BIST 9.333
DOLAR 34,60
EURO 36,67
ALTIN 2.916,09
HABER /  GÜNCEL

Kadirizm biliğiniz gibi değil

Kadir İnanır, "Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha göremezsin. İyi ağlamak lazım" dedi.

Abone ol

Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha göremezsin. İyi ağlamak lazım. Dürüst ağlamak lazım. Ağlamayan insan da bir şeye yaramaz. İçine atar ketum olur.

Onu son yıllarda çok değişik rollerde ve reklam filmlerinde gördük. Ve yine yapacağını yaptı... Reklamlarda Kadirizmini konuşturdu, filmlerde sınır tanımadı, dizilerde yine kendine hayran bıraktı. Eeee, kolay değil ama dile kolay; tamı tamına bir ömrün yarısını setlerde geçirmiş ve her filmin her karesinde ustalığını sergilemiş her devrin adamı Kadir İnanır... Kadir İnanır, kendi deyimiyle hep bir kavganın içinde olan adam... Onunla, yine muhteşem oyunculuğunu sergilediği “Azap Yolu” dizisinin çekimleri esnasında sohbet edebilme fırsatı buldum. İnsana güven veren bir duruşu var. Kadir İnanır, bakın neler diyor...

Size çok sayıda projeler geliyordur. Kabul ederken hangi kriterleri ön plana çıkarıyorsunuz?

Filmi kalabalıklara yapıyorsunuz. Elbette insanlar izleyecek. O senaryo, eğer onu izleyecek insanlarla özdeşleşmiyorsa, onların sıkıntılarından, sevdalarından, duygularından parçalar taşımıyorsa ben asla kabul etmem. Hiçbir filmimin senaryosunda bu saydığım değerler yoksa oynamam. Sinemaya ilk başladığım dönemlerde böyle bir gücüm yoktu. Ancak bunlar 20-25 filmi geçmez. Ama şöyle bir 150 film var ki, yönetmenlerini de, kastlarını da ben tayin ettim. Özellikle senaryoların içeriğinde, kalabalıkların sorunlarını taşıması şarttır. Bu dizide de böyledir. Gerçek hayattan alınmıştır. Yani burada şu yaptığımız işte televizyon dizisinde bile bir milyonu aşkın uzun yol kamyon şoförünün kendi sıkıntıları kendi yaşamları gerçek hayattan sunulmaktadır. Zaten bu projeyi bunun için kabul ettim. Dizi şu anda yaşadığımız hayatın içindeki sosyal sorunları içermelidir. Film senaryoları için de geçerlidir bu. Zaten öyle olmazsa sanal dünyalarda uçuşan 5-10 tane film çekmiş, bu iş kolundan göçüp gitmiş, şimdilerde unutulmuş bir sanatçı adayı olurdunuz.

Çok sevilmenizin sebebi de bu olmalı?

Benim yaptığım işler güzel olmazsa, saygın olmazsa, yıllara taşınmazsa bu sevgi de olmaz. Sevilmem... O, işte senaryo seçiminden kaynaklanıyor. Çünkü ben onların varlığı ile beraber yaşıyorum. Hiç kopmuş değilim. Kendi yaşantımda bile savunduğum değerleri, ona dair söylemlerimi hayatın içine birebir indirgemek, benim karakterim. Öyle olunca söylediğim kavram kendiliğinden oluşuyor.

Çoğu kişi sizi sert adam olarak tanımlıyor. Siz kendinizi nasıl görüyorsunuz?

