BIST 10.086
DOLAR 35,30
EURO 36,71
ALTIN 2.990,87

Kahvecideki kız

Bismillahirrahmanirrahim

Kahvecinin kasa sırasındayız!

Üç genç kız geldi!

Epey bir sorup soruşturdular!

Pasta var mıydı? Kreması neliydi? Kahvenin de adını getiremediğim bin türlü çeşidi var!

-Şundan var mı ondan az koy, sütü filan derecede kaynamış olsun…

Kasiyer kızı bunalttılar.

Diğer ikisi gitti!

Hesabı ödeyecek olan kartını çıkardı.

O sırada orta yaşlı bir adam 13 yaşlarındaki kızıyla sıraya girdi.

Kart önce “Çekmedi!” dediler.

Taktılar çıkardılar.

Biz bekleyenler kös kös etrafa bakarken kasiyer kız soğuk bir sesle “Yetersiz bakiye!” dedi!

Bu “Yetersiz bakiye!” lafını ne zaman duysam soğuk soğuk terlerim!

Hesabında para olmadığı acımasızca ifşa edilen kızcağız panikle telefonuna bakıyor, bir yerleri karıştırıyor ama yüzünde büyük bir hayal kırıklığı var!

Dokunsak ağlayacak!

Kasiyer kız kendini çok uğraştırdığından intikam almak istiyor, “Yetersiz bakiye!” derken ses tonu zaten açıkça her şeyi belli etti.

Diğerinin ağlamaklı olmasının nedeni de zaten o!

Aklım durdu, korkuyla etrafa bakınıyorum!

O sırada yanında kızı olan baba kasiyere yaklaşıp “Arkadaşın hesabını ben ödesem olur mu?” demez mi?

Kasiyer üsteliyor, “Sadece kahve değil, pastası böreği de var bunun.” diyor.

Bizim baba “Olsun.” dedi.

Kasiyer diretmeye devam ediyor!

-Kendisine söyleyin o zaman, diyor!

Gerek yok dendi, kızcağıza siparişleriniz hazır, bir hata olmuş diye söylendi!

Ama hesabı ödeyen babanın yanındaki küçük kız kahramanına bir bakış attı!

O bakışı nerede görsem tanırım!

“İşte benim şövalyem!” bakışıydı bu!

Şövalyenin kızı, kasiyer kızla yetersiz bakiyeli kızı uzaktan uzağa süzüp babasının koluna girdi. Çalımlı çalımlı bir yürüyüşü var!

Adamın hiçbir şeyden haberi yok!

Üç genç kadın…

Nisa taifesi arasındaki acımasız rekabeti ağzım açık canlı canlı izlemiş bulundum!

Bu olaydan kendi hesabıma iki ders çıkardım!

Bizde hâlâ iş var!

Sait Faik’in “Karanfiller ve Domates Suyu” hikâyesinin sonunda dediği gibi Anadolu’da böyle milyonlarca insan olduğunu düşünüp içim rahatlıyor, geleceğe umutla bakıyorum.

İkincisi ise biraz farklı.

“Şövalye baba” çok az bir paraya şövalyelik ünvanı alırken benim nasıl olup da yüz katı para harcamama rağmen bu ünvana bir türlü layık görülememem!

Geçen bizim oğlan eline dandikten bir kılıç almış, bize rol dağılımı yaptı! Annesi prenses kendisi şövalye oldu! Bana da ejderha rolü düştü! 

Ferdi Tayfur’un vefatı bizi de üzdü!

Herkes “İçim yanar yanar” şarkısını söylüyor, dinliyor!

Ben onun en çok “Sigarayı bıraktım!” parçasını severdim.

Vefatını duyduğumda onu da diğerleri gibi ihmal ettiğimi fark ettim!

Beni kutlamalısın
Sigarayı bıraktım

Edebiyat bilimin kurallarından birisi de “karşılık” kavramıdır!

Ferdi Tayfur memleketteki en kalabalık halk konserinin ev sahipliğini yaptı! Kasetleri milyonlarca sattı.

Sanatta ilk aranan kurallardan birisi olan “içtenlik” Ferdi Tayfur’da vardı.

Nedir Hoca İçtenlik?

Bunu rahmetli hocam Prof. Dr. Salican Cigitov çok iyi anlatır. Olduğu gibi iktibas ediyorum:

Konuya dair Aleksandr Tvordovskiy’in (1910-1961) “Soba Tamircileri” adlı hikâyesi altı çizilmesi gereken çığır açıcı bir ders niteliğindedir. Hikâyenin öyküsü kısaca şu şekildedir: Bir köy okulunda Rus Dili ve Edebiyatı hocası olarak çalışan hikâyenin başkahramanı yeni taşındığı apartman dairesindeki sobayı tamir ettirebilmek için usta aramaya başlar ve bu sırada ilçe askerlik şubesinde görevli bir subayla tanışır. Sohbet ilerledikçe subay öğretmene kanlı meydanda dört yıl savaştığını, vücudunda dört kurşun yarası olduğunu, beş çocuk sahibi olduğunu, işlerinden arta kalan zamanlarında şiir de yazdığını hatta yazdığı şiirlerin gazete ve dergilerde yayımlandığını anlatır. Subayın şiirleri ile ilgili öğretmen şunu söyler: Subay bana birkaç şiirini okudu, bunlar “Cesur askerler”, “Barış için savaş”, “Hidroelektrik santralleri” “Kadınlar”, “Komünizmle mutlu bir şekilde yaşayan gençler” hakkında idi. Hemen hepsi gazetelerde basılan aynı konulardaki şiirlere benziyordu. Şimdilerde bazı genç şairler şiirlerinin başkalarının şiirlerini andırmaması için özel gayret sarf ediyor, ama sanki subay şiirlerini özellikle aynı konudaki şiirlere benzetmek için uğraşarak yazmıştı.

Şunu çok iyi anladım ki subayın savaşla ilgili şiirlerini yazmak için dört yıl savaş meydanında canını pazara çıkarmaya da ayrı ayrı dört kurşun yarası almaya da hiç gerek yoktu (Cigitov 1998: 46).

Ferdi Tayfur babasız büyümüştü!

Çok istediği hâlde eğitim alamamıştı.

Yaptığı şarkı sözleri, bestelerinde ve yorumundaki acı tınısı bu yüzden “içten”di!

İşte içten olunca inanılıyor! Özdeşlik kuruluyor!

Cenaze törenin bile ona göre oluyor!

Ruhuna El Fatiha,

Son Söz:

Dağları görür, onları hareketsiz, yerlerinde donmuş sanırsın. Hâlbuki onlar, bulutların yürümesi gibi geçer giderler. Bu, her şeyi sağlam ve mükemmel yapan Allah’ın sanatıdır. Şüphesiz O, yaptığınız her şeyi en iyi bilendir. "Neml 88"