BIST 9.687
DOLAR 35,22
EURO 36,72
ALTIN 2.963,69
HABER /  GÜNCEL

Kalbe nasıl dikkat etmeli?

Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, ülkede yaklaşık 2 milyon koroner kalp hastası bulunuyor ve bu hastaların yılda 130 bini hayatını kaybediyor.

Abone ol

Dünyada olduğu gibi Türkiye'de de en önemli halk sağlığı sorunu; kalp ve damar hastalıkları. Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamaya göre, ülkede yaklaşık 2 milyon koroner kalp hastası bulunuyor ve bu hastaların yılda 130 bini hayatını kaybediyor. "Aşırı yağlı yemekler, fiziksel aktivitelerin yetersizliği, yüksek tansiyon, sigara kullanımı, şişmanlık, diyabet ve stres" gibi kalbi tehdit eden risk faktörlerinden en az 2'sini taşıyanların dikkatli olması gerekiyor. Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez; Türkiye'nin, toplumun genetik yapısından dolayı dünyada kalp ölümlerinde birinci sırada olduğunu belirterek, "Dünya Sağlık Teşkilatı Kardiyoloji Derneği'nin yaptığı bir araştırma kalp hastalıklarına bağlı ölümlerde Türkiye'nin birinci sırada olduğunu gösteriyor. Yani dünyada kalpten ölüm en çok bizim ülkemizde görülüyor. Bunun birçok sebebi var. Her şeyden önemlisi toplum olarak bu ölümlere genetik yapımız sebep oluyor" dedi. Vücutta iki tür kolesterol bulunduğunu ve bunlardan birinin halk arasında 'hayırlı kolesterol' şeklinde bilinen HDL olduğunu bildiren Sönmez, "Bu kolesterol vücudumuz için faydalı; ancak genetik yapımızdan dolayı HDL'miz düşük. Normalde 40-45'in üstünde olması gerekiyor; ama ne yazık ki toplum olarak bizde 40'ın altında. Bunun karşılığında yine halk arasında 'lanetli kolesterol' olarak bilinen LDL'miz ise normalin üstünde. Genetik yapının dışında diğer risk faktörleri de ekleniyor. Eskiden hastalarımız 'askerde sigaraya başladım' derdi, bugün ilkokuldaki çocuklar sigara içiyor. Ayrıca spor yapmıyor, kötü besleniyoruz. Bütün bunlar kalp ölümlerinin artmasına sebep oluyor" diye konuştu. Ani üzüntü ve heyecanın kalp üzerindeki etkisine değinen Prof. Dr. Sönmez, "Sağlıklı kalp derken şöyle bir durum var; kişi, kalbini daha önce kontrol ettirmiş, normal. Ama aradan bir iki gün geçmeden büyük bir üzüntü ya da heyecan yaşamış veya kullandığı ilaç yüzünden ağır kalp spazmı geçirmiş. Eğer bu kalp spazmı büyükse kalp krizine yol açabilir ve kişiyi ölüme kadar götürebilir. Bize ağır enfarktüs geçirmiş; ama kalbe giden damarları sağlam hastalar geliyor. Ama bu vakalar çok nadir yaşanıyor" şeklinde konuştu. Gençler arasında kalp ölümlerinin artış sebepleri arasında ekonomik kriz, sigara, yanlış beslenme, stres gibi unsurları sıralayan Prof. Dr. Sönmez, araştırmaların ülkemizde 50 yaşın altında kalp hastalıklarından dolayı bypass geçirenlerin sayısının yaşanan ekonomik krizle alakalı olarak değiştiğini ortaya koyduğunu kaydetti. "Yani genç işadamlarının kalp sağlığı ekonomik dengelerden fazla etkileniyor" diyen Prof. Dr. Sönmez, asıl tehlikeyi bundan sonraki kuşakların beklediğine dikkat çekti. Prof. Dr. Sönmez, "Asıl tehlike bundan sonra gelecek. Çünkü çocuklar arasında hamburger çok fazla tüketiliyor ve hamburgerin yüzde 40'ı iç yağ ve bu iç yağ aynı çikolata gibi bağımlılık yapıyor. Bu beslenme şekli devam ederse 20 yıl sonra çok daha fazla genç kalp krizinden ölecek. Çünkü hamburger sigara kadar kalbe zararlı" uyarısında bulundu. KRİZ HİÇ BELİRTİ VERMEYEBİLİR Kalp krizinin her zaman önceden kendini belli etmediğini kaydeden Prof. Dr. Sönmez, "Kriz hiç belirti vermeyebilir. İlk belirti bir kalp krizi olabilir ve geçirilen krizle kişi hayatını kaybedebilir. Bunlara 'sessiz kalp hastaları' diyoruz ve diğer kalp hastaları içinde yüzde 20'lik bir oranı oluşturuyor" dedi. Kalp krizinin "boyna, kola ve sırta göğüsten vuran bir baskı ve yanmayla kendini gösterdiğini" belirten Prof. Dr. Sönmez, bu belirtiyi alan kişilerin mutlaka doktor kontrolünden geçmesini tavsiye ederek, "Çünkü bu belirtiler 'şu kadar süre