İl Başkanı Mehmet Müezzinoğlu kadrolaşma iddialarında genelleme yapıldığını söyledi.
Abone olBir de ‘’Türkiye’de istifa kültürü yok,’’ diyordunuz...
Doğru. Bizim ülkemizde istifa kültürü sağlıklı oturmuş değil.
Yunanistan’dan örnek vereyim: Yeni Demokrasi Partisinin başkanı yüzde 46 ile başbakan oldu. Seçimlere gitti yüzde 44 ile çıktı. Aynı akşam istifa etti... 74’den 2000’li yıllara gelene kadar seçimlerden başarısız çıkan bütün parti genel başkanları istifa ettiler... Bizde öyle bir şey yok... Bir bakın 3 Kasım’dan sonra barajı bile geçemeyen partilerin başkanlarına....
İstifa kültürü sadece partiler, bakanlıklar için değil bütün kurumlar için yerleşmiş olmalı. Başarısız olan ya da ‘’Ben artık bu işte verebileceğim ne varsa verdim. Ayrılayım da yerime daha genç, daha dinamik biri gelsin,’’ diyebilen istifa ederek görevi daha iyi yapacak birilerine bırakmalı...
Ak Parti eski dönemden devralınan başarılı çalışmaları devam ettirebildi mi sizce?
Bizim için kişisel başarılardan öte kurumsal başarıların ve yapının kurumsallaşması önemli. İstikrar bizim partimizin en önem verdiği şey. Bunu da 3,5-4 yıl süresinde başardık. Tabi bu yer yer tartışıldı. Bazı atamalarımız veya değişikliklerimiz ilk anda çok tepkisel olarak yadırgandı. Ama daha sonraları bu eleştirileri yapanların ‘’Doğru yapılmış’’ dediğini de gördük.
Filan kadrolar gitsin, benim kadrolarım gelsin anlayışını büyük oranda sergilemedik. Başarı için, işini iyi yapana sahip çıkmak temel bakışımızdır. İstisnalar mutlaka olur, ama büyük çoğunlukla işini iyi yapan ve başarılı olanları kollayan, daha iyi noktalara taşıyan bir anlayışımız var.
Olumsuz örnekler mutlaka çıkarılabilir ama iyi analiz yapılırsa olumlu örneklerin daha çok olduğunu göreceksiniz.
Üzerinize en çok gelinen konulardan biri de bu kadrolaşma konusu...
Örnekler ortada. Yaptığımız değişikliklerden altı ay, bir sene sonra o kurum daha iyiye gitmediyse hata bize aittir. Ama daha iyiye gittiyse karar doğru demektir. Atama yapılan on tane kurumu getirsinler önümüze. O kurumların, 2 yıl öncesine ve sonrasına bakalım ve ona göre konuşalım...
Şunu mu demek istiyorsunuz... Genelleme yaparak suçlamak çok kolay. Ama birebir örnek getirsinler ve o örnekler üzerinden tartışalım...
Kesinlikle. Bakın biz şuna çok eminiz: Bu millet, icraatlarımızdan memnun olmazsa bir ’3 Kasım’ da bize yaşatır. Biz, kişileri değil,milleti mutlu etmek, onları vatandaşı olduğu ülkede huzurlu, güvenli ve yarınlara umutla bakabilen bir noktaya getirmek durumundayız.
En fazla atama yapsanız iki bin tane yapabilirsiniz. Sadece iki bin tane partilinizi mutlu ederek kalıcı olamazsanız.
Bir de şunu düşünün: Biz 3 Kasım seçimlerinin ardından en çok atama yaptığımız bir buçuk yıllık süreçten sonra 28 Mart seçimlerine gittik. Türkiye genelinden de, İstanbul genelinden de 7 puanlık bir artıyla çıktık.
