.
Ben…
(…)"
Belli ki, bu yarım bırakılmış cümlenin, "Ben…"in devamında ve ayraç içine alınmış (..…) noktaların içinde Bay Bekir'in dile getirilmesi olanaksız teessürü ve belki de sımsıcak gözyaşları var. Hayranlık ve saygıdan, inanır mısınız, benim de gözlerim yaşardı. Bugüne dek, babamı, annemi, ağabeyimi ve daha nice yakınımı kaybetmiştim ama hiçbirinin acısı, onların yokluğunu "her gece", "her akşam" hissedecek, "her gece", "her akşam" gözlerimi yaşartacak denli güçlü ve sürekli olmadı. Ölümlerinden bir süre sonra onların yokluklarına alıştım. Oysa, Bay Bekir Coşkun ve onun sevgili eşi Bayan Andrée -anladığım kadarıyla aynı zamanda Pako'nun annesi oluyor kendileri- 13 kiloluk sevgili köpekleri için "her gece" hüzünlenebiliyorlar. Bende mi bir duyarsızlık var, yoksa, sekiz ay kadar önce, 2004 Temmuzunda 15 yaşındayken beyin tümörü yüzünden yitirdikleri Pako'larının yasını "her akşam", "her gece" tutmaya devam etmekte olan Coşkun ailesinin duyarlığında mı bir aşırılık var, bilemiyorum.
Bay Bekir, yazısının ortasını, başlıkta dile getirdiği "Sevgi deklarasyonu"na ayırmış. Meğer, İstanbul'da "1000 Aydının Sevgi Deklarasyonu"nu imzaya açmış bulunan "Türkiye'nin en büyük Hayvan Hakları Platformu kurul"muş. Kendilerine, hayırlı olsun, kolay gelsin, temennisiyle başarılar diliyorum.
Bay Bekir'in yazısı şu satırlarla bitiyor:
"İşte böyle Pako…
Annen bu akşam yine de masanın örtüsünü kaldırıp bakacak.
Boncuk boncuk renkli damlalarla sulanmış, ama gülümseyen gözlerle bana dönecek.
Sonra başlarımız öne eğilecek.
Hiç konuşmayacağız."
Bu "renkli damlalar" gözyaşları olmalı. Yoksa Pako için sulanan gözlerde beliren bu yaşlar, "kanlı gözyaşları" mı? Eğer öyleyse, Prof. Bekir Onur'un ilgilenmesini gerektiren bir sorun var, demektir.
YAZI:İbrahim KARDEŞ
YENİ ŞAFAK