Bir insanın sert olması için her şey bu ülkede mevcut. Bu gördüğüm sıkıntıları, dertleri kendi derdim gibi görüyorsam, böyle bir sorumluluk içindeyken, yani hayata sert bakmaktan başka neyim olabilir ki?.. Böyle pastel, aman ne olursa olsun bu ülkede, ‘sana ne kardeşim’ gibi bir karakterim yok benim. Kaldı ki, sizin söylediğiniz o sert yapı hem yaşadığım sosyal hayat hem de işimin gerginliğiyle, sorumluluğuyla ilgilidir. Mutlaka ben her işten başarılı çıkmalıyım. Başarılı çıkmanın yolu da müthiş disiplinden geçer. Özel yaşamda saygın olmanın yolu da hayatın size sunduğu gerçekleri bir disiplin içerisinde içinize sindirmelisiniz. Benim yaşam biçimimde de bu var. Ben güzel fıkralar anlatırım, türküler söylerim ama şu anda bunların hiç birini yapamıyorum, kendim söylemiyorum, Yeni Şafak gazetesinin de söylediğini söylüyorum. 2 milyon açlık sınırında 20 milyon da yoksulluk sınırında olan insanların yaşadığı bir ülkede benim bu gerçeğe bakış açım, benim her şeyimi sertleştiriyor. Yoksa kendi dünyamda, kendi ruhumda asla böyle kesin bir çizgi yok.

Dostlarınızla her şeyi paylaşır mısınız? Güven duyulan bir dost olmalısınız?

Dayanağınız yoksa, güvenebileceğiniz bir dostunuz, arkadaşınız yoksa ve bütün söylediklerinizi birileriyle paylaşamıyorsanız çok yalnız insan olarak kalırsınız. Bireysel olarak yalnız kalmak ki, o başka bir yalnızlıktır. Ama bir de yaşarken hayatın içerisinde yalnız kalmak; işte sosyal sorunlara duyarsız davranmak hoş bir karakter oluşturmuyor. Ben öyle bir adam olamam.

İyi olmak bir erdem değildir zaten olması gereken bir vasıftır


Hayatınızda hiç pişmanlıklar oldu mu?

Hayır. Keşke şunu şöyle yorumlasaydım, şöyle oynasaydım diyebilirim ancak. Bu her filmde olur. Sanatçı kendisini filmde çok mükemmel görürse bir daha heyecan taşıyamaz. Bir rolü 10 çeşit yorumlayabilirsiniz. Sen birisini tercih etmişsin oynamışsın. İzledikten sonra keşke öbürünü tercih etseydim diyebilirsin. Her film için geçerlidir bu. Yeni bir iş için, heyecan, enerji oluşturur. O olmazsa olmaz.

Hüzünlendiğinizde hıçkıra hıçkıra ağlar mısınız hiç?

Benim kadar güzel ağlayan bir adam bir daha göremezsin. Yani gülmek var da ağlamak yok mu? Suç varsa ceza var da, gülmek varsa ağlamak yok mu? İyi ağlamak lazım. Dürüst ağlamak lazım. Ağlamayan insan da bir şeye yaramaz. İçine atar ketum olur. Yani kendi küçücük dünyasına saplanır. Nasıl coşkuyla gülebiliyorsak, o acıyla da ağlayabilmelisin. Ağlamak, insan olmanın gereklerinden birisidir. O zaman güzel insan olursun.

Kadir İnanır için, ‘adam gibi adam’ nasıl olur?

İyi insan nasıl olur? Ayrıca bir erdem de değildir. Zaten olması gereken bir vasıftır. İnsanın iyi olması gerekir. Bazen, ‘bu ne kadar iyi insan’ diyorlar. Ben şaşkın bakıyorum. Kötü insan mı olacaktı! Şimdi bir defa dürüst olacak, yalan konuşmayacak. Küçücük yalanlar hariç. Çünkü her insan hata yapar, hata yapmayan insan yaratılmadı daha. çevresine olumlu enerji verecek, saygılı olacak, sevgili olacak, namuslu olacak. İnsanoğlunu yücelten ne kadar değer varsa onların savunucusu olacak. Çağın gerisinde kalmışsa, çağı içerisine katıp yeni bir sentezle bir söylem oluşturmalıdır iyi insan. Şimdi bunun gibi kavramı bir adam becerebiliyorsa, adam gibi adamdır.