Yine söylüyorum, bir yıl sonra seçimler yapılacak. Ülkemiz olağanüstü sıkıntılar yaşamazsa gelecek seçimlerde İstanbul’da yüzde 50’nin üzerinde oy alacağız...
Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
Çalışıyoruz... Başbakanımız da dahil, hepimiz gece gündüz çalışıyoruz. Milletimiz kendisine hizmet edeni sırtından silkeleyip atacak değil ya.
Çalışıyoruz derken..
Ekonomiye bakın, sağlığa bakın, eğitime bakın, Türkiye’nin dünya ülkeri arasındaki temsiline bakın... Bir üç-dört yıl önceki Türkiye’nin konuma bakın, bir de şimdikine bakın. Ama bütün bunlara rağmen çok iyiyiz, her şey bitti demiyoruz. Çok şey yaptık. Ama yolun henüz başındayız. Yapmamız gereken çok iş var.
Ama bunun yanında seçmenle iletişime de önem veriyorsunuz...
Kesinlikle. Bakın şimdi, Mart ayından Haziran ayına kadar 1 milyon yüz yetmiş bin kapıyı çaldık İstanbul’da.
Nasıl bir uygulamadır bu?
Mahalle düzeyinde ekipler kuruyoruz. . Elinde sandık seçmen listesi, başında bir meclis üyemiz, ilçe yönetiminden bir arkadaşımız, mahalle temsilcimiz ellerinde seçmen sandık listesi ile dolaşıyorlar. Mahalleliye ‘’ Bizden bir şikayetiniz var mı? Sokağınızla ilgili, mahallenizle ilgili, gençlerinizle ilgili bir probleminiz var mı?’’ diye soruyorlar....
600 bin gence ulaşmak gibi bir hedefiniz vardı...
Hepsine ulaştık. 425 bininin isim isim kayıtları var.
İyi de gençler politikayla ilgileniyor mu ki?
Bakın, gençlerin politika yapması önemli değil. Onlar bu ülkenin gençleri. Biz bu gençlerin 65 bin’iyle salonlarda yüzyüze geldik. Tam, 410 adet salon toplantısı yaptık.
Nasıl başardınız bu gençleri toplamayı?
Sizi dinliyoruz dedik. Onları konuşturduk. Fikirlerini, şikayetlerini, beklentilerini söylediler. Mikrofana çıkıyor, eleştiri de yapıyor. Oralarda hep 10’ar kişilik mahalle grupları kurdurduk... Ama, hep şunu söyledik ‘’Biz bunları Ak Partili olmanız için yapmıyoruz. Olursanız mutlu oluruz ama bir talebimiz var. TC vatandaşı olarak bu milletin ferdi olmaktan onur ve gurur duyun. Büyüdüğünüz mahalleye sorumluluklarınız var, bunun bilincinde olun.’’.
AK Partili belediyeler
Belediyelerle iletişiminiz nasıl...
Biz parti olarak her ay rutin, hiç aksatmadan, 50 belediyemizle belediye başkanları toplantısı yaparız benim başkanlığımda. Her ay, ‘’Geçen ay neler yaptık. Gelecek ay neler yapmalıyız? Sosyal projelere bakışımız nedir? Hangi işte idari bakışımız nedir?’’ gibi konuları tartışırız.
Siyaset artı yönetimlerin saygınlığı için ben teşkilatımı iyi noktaya taşımak zorundayım. Belediye başkanım da İstanbul’daki hizmetlerini daha iyi noktaya taşımak zorundadır. O işini yapacak, ben işimi yapacağım.
Yani siz, hükümetle Ak Partili belediyeler arasında bir köprüsünüz
Her alanda köprüyüz biz. Ama bu, ‘’Ben şunu istiyorum, yap.‘‘ anlamında bir şey değil. Her ay genel durumumuzu değerlendiririz. Bu değerlendirmeler kapsamında, sokak çocukları da olur, kimsesiz yaşlılar da olur, özürlüler de...
Dilek YARAŞ-İnternethaber