önce başlar' diyemeyiz. Her an kriz gelebilir" diye konuştu. Her sıkışmanın kalp hastalığı olarak algılanmaması gerektiğinin altını çizen Prof. Dr. Sönmez, "Mesela reflü denilen bir mide hastalığı kalbi rahatsız eder, mide gazı kalbi sıkıştırır. Yine adale ağrısı, sırt, omuz ve kemik ağrıları da kalp ağrısı yapar. Ama öncelikle kalpteki her ağrıyı bu kalp hastalığı mı diye kontrol ettirmek lazım gelir" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Sönmez, kalp pili kullananları da uyararak cep telefonunun zarar verebileceğini kaydetti. Kalp hastaları kadar, sağlıklı kişilerin de hastalık riskini azaltmak için beslenmesine dikkat etmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Sönmez, çayın kalp sağlığı için önemli olduğunu, antioksidan özelliğiyle kalbi koruduğunu dile getirdi. Prof. Dr. Sönmez, kalp krizi anında yapılması gerekenleri ise şöyle özetledi: "Kriz geçiren kişi yalnız başınaysa önce panik yapmamalı, eğer kullandığı kalp ilacı varsa onu içmeli, bir koltuğa uzanmalı ve ayaklarını yüksek bir yere koymalı, 15 dakika sonra ağrı geçmediyse dil altı ilacından yeniden almalı. Eğer ağrı dinmiyorsa bir ambulans çağırıp, dış kapıyı açarak kanepeye uzanıp sakince beklemeli." Ailede kalp hastalığı hikayesi olanların alabileceği tedbirler hakkında da bilgi veren Sönmez, "Kalp hastalığı için değiştirilen ve değiştirilmeyen faktörler vardır. Aile, cinsiyet, yaş gibi faktörler değiştirilemez. Ama kidirmiş, normal. Ama aradan bir iki gün geçmeden büyük bir şi yeme alışkanlığını değiştirebilir, sigarayı bırakabilir. Özellikle tansiyonu olanlar diyetlerine çok dikkat etmeli" uyarısında bulundu. Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, genç yaşta geçirilen enfarktüslerin çok daha riskli olduğunu belirterek, "Ama ileri yaşlarda da başka organ problemi olabiliyor. Mesela ileri yaşta felç riski yüksek ve kalp adalesi daha zayıf. Ani ölüm gençlerde daha fazla. Kalp krizlerinin yoğun olduğu dönem 45-55 yaş arası. Bu yaş döneminde çok dikkatli olmak gerekiyor. Ama tabii ülkemizde artık 8 yaşında bile enfarktüs geçiren var" dedi. AŞK KALBE FAYDALI Kalbin en büyük düşmanının adrenalin olduğunu kaydeden Prof. Dr. Sönmez, "Adrenalin korku, heyecan ve üzüntü gibi durumlarda yükselir. Onun için adrenalin yükselmesine sebep olan her şey kalbe zararlıdır. Adrenalin salgılanması kalbe çok zararlı" diye konuştu. Kalp sağlığı için endorfinin (keyif veren hormon) yararlı olduğunu ifade eden Prof. Dr. Sönmez, spor yapmak, yürümek gibi insanı mutlu eden eylemlerin endorfini yükselttiğini söyledi. Aşkın da insanı mutlu ettiği için endorfini yükselten bir duygu olduğunu dile getiren Prof. Dr. Sönmez, "Aşk kalbe faydalıdır. ABD'li bilim adamları kalbin mutluluğu için seksi önerir. Oysa bu doğru değil. Kalbe faydalı olan seks değil, sevmektir. Aşk, mutluluk hormonunu çalıştırdığı için kalbe faydalıdır. Yoksa haftada şu kadar seks yapmanın sanıldığı gibi kalbe bir yararı yok, aşk yoksa seks de işe yaramaz" şeklinde konuştu. Erkeklerin daha fazla kalp krizi geçirdiğini belirten Prof. Dr. Sönmez, "Bu hormonal bir durum. Kadınların kalp damarlarını östrojen; yani dişilik hormonu korur. Ama tabii menopozdan sonra kalp krizi riski kadınlarda da artıyor. Üstelik daha kötü bir şekilde damarlar sertleşiyor. Bu yüzden kadınların menopozu geciktirilmeli. Östrojen hormonu kullanarak menopozu geciktirmek mümkün" dedi. ABD'de yapılan bir araştırmanın yılda 250 bin kadının kalpten 25 bin kadının ise rahim kanserinden hayatını kaybettiğini ortaya koyduğunu ifade eden Prof. Dr. Sönmez, kadınlar için kalp hastalıklarının rahim kanserinden daha tehlikeli olduğunu, bu nedenle östrojen hormonunun kullanılması gerektiğini kaydetti. Prof. Dr. Bingür Sönmez, aspirinin kalp hastaları için yıllardır tartışılmayan bir ilaç olduğunu hatırlatarak, "Aspirin altın standarttır. Kalp hastalıklarında risk grubunda olanlar 30 yaşından sonra, olmayanlar