Politika çok yüzlülüktür hokkabazlıktır

Ben politika yapmayı düşünmedim. Siyaset yapmayı düşündüm. Siyaset yapmak bir bilimdir. Ama politika yapmak çok yüzlülüktür. Politika, her türlü hokkabazlığın döndüğü iştir

Politika yapmayı düşünmüştünüz, hala geçerli mi bu düşünceniz?

Ben politika yapmayı düşünmedim. Siyaset yapmayı düşündüm. Siyaset yapmak bir bilimdir. Ama politika yapmak çok yüzlülüktür. Her türlü başarıyı elde etmek için her türlü hokkabazlığın döndüğü, yapıldığı iştir politika.

Size bu tekliflerle gelenlere ne diyorsunuz?

Bu seçim sistemi değişmeden, söylediğim gerçekleri ortadan kaldırmak için büyük çalışmalar yapmadan rahat duramam. Çünkü bir şeyin üzerine yemin ediyorsunuz. Bu ülkenin insanlarına diyorsunuz ki, yönetime talip olurken, ‘namusum ve şerefim üzerine yemin ederim’ diyorsunuz. O zaman orada kavga vermeyeceksen bu yemin nerede kaldı? Parti disiplini diye bir şey var. Tut ki, sen de dahil biz 10 kişi bir parti kurduk, biz o yemini ettik. Ben bir ay sonra senin bu yemininin dışında yanlış işler yaptığını gördüm. ‘Sana ne yapıyorsun’ diyemiyorum. Çünkü ben parti disiplinini bozmuş olurum. Böyle olmaz ve böyle gitmez. Onun için orada özgürce istediğini söyleyemedikten sonra, orada başarılı olamadıktan sonra, buna inanmadıktan sonra sadece bir milletvekili olmak için oraya gitmenin bir anlamı yok. Bu ülkede milletvekili olmanın çok avantajı da yok. Çok onurlu bir şey de değil. Eğer başarılı olamadıktan sonra çok onurlu bir şey değil. Milletvekili olmak sadece buraya bir rozet takıp, birtakım avantajlarından faydalanmak değil. Ben o rozeti takmam. Mecliste 550 kişi içerisinde hangi partiden olursa olsun, şerefli, namuslu, duyarlı ve o yemine sadık en az

200 insanın orada toplanması lazım. Yani oradaki dengeleri sarsması lazım. Milletini düşünen, yeminine sadık, bu ülkenin sıkıntılarını ortadan kaldıracak siyasal çalışmaları yapacak, heyecanlı, güçlü insanlar olması lazım.

Mutluluk birçok kişi tarafından farklı farklı tanımlanıyor. Peki nedir sizce mutluluk?

Mutluluk göreceli bir kavram aslında. Kimisi bahar gelir çiçekler içinde mutlu olur. Kimisi beste yapar mutlu olur. Birisi büyük bir aşka, sevdaya düşer mutlu olur. Ama şöyle bir genel kavramda mutluluk, bence, çok spontane yaşanıyor. Uzun süre mutlu yaşayan insanlar belki vardır; ama.. onu da sanmıyorum ya... Anlık mutluluklar söz konusu olabilir. Ya da çok az insan bu mutluluğu yaşayabilir. Ben çok inançlı bir insanım. Dünyada bir yaş ortalaması var. Yaşın yarısı hayata tutunmak için, büyük bir mücadeleyle geçer. Tam huzura kavuştuğunuz anda, tam dediğiniz gibi mutluluğu yakaladığınız anda geriye dönüş başlar. Geriye dönüşün tamamı hastahanelerde geçer, sonra da göçüp gidersiniz bu dünyadan. Yani Allah, siz şöyle bir gidin gezin sonra geri gelin diyor. O arada bir şey daha söylüyor hiç kimse bunun farkında değil. O gelişle gidiş süreci içerisindeki azap yolunda –ben buna böyle diyorum– insanlara bir şeyler bırakabilmelisiniz. O yolculuk içerisinde eğer yeteneklerinizle elde ettiğiniz, insan onurunu yücelten eserleriniz yoksa, söylemleriniz ve davranışlarınızla o yolculukta izler bırakmalısınız. Bu gerçeği görmeyen insan mutlu olamaz; mutlu olduğunu sanır. Aslında bence mutluluk yoktur, mutluluk arayan insanlar vardır.

