BIST 9.627
DOLAR 35,25
EURO 36,68
ALTIN 2.963,27
HABER /  GÜNCEL

Kansere karşı 'soya'

Son yıllarda kanserle savaşmak adına önemli hamleler yapan tıp dünyası, gün geçtikçe büyük adımlar atıyor. Son olarak 'soya fasulyesi' kansere karşı yeni umut...

Abone ol

Kanser tedavisinde önemli adımlar atan tıp dünyasında, yeni araştırmalar yeni umutları beraberinde getiriyor. Son olarak Hematoloji Kongresi'nde de kan kanserlerindeki (lösemi) son gelişmeler ve tedavi yaklaşımları ele alındı. Türk Hematoloji Derneği'nin Serenas Turizm'in organizasyonuyla düzenlediği 31. Ulusal Kongresi'nde yaklaşık 800 doktor, kök hücre tedavisinden, multiple miyolam, lösemi gibi hastalıkların tedavisindeki son gelişmeleri ve yeni ilaçlara kadar pek çok konuda yenilikleri tartıştı. Kongreye yurtdışında çalıştıkları kanser enstitülerinden katılan Türk hekimler de araştırmalarıyla dikkat çekti. Bunlardan biri de kemoterapide ilaçların etkinliğini artıran soya fasulyesi çalışmasıyla ABD'den katılan Prof. Dr. Ömer Küçük oldu. Yan etkisi de yok Detroit Harper Üniversite Hastanesi Medikal Onkoloji Bölümü'nden Prof. Dr. Küçük, kongrede sunduğu çalışmasında, günlük 100 miligram alındığı takdirde, soya fasulyesinin kemoterapi ilaçlarının duyarlılığını artırarak kanser tedavisinin çok daha etkili olmasını sağladığını açıkladı. Prof. Küçük, yan etkisi de bulunmayan soya fasulyesinin, normal dokuları kemoterapinin yan etkilerinden koruyabileceğini de belirtti. Kongre Başkanı Türk Hematoloji Derneği Başkanı ve İbni Sina Hastanesi Hematoloji Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Osman İlhan, soya fasulyesi çalışmasıyla ilgili olarak, "Prof. Küçük, kemoterapiyle birlikte, kanser tedavisinde çok önemli bir adım olabileceği yönünde bizi aydınlattı. Yan etkisi olmaması da büyük önem taşıyor" dedi. Lösemiyi 'öldüren' ilaç Loyola Üniversitesi Medical Center'dan Dr. Serhan Alkan ise, multiple miyolomda kullanılan 'HS341' adlı ilacın, lösemi tedavisinde etkinliğini araştırdıklarını anlattı. Yaptıkları deneylerde lösemi hücrelerinin alarak ilaçla aynı deney tüplerine koyduklarını belirten Alkan, sonuçta lösemi hücrelerini öldüğünü gördüklerini bildirdi. Alkan, "Lösemide ileride eğer hastalar, geleneksel olarak kullanılan ilaçlara cevap vermezse belki bu yeni yapılan ilaçla olumlu etki alınabilir" diye konuştu Fransa Gustave - Roussy Enstitüsü Tanslational Araştırma Laboratuvarı Kök Hücre Bölümü Direktörü Dr. Ali Turhan da, lösemiyle savaşta bir başka umut olan kök hücrelerle ilgili araştırmalarını anlattı. 'Kök'ten organ hayal değil Turhan, kök hücrenin vücutta hemen tüm hücreleri tekrar yenileme imkânı olan bir hücre olduğunu hatırlatarak, "Bunları vücut dışından alıp tekrar üretmek, yeni başka organlar yapmak, artık bilimkurgu değil. Çünkü bu insan hücrelerinde de, hayvan deneylerinde de yapıldı" diye konuştu. Turhan, kök hücrelerden kemik, kan, beyin hücreleri gibi her türlü hücrenin gelecekte tekrar yapılabileceğini kaydetti. Alzheimer, diyabet, parkinson gibi hastalıklarda kök hücrenin birçok şeyi değiştirebileceğini anlatan, artık moleküler tıpla bazı ilaçlar üretildiğini söyleyen Turhan, "3 boyutlu bir lösemi