Devlet eski Bakanı Uluğbay''ı intihara kadar götüren ve Kara Cuma olarak adlandırılan olayı Cüneyt Sel Ofis Tv'ye anlattı.
Abone olBir dönemin en önemli skandallarından biri olan, dönemin Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'ın intiharına kadar uzanan ve ''Kara Cuma'' olarak nitelendirilen skandalın baş aktörlerinden Hazine Müsteşarı eski yardımcısı Cüneyt Sel, Ofis TV'ye çok çarpıcı açıklamalarda bulundu. Ofis TV'de ''Seansa Son Bakış'' programına katılarak Nuray Yamangül'ün sorularını yanıtlayan Sel, söz konusu dönemde bazı güç merkezlerinin ayağına bastığını belirterek, ''Şu an adını açıklamak istemediğim güç merkezleri benim daha vekalet dönemimde ayaklarına bastığımı görünce gerekli her şeyi yaptılar. Bunlar medya patronları ve büyük holdinglerin sahibiydiler. Ben kimseye bilgi notu sızdırmadım. Zaten daha sonra bu bilgiyi dönemin Devlet Bakanı Hikmet Uluğbay'ın verdiği ortaya çıktı'' dedi. İşte Cüneyt Sel'in çarpıcı açıklamaları ''Kara Cuma'' 1991’de Türkiye'ye döndüm. 1994'te Müsteşar yardımcısı oldum. Nisan krizi sonrası 1999’da vekaleten müsteşar yardımcısı oldum, görevimde 7-8 hükümetle uyum içinde çalıştım. Bir o kadar bakan demek bu. Faydalı şeyler yaptım. Ayrılmama neden olan olaya gelince, o dönemde basındaki tabiriyle kulis vardı. Ben zaten vekildim. Ondan sonra müsteşarlık kavgası vardı. Ama vekalet dönemimde Türkiye’deki belli güç merkezlerinin yaptığım şeylerle ayağına bastım. Şu an adını açıklamak istemediğim güç merkezleri benim daha vekalet dönemimde ayaklarına bastığımı görünce gerekli her şeyi yaptılar. Tamamen tezgahtı. Müsteşar olmamam için bunlar. Medya patronları ve büyük holdinglerin sahibiydiler. Yanlışlıkta orada zaten. ABD’deki kapitalizmin yuvası bile medya patronları sanayi kuruluşlarında görev alamazlar ya da sanayiciler medya patronu olamazlar. (Yüzde 25 hisseyi geçemezler ve hak iddia edemezler) Ama Türkiye’de öyle değil, her şey iç içe girmiş. Bir bakıyorsunuz, adam medya patronu mu, bankacı mı, sanayici mi, hangi kimliği, hangi şapkayı ve işi yaptığını kestirmek çok zor. Bugün bir işi bankalarla görüşme yapıyor, yanında da gazetesinin genel yayın müdürünü götürüyor. Tamamen karışık, siyasi, medya, her şey birbirine girmiş durumda. O dönemde de, söz konusu değildi. IMF ile görüşmeler devam ediyordu ve IMF programında döviz kurunun ancor çipa olması gündemdeydi. Ve iddia o ki, ben ona ait belgeyi Güneş Taner’e vermişim. Güneş Taner de, Mesut Yılmaz’a, Mesut Yılmaz da Global Menkul Değerler’in sahibi Mehmet Kutman’a vermiş. Kutman spekülasyon yapmış. Güneş Taner de, M.Yılmaz da mevcut hükümeti destekleyen iki kişiydi. Zaten bir ay öncesinde Yılmaz başbakandı. O kişiden, bu tür bilgilerin el altı kaynaklardan sızdırılması gibi bir olaya ihtiyaçları yoktu. Hükümetin o dönemin Hazineden Sorumlu Devlet Bakanı Hikmet Ulubay, parti liderlerine zaman zaman bilgi de veriyordu. IMF görüşmeleri ile ilgili. Hatta daha sonra bu haberin Ulubay’ın verdiği çıktı ortaya. Ulubay, intihar girişiminde bulundu. 2 Temmuz’du, “Kara Cuma” o tarihte IMF Türkiye’den ayrılma günüydü ve o tarihte IMF’nin uçağı nedeniyle piyasaların, borsanın açık olduğu saate geldi. IMF’nin basın toplantısında Carlo Cotarelli, konsadülasyondan bahsetti. Borsa açıktı ve o konsadülasyon lafı üstüne borsada bir takım hareketler oldu. Yanlış yorumdan kaynaklanan hareketler oldu. Halbuki derleme, toplama, yeniden yapılandırma anlamanı geliyordu, konsadülasyon. Benim istifam, 6 Temmuz’du. Aynı günün akşamı Ulubay’ın intihar girişimi oldu. Umarım bir gün nedenini açıklar. Benle ilgili değildi çünkü. SPK bu konuda, bir araştırma yaptı. O günkü IMKB hareketlerinin iddia edildiği gibi trilyonluk kazançlar olmadığını açıkladı. Ve ayrıca o dönem benim hakkında aleyhime yazıların çıktığı 3 gazete ve yazar hakkında tazminat davası açtım. Ve davaları kazandım. İKTİSAT BANKASI OLAYI ''İktisat Bankası’nda 15 ay görev yaptım 2001 Şubat krizinde, bankacılık sistemi kötü etkilendi. Krizden sonra, bankacılık kanununa göre 14’e 2 dediğimiz bankanın denetim ve gözetim altına alındığı duyuruldu. Ve bu kapsamda da, İktisat Bankası’nın alması gereken tedbirleri sıraladım. 21 Kasım tarihinde bu. Biz de BDDK’nin bizden istediği tedbirleri aldık. Almamamız suçtu. Bu tedbirlerden bir bankanın ortak çalıştığı, yani sermayelerinin aynı olduğu Kıbrıs’ta çalışan bir off-shore bankasının İktisat Bankası’na devredilmesi talimatıydı. Biz de uyduk. Bu bankanın aktif ve pasiflerini Malta şubemize devrettik. Daha sonra çeşitli spekülasyonlar yapıldı. Güvence kapsamında olan hesapları zarara uğrattığımıza yönelik. Bu talimat 22 Aralık’ta geldi. O dönemde 10 günlük tatil vardı ve o BDDK’nin düzeltme yazısı tatil dönemindeyken bankaya fakslanmıştı. 2 Ocak’ta ofis geri döndüğümüzde faksı gördük ancak devrin üstünden 1 ay geçmişti ve hukuken hiçbir şey yapamazdık. 2 Şubat’ta bunu BDDK’ya birdirdik. BDDK bizi yanıtlamadı. Zaten ger dönüşü olsaydı kendileri bu işi hallederdi. Meclis Araştırma Komisyonu talimat raporunu ihmal ettiğimize dair tabirlerle bizi suçladı. Dava hala devam ediyor.''