BIST 9.916
DOLAR 35,20
EURO 36,70
ALTIN 2.961,00
HABER /  GÜNCEL

Karaalioğlu'ndan TGC'ye sitem

Mustafa Karaalioğlu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ni eleştirdi. Karaalioğlu'nun iki gerekçesi vardı. Bunlardan biri türban oldu!

Abone ol

Mustafa Karaalioğlu, başlıklı yazısında Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'ni eleştirdi.

Şöhretini uzmanlık ve sorumluluk alanlarının dışında elde eden kurumların hepsinde temel bir arıza var; mesleki yetersizlik. Özellikle, laiklik ve rejim bekçiliği gibi yüksek hedeflere odaklanan, dilediklerinde siyasal iktidarlara ve topluma karşı direnç gösteren bu kurumların sevimsiz tarzları demokrasi üzerinde de ağır bir yüktür. Gelişmenin, özgürleşmenin ve demokratikleşmenin her türlüsüne meydan okuyan tavırları ile toplumun değişime en çok kapalı olan alanını temsil ederler. Dahası, başka alanlardaki potansiyelin de engelleyicisidirler.

Sözgelimi, bizlerin de bir parçası olduğu Türkiye Gazeteciler Cemiyeti, mesleki açıdan son derece başarısız ve yetersiz bir kuruluştur. Özellikle son dönemde hiçbir mesleki varlık gösteremeyerek, medyanın dördüncü kuvvet olma özelliğinin tam tersine silik ve sıradan bir örgüte dönüşmüştür.

TGC, son olarak Türk Ceza Kanunu konusunda üyelerini bilgilendirememiş, yasanın ortaya çıkartacağı mahzurları zamanında göremeyerek, mesleki örgüt olma vasfını zaafa uğratmıştır. Şimdi, iş işten geçtikten sonra kopartılan gürültü de TGC'nin işini yapamadığını apaçık ortaya koyuyor. Hayati önemde bu konuyu atlayan ve üyelerini bilgilendirmeyen, gerekli önlemi zamanında alamayan TGC, başörtülü meslektaşlarımızın görevlerini yapmayı engellemede ise öncü bir güce dönüşmüştür. Yani, sıra yasakları uygulamaya geldiğinde, her zaman eleştirdiği devlet gibi davranmakta beis görmemektedir.

Cemiyet, uyguladığı ve uygulanmasına destek verdiği başörtüsü yasağının yeni TCK'da mevcut basını kısıtlayan maddelerden daha vahim bir hukuksuzluk hali olduğunu ıskalamaktadır. Ya da Orhan Erinç yönetiminin hukuktan anladığı böyle bir şeydir!..

Kim inanır böyle bir basın meslek örgütünün demokratlığına, hukuk yanlılığına!...

Nitekim, itibar kaybı dramatik bir hal almıştır ki, TCK'ya karşı yapılan gülünç protesto eylemlerine basın çalışanları bile itibar etmemiştir. Kendi üyeleri tarafından ciddiye alınmayan bir kuruluşun, basının haklarını hükümet karşısında koruyabilmesi mümkün değildir.

Durumu en az TGC kadar içler acısı olan bir başka örgüt de YÖK'tür.

Dünya bilim literatüründe Türkiye üniversitelerinin esamesi okunmamaktadır. İlk100'lerde, hatta ilk 500'lerde adı geçen okul yoktur. Türkiye, sporda, ticarette veya müzikte dünya sıralamalarına girebilmekte ama bilimde yüz kızartıcı bir sessizliğe mahkum olmaktadır. Amerika ve Avrupa'daki saygın üniversitelerde görev yapan Türklerin tamamına yakını kariyerlerini bu ülkelerdeki eğitime borçludurlar. Basamakları bu ülkede çıkıp da o ülkelerin saygın üniversitelerinde kürsü sahibi olan isimler bir elin parmaklarını geçmemektedir.

Özetle YÖK sistemi Türkiye'yi çağdaş bilimsel seviyeye taşıyamıyor, yarışta geri bırakıyor. Ne akademiyanın önüne bir hedef koyabiliyor, ne de kendi hedefini kendisi üreten sorumlu bilim insanlarına gölge etmekten geri duruyor.

Eğer zerre kadar bilimsel sorumluluk duygusu kalmışsa gelmiş geçmiş bütün YÖK yönetimlerinin, bu ülkeye kaybettirdikleri yıllardan ve itibardan dolayı hiç olmazsa vicdanlarıyla yüzleşmeleri lazımdır.

Bilimde olmayan, teknolojik yarışta görünmeyen, özgür düşünce söz konusu olduğunda ses çıkaramayan YÖK de varlığını rejim bekçiliğine adıyor! Gücünü, üzerine vazife olmayan bu alanda arıyor. Açıkçası, alıyor da…

YÖK, sorumluluklarıyla yüzleşmek yerine varlığını, bu ülkedeki en hassas alanın tartışmasına taraf olmakla koruyor. Başörtüsü yasağını da bulunmaz bir nimet olarak kullanıyor. Üstelik TBMM iradesini küçümsemek adına… YÖK Başkanı, Meclis'teki görüşmelerine temsilci göndermediği öğrenci affını başörtüsüne indirgeyerek, "başvurusunu başörtülü yapanlar bile kampüsten içeri giremez" demektedir. Türkiye üniversiteleri, kapılarından içeri birilerini sokmayacaksa başörtülü öğrencilere sıra bile gelmez.

O halde sorun nedir? Şudur…

Sorun başörtüsü değil, başörtüsü üzerinden demokrasiye meyden okumaktır.

YAZI:Mustafa KARAALİOĞLU
YENİ ŞAFAK