hücresinin neresine girip neresinde hangi moleküle bağlanacağı düşünülerek bu ilaçlar yapılıyor" dedi. Fransa'da yılda 500 - 600 vaka gördükleri kronik miyeloid lösemine (KML) yol açan kromozom anomalisinin artık bir inhibitör (baskılayıcı) ilaçla tamamen yok edebildiğini belirten Turan, şöyle devam etti: "İlacın başarı şansı KML'de direnç gelişmeyen hastalarda. Daha önce tedavi gören hastaların büyük bir kısmında şu anda direnç çıkıyor. Fakat hiçbir tedavi görmemiş hastalarda başarı oranımız çok yüksek. Koruyucu olarak da bunu ortaya çıkarmak, gerektiğinde 2-3, hatta 4 tedaviyi bir arada verip KML gibi bir lösemi için ileride böyle bir tedavi yapma durumu olabilir." Lenfomada büyük başarı Lenfoma hastalıklarında son yıllarda birçok aşama kaydedildiğini anlatan Berlin Üniversitesi Hastanesi'nden Dr. Orhan Sezer de, hâlâ kullanılan standart tedaviyle hastalığın düzeldiğini ama yok edilemediğini hatırlattı. Ancak bazı lider lenfoma hastalıklarında ilerleme sağlandığını anlatan Sezer, şu bilgileri verdi: "Bu sayede tamamen yok edilebilecek hastalıklara giriyor. Bu hastalıkta esas standart tedavi, yüksek dozlu tedavi ve otolog kök hücre nakli. İkisinin beraber uygulanmasıyla hastalığın buna cevap verme oranı yüzde 80'leri geçiyor. Hastalığın tamamen yok olmuş gibi gözükmesinin oranı da yüzde 40'larda. Hastalığın geriye itilmesi de çok daha başarılı." Prof. Dr. Osman İlhan ise, kök hücrenin artık damar açmada da denendiğini kaydetti. İlhan, bacak damarı tıkanmış ve kesilmekten başka şansı kalmamış hastanın bacak kasına kendi iliğini verme yoluyla damarların açıldığını gösteren, sonuçları yüz güldüren çalışmalar yapıldığını anlattı. Erkek çocuklarda risk daha fazla Newcastle Üniversitesi'nde çalışan Dr. Tevfik Dorak da lösemide cinsiyet farklılığıyla ilgili bir sunum yaptı. Dorak, şunları söyledi: "Genetik risk çalışmalarının pek çoğu, tarafımdan yapılanlar da dahil, riskin daha fazla erkeklerde olduğunu gösteriyor. Literatürdeki bilgiler bir araya getirildiğinde olası nedenlerin, bağışıklık sisteminin erkeklerde daha zayıf olması, çocukluk çağı enfeksiyonlarının erkeklerde daha sık olması, cinsiyet hormonlarının biyolojik etkilerinin kanser oluşumunda rol oynayan genlere erkeklerin aleyhine etkiler göstermesi ve kadınlarda 2, erkeklerde 1 adet bulunan X kromozomuna ait değişik mekanizmalar olabileceği üzerinde duruluyor." Kordon kanı bankası gereksiz Kongrede üzerinde durulan önemli konulardan biri de kordon kanı bankalarıydı. Kongre Genel Sekreteri Prof. Dr. Muhit Özcan, kordon kanı bankalarının yasal ruhsatları olmadığını, Sağlık Bakanlığı'nın konuyla ilgili düzenleme yaptığını kaydetti. Çocuğunun kordon kanını saklatmayanların hiçbir kaybı olmadığını da savunan Özcan, savunulanın aksine, kalıtsal hastalıkların tedavisinde kordon kanının kullanılamayacağını vurguladı ve "Zaten alınan hücreler de hastalıklıdır" dedi. Tüm dünyadaki kordon kanı bankalarında 1993'ten bu yana saklanan kordon kanlarının yaklaşık 160 bini bulduğuna, ancak sadece 2 tanesinin nakil amaçlı kullanıldığına dikkat çeken Prof. Dr. Osman İlhan da, bu 2 nakilden de sadece ilkinin başarılı olduğunu belirtti. MİLLİYET