ise 40 yaşından sonra her gün çocuk aspirini içmeli. Ameliyat geçiren, felç olan, enfarktüs geçiren hastalar ise büyük aspirin içmeli. Her ilaçta olduğu gibi aspirinin de yan etkisi vardır. Ama aspirin içince beyin kanaması ya da mide kanaması geçirenlerin oranı kalp krizinden ölenlerin yanında çok küçük" diye konuştu. Kalbi koruyucu yoga çalışması başlattıklarını dile getiren Prof. Dr. Sönmez, bununla kişiyi stres ve kötü alışkanlıklardan uzaklaştırarak rahatlatmayı amaçladıklarını ifade etti. Prof. Dr. Sönmez, birkaç çalışmadan sonra yoganın insanlarda alışkanlık yaptığını belirterek, "Şahısların huyları değişiyor, daha yumuşak, daha uyumlu insanlar haline geliyorlar. Hastanemizde ücretsiz olarak, kalp hastası olsun olmasın herkese haftada 2 gün yoga ve meditasyon kursu veriyoruz. Bunu biraz daha genişletmek istiyoruz. Tamamlayıcı tıp departmanı oluşturmak gayretindeyiz" şeklinde konuştu. DUA KALBİ KORUYOR Tıpkı yoga gibi ibadet ve duanın da kalbi rahatlattığını anlatan Prof. Dr. Sönmez, "Bunu Amerikalı bilim adamları söylüyor. Biz de yoga dersi veren Amerikalı hocamızla görüştük, namaz kılmanın bir meditasyon olduğunu söyledi. Tabii burada namaz kılarken kişinin kendini gerçek manada kıldığı namaza vermesi lazım. Aynı şeyi dua için de söyledi. Namaz kılmak, dua etmek kalp sağlığı için çok önemli" dedi. Kalp hastalarına yapılan cerrahi müdahalelerden de bahseden Prof. Dr. Sönmez, "Her koroner damar hastasını ameliyat etmiyoruz. Öncelikle hasta bir kardiyologa gidiyor ve burada efor testi yapılıyor. Sonra hastaya anjiyo yapılıyor. Bugün 40 yaşın üstündeki hastalar eğer uygunsa efor testi bile yapmadan direkt koroner anjiyoya gönderilebiliyor. Kardiyolog bu hastaya ne yapılacağına karar veriyor. Hastaya ya ilaç tedavisi uygulanıyor ya kalbine stent takılıyor ya da hasta ameliyata alınıyor. Ancak daha önce enfarktüs geçirmiş hastaları ameliyat etmiyoruz. Ameliyatta tıkalı damarın önüne köprü olarak yeni bir damar takıyoruz" şeklinde konuştu. Prof. Dr. Sönmez, takılan yeni damarın tıkanma riskiyle ilgili olarak şunları söyledi: "Eskiden bacaktan alınan bir damar vardı, onu takıyorduk ve 5 yılın sonunda bu damarın da yüzde 40'ı tıkanıyordu. 10 yılın sonunda ise yüzde 60'ı tıkanıyordu. Kol damarının daha iyi sonuç verdiği tespit edildi. Çünkü 5 yılın sonunda damarın yüzde 95'i açıkken 10 yılın sonunda da yüzde 90'ı açık kalıyordu. Ama bugün meme damarı hepsinden güzel sonuç veriyor. Çünkü meme damarı 10 yılın sonunda yüzde 95-98 açık kalıyor. Kadınlarda, yaşlılarda diyabet ve akciğer sorunu olanlarda biraz sorunumuz var; ama onlara da tek damar kullanıyoruz." Memorial Hastanesi Kalp Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, hastanın ameliyat öncesinde bazı risk faktörleri olabildiğini dile getirerek, bunları diyabet, yüksek tansiyon, yaşlılık, akciğer hastalığı, aşırı şişmanlık şeklinde sıraladı. Kalp ameliyatında ölüm riskinin çok düşük olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sönmez, "Bypass ameliyatta ölüm riski yüzde 2.5'tir ve bu çok düşük bir risktir" dedi. Ameliyattan sonra hastaların bir kısmının ciddi depresyon geçirdiğini, acaba bir daha ameliyat olur muyum gibi düşüncelerle hayattan izole olduklarını kaydeden Prof. Dr. Sönmez, ameliyat geçiren hastalara 'siz artık normal bir insan gibisiniz' mesajını vermeye çalıştıklarını ifade etti. Prof. Dr. Sönmez, ameliyattan sonra hastanın sağlıklı bir bireyin yaptığı her şeyi yapabileceğini vurgulayarak, "Ama burada dikkati çekeceğimiz önemli bir husus var. Mesela en son 74 yaşında bir hastamız 3 saat 45 dakika yüzdü. Ama bu hastamız zaten yüzen ve gençliğinde Manş Denizi'ni yüzerek geçen biri. Yani bu demek değildir ki her bypasslı 3 saat 45 dakika yüzebilir. Burada iddia ettiğimiz şey şu; insanlar bypass olduktan sonra normal hayatına dönebilir. Ameliyat öncesinde ne yapıyorsa ameliyat sonrasında da yapabilir" şeklinde konuştu.