Türkiye’nin kalp hastalıklarında dünyada 5. sırada yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Cem Alhan, “İyi kolesterol oranının düşük olması, kalp ha...
Abone olTürkiye’nin kalp hastalıklarında dünyada 5. sırada yer aldığını kaydeden Prof. Dr. Cem Alhan, “İyi kolesterol oranının düşük olması, kalp hastalığının oranını arttırır. Türk milletinin iyi kolesterolü düşük” dedi.
Dünyada ve Türkiye’de insan nüfusunun hızla yaşlanmasıyla beraber bireylerde oluşan stres, kötü beslenme, hareketsizlik hem kalp damar hastalarının sayısını artırıyor hem de yeni bir hasta profili yaratıyor. Prof. Dr. Cem Alhan, bu yeni hasta tipini ‘kırılgan hasta’ olarak tanımladıklarını, kırılgan hastaların klasik cerrahi yöntemlerle tedavisinin bazı sakıncalar doğurduğunu kaydetti. Kırılgan hastayı tarif eden Prof. Dr. Cem Alhan , “20-30 yıl önceki hasta tipi, kilosu az ya da normal, şekeri, tansiyonu olmayan, çoklu sorunları taşımayan, damar kalitesi yüksek, daha genç hasta tipiydi. Ameliyat edince daha çabuk iyileşiyordu. Şimdiki kırılgan hastalarımız ise şişman veya obez, şeker hastası, damar kalitesi bozulmuş, yaşı ileri, tansiyon sorunu ve daha başka birçok sorunu bulunan, ameliyat edildiğinde zor iyileşen bir yapıya sahip” dedi.
Kırılgan hastalarda uygulana bilecek tedavi yöntemlerinden bahseden. Cem Alhan, “İşte bu yapıları nedeniyle kırılgan hastaların tüm göğüs kemiğinin açılıp büyük ameliyat yaraları açılarak tedavi edilmesi yerine; robotik cerrahi gibi minimal invaziv yöntemlerle, daha küçük kesiler açılarak ameliyat edildiğini belirtiyor” diye konuştu.
"TÜRKİYE KALP HASTALIKLARINDA DAİMA İLK 5’DE YER ALIYOR"
Türkiye’nin özellikle damar tıkanıklığına yol açan koroner hastalıklar konusunda sürekli dünyada ilk 5 ülkenin içinde yer aldığına dikkati çeken Prof. Dr. Cem Alhan, “Bu sadece kötü beslenme, stres, sigara içmekten kaynaklanmıyor. Genetik yatkınlık da önemli rol oynuyor. Türk insanının iyi kolesterolü düşüktür. Türk Kardiyoloji Derneği’nin yaptığı araştırmalar da bunu çok iyi gösteriyor. İyi kolesterol oranımız düşük olduğundan, kalp damar hastalıklarına karşı daha zayıfız” diye konuştu.
Daha çocukluk çağında obezitenin başladığını, bundan 20-30 yıl önce sınıflarda az sayıda şişman çocuk olurken şimdiki çocukların büyük bölümünün şişman olduğuna değinen Prof. Dr. Cem Alhan, “Çocuklukta obezitenin başlaması gelecekte bu nesillerin kalp damar hastalığına daha genç yaşta yakalanmasına neden oluyor. İnsan ömrü uzadığından ötürü de damar kalitesi bozuk, başka birçok sağlık sorunu olan insanlar karşımıza çıkıyor. Çünkü çok kırılgan, zor bir hasta tipiyle uğraşmak zorundalar. Hastanın yaşı ilerliyor, kemik erimesi başlıyor, kemik kalitesi bozuk bir hastanın göğüs kemiğini kesip kalp ameliyatı yapmak sakıncalı oluyor” dedi.
"KÜÇÜK KESİDEN AMELİYAT KISA SÜREDE İYİLEŞTİRİYOR"
Eskiden safra kesesi ameliyatlarının da klasik cerrahiyle yapıldığını, hastaların karnında büyük ameliyat kesileri açıldığını anlatan Alhan, artık safra kesesi ameliyatlarının yüzde 99,5’inin laparoskopik cerrahiyle (kapalı yöntemle) yapıldığını, hastaların da bu sayede işlerine, günlük yaşamlarına çabucak dönebildiklerini söyledi. Almanya’da minimal invaziv yöntemlerle yapılan ameliyat oranının yüzde 50’yi geçtiğini, Türkiye’de ise yüzde 5’i geçmediğini belirten Cem Alhan, bu durumun nedeninin sadece hekimlerle ilgili değil, hastalar ve hastanelerle ilgili de yönleri bulunduğunu anlattı. Alhan, “Pahalı teknoloji kullanılan yöntemlerin hastaya yansıması nedeniyle klasik yöntemlerin kullanımı daha yüksek oluyor. Klasik cerrahi yöntemleri yaşlı ve kırılgan hastalarda kullandığımızda kan kullanımı, enfeksiyon riski, hastanede yatış süresinin uzaması gündeme geliyor. Modern cerrahi yöntemler, küçük kesilerle uygulandığından dolayı yatış süresini, enfeksiyon riskini, kan kullanım oranını azaltıyor. Bu da hastaların daha kısa zamanda normal yaşamlarına dönmesini sağlıyor. Ancak her ülkede bu yeni yöntemlerin ödeme sistemlerine dahil edilmesi zaman alıyor” şeklinde konuştu.
(İHA)