Bu saydıklarınıza dayanarak, siz mutlu musunuz?

Ben sadece şükür ediyorum. Mutluluk kelimesini tam yaşadığım söylenemez. Çünkü çok çırpınan, çok yoğun kavgalar veren bir adamım. Şöyle en yakınımda bile bütün olumsuzlukların ortadan kalkmasını istiyorum. O zaman bir mücadele, bir kavga adamı oluyorsunuz ister istemez. Ben öyle bir adamım.

Gündüz tüm işlerinizi bitirdiniz ve evinize geldiniz. Evde vaktiniz nasıl geçer?

Bir defa evde yapmam gereken çok işler var. Ben güne başlarken, mesela saat 07.00’de sete gideceksem yanımda 12-14 gazeteyle yola çıkarım. Zamanım varsa onların tamamını okurum. Hepsini okuyamazsam, gece dönüşte okunması gerekenleri okurum. Bu yıllardır böyle devam eder. Kitaplarım var; çok okurum.

Kadir İnanır, kendi için yumurta kırar mı?

Tabii canım. Mesela, büyük bir davete gidiyorum, en güzel yemeklerini sunuyorlar. Orada insanlarla görüşürken yemeği unutuyorsunuz... Ayrıca çok da güzel yumurta kırarım. Çok iyi bilirim o işi. Zaten çok kolay. İçerisine peynir veya başka bir şey koyarak yaparım. Sahanda yumurta çok güzel oluyor.

En sevdiniz yemek yumurta mı?

Böyle bir şey ayırmıyorum. Ama pilavı çok severim. Mutfağın ana yemeği pilavdır.

Not defterimden

Röportaj yapmak için “Azap Yolu”nun çekimine gidiyoruz. Fenerbahçe’de bir kafe. Yanına gittiğimizde, ‘oturun’ diye işaret ediyor. Konuşmaya başlıyoruz. Tam teybimi çıkarmaya kalkıyorum ki, “Bir dakika, hemen olmaz. Şimdiki çekim alanımız Küçüksu. Orada sohbete başlarız” diyor. Bir oh çekiyoruz... Kadir ağabey bu. Sağı solu belli olmaz. Kadir İnanır’ın sert görüntüsünün ardında sımsıcak bir insan yatıyor. Hem de bu zamanda nadir bulunan...

Ordu’dan çıkan jön

15 Nisan 1949’da Ordu’da doğan Türk Sineması’nın büyük jönü Kadir İnanır, oyunculuk hayatına ‘foto-roman’larla başladı ve “Son Yedi Adım Sonra” isimli filmle sinemaya geçti. Türk sinemasının yetiştirdiği yıldız oyunculardan biri olan Kadir İnanır’ın önemli filmleri arasında, başrollerini Türk Sineması’nın Sultanı olarak bilinen Türkan Şoray’la paylaştığı “Dönüş”, “Selvi Boylum Al Yazmalım”, “Yılanların Öcü” filmleriyle “Ah Güzel İstanbul”, “Tatar Ramazan”, “Bir Yudum Sevgi” filmleri yer alıyor.

Bunları biliyor musunuz?


14 kardeş olduğunu...
Özel hobisi olan kurbağa (göden) koleksiyonu yaptığını...
23. Antalya Film Şenliği, 1986, Yılanların Öcü - En İyi Erkek Oyuncu;
5. Adana Altın Koza Film Şenliği, 1973, Utanç - En İyi Erkek Oyuncu;
3. Ankara Film Şenliği, 1990, Med Cezir Manzaraları - En İyi Erkek Oyuncu seçildiğini...
Gençlik yıllarında ‘doktor olmayı’ düşündüğünü...
Genellikle ekonomi ve politika üzerine okuduğunu...
Rol aldığı ilk sinema filminin “Son Yedi Adım Sonra” olduğunu...
Çok güzel türkü söylediğini, fıkralar anlattığını...

Kaynak: