BIST 9.725
DOLAR 35,17
EURO 36,89
ALTIN 2.973,07
HABER /  GÜNCEL

Kadınlar neden aşk ister ama 'öküz'e gider?

Gazeteci Ürün Dirier, İlişki danışmanı ve "Kadınlar Aşk İster Öküze Gider" kitabının yazarı İnci Yeşilyurt ile ilişkiler hakkında konuştu.

Abone ol

Karar sitesinden gazeteci Ürün Dirier, "Kadınlar Aşk İster Öküze Gider (Bazıları İstisna) kitabının yazarı ilişki danışmanı İnci Yeşilyurt ile kadın-erkek ilişkileri üzerine konuştu.

Yıllar içinde danışanlarıyla yaptığı görüşmelerden, evlilikteki en önemli sorunlardan birinin "öküzlük" olduğu çıkarımında bulunan Yeşilyurt, kadınların, erkeklerin kendilerine yaptığı centilmenliklere, hoş davranışlara bakarken "öküz" yanlarını gözden kaçırdığını, bunun da evlilikte başlarına dert olduğunu söylüyor.

Yeşilyurt, "Kadının da öküzü vardır" diyerek kendini geliştirmeyen, eşinin kariyeriyle, parasıyla hava atan kadınları "öküz kadın" olarak tanımlıyor ve bu "öküzlük"lerin birbirini beslediğine dikkat çekiyor.

Kitabınıza neden bu ismi seçtiniz?

Son yıllarda gelen danışanlarımdan o kadar çok “kocam öküzün teki” cümlesini duydum ki, sonunda bunun üzerine bir kitap yazma ihtiyacı hissettim. Kitapta gerçek aşk ve evlilik hikayeleri anlatıyorum. Öküzü evlenmeden önce tanıma yollarını, erkeğin nasıl öküzleştiğini ve evlilikteki öküzlüklerin nasıl değiştirilebileceğini yazdım. 

Öküzlüğün sebebi nedir sizce nasıl öküzleşiyor erkek?

Problemin temelinde seçimi yapan, yani kadın vardır. Kadın bizim kültürümüzde değerlidir ve o yüzden seçimi yapandır. Kadın baştan seçim hatası yaparsa, erkek evlendikten sonra kendi gerçek yüzünü göstermeye başladığında hayal kırıklığına uğrar. Bu nedenle nişanlılık veya arkadaşlık evresinde kadın, erkeğin gösterdiği yüzünü değil, gerçek yüzünü görmeye uğraşmalıdır. 

"Çiftler aynı eve girince birbirlerinin öz imajını görüyor ve bunu kabullenmek istemiyorlar"

Evlilik öncesinde doğallıktan uzak tavırlardan kaçınılmalı
Nasıl yapabiliriz bunu?

Öncelikle şunu söylemeliyim ki, çiftlerin evlilik öncesinde birbirlerini yanlış algılamaya neden olacak yaklaşımda bulunmaları, doğallıktan uzak, sürekli bakımlı buluşmaları, olmadıkları biri gibi davranmaları, evliliğin ilerleyen dönemlerinde yaşanacak mutsuzlukların tohumunu atar. Mevlana’nın ‘ya göründüğün gibi ol ya olduğun gibi görün’ sözü en çok evlilik kararı alanlar için önemlidir. Kız istemeye giderken bile bütçeyi aşan masraflar yapılması, gerçekte varolmayan bir dünyanın kurgulanması çok yanlış. Oysa evlilik böyle bir şey değil. Çiftler aynı eve girince birbirlerinin öz imajını görüyor ve bunu kabullenmek istemiyorlar. Flört dönemindeki o kibar ilgili erkek gitmiş yerine gaz çıkaran, horlayan, evde atletle gezen bir adam gelmiştir. O bakımlı, havalı  kız gitmiş, yerine saçı başı dağınık, evde pijamayla gezen bir kadın gelmiştir. Erkek evde huzur, güleryüz, cilve istiyor. Ama bunları bulabilmesi için de ilgi vermesi, kadını onore etmesi, aşk sunması lazım. Çay içer misin aşkım diye soran adam artık evde ‘çay koy’ faslına geçiyor. İşte böyle böyle haya kırıklıkları yola çıkıyor. Öküzlükler de bu aşamadan sonra görünür olmaya başlıyor. Bu arada sadece erkeğin değil kadının da öküzü vardır.

Peki bir erkekte öküz potansiyelinin olduğunu nasıl anlarız? Neye göre eş seçmeliyiz?

Dediğim gibi, erkeğin kadını elde etmek için gösterdiği sahte yüzünün ötesindekini arayıp bulmaya çalışmalı kadın. Doğal halini görmeli erkeğin. Buna rağmen sevebiliyorsa evlenmeli. Kızların yaptığı en büyük hata, eş seçerken önce fiziki görünüşe, sonra da erkeğin onu ne kadar arayıp canım cicim yaptığına bakmak. Hata yapmamak için fiziki özellikler ve duygular geri plana atılmalı. Mantık kullanılmalı. Mantık dediğinde bizim toplum para anlıyor. Mantıklı seçim yapmak erkeğin parasına değil, karakterine, görgüsüne, edebine bakarak yapılır. Sağlam karakter erkeği adam yapar. 

Nasıl bakacağız edebine, görgüsüne?

Bunlar hep küçük ayrıntılarda saklıdır. Diyelim bir restorana gittiniz, adam garsona nasıl davranıyor ona bak. Garsona emreder tarzda, saygısızca davranan adamda özgüven eksikliği vardır. O adamdan uzak duracaksın. Trafikte makas atan adamdan kaç, bir eksiğini bu tarz hareketlerle kapatmaya çalışıyordur o. Trafikte çabuk sinirleniyorsa, bil ki onda öfke kontrol problemi vardır. Evde karısına karşı da öfkesini kontrol etmekte zorlanacaktır. Patronuna ya da müşterisine, iş ilişkisi içinde olduğu birine yalakalık yapan adama dikkat et. O yalancıdır. Yalancı biri evlilikte de bunu sürdürür. Maçta hakeme küfreden adamdan uzak dur. Bunun bir spor bir oyun olduğunu bildiği halde kendini kaybediyorsa, evde karısına karşı da kendini kaybetme ihtimali yüksektir. Böyle avam bir adam yanındaki kadını da taşıyamaz. Kızlar sadece erkeğin kendisine yaptığı centilmenliklere, hoş davranışlara bakıyor. Yanlış. O hareketler ömür boyu sürmeyecek. Kadın, erkeğin arkadaş, aile ve toplumla olan ilişkilerine bakmalı her şeyden önce. Eğer bu bakış açısında olursa bir kadın, yanlış seçim yapmaz.

Ama bazı kadınlar özellikle kendisine kötü davranan, insanlara kötü davranan, arıza tipleri seviyor. Buna ne diyeceksiniz?

Bu tamamen kadının ‘Ben seni yola getiririm, başkalarının yapamadığını ben yaparım’ egosundan kaynaklanıyor. Oysa kadın erkeğin öğretmeni değildir. Bu ego ile yola çıkan kimse de başarılı olamaz. Mesela adam çapkın ama kız inatla ‘diğer kızların yapamadığını ben yapacağım’ diyerek o adamın peşinden gidiyor. Ünlüler dünyasında görüyoruz işte, çapkın adamla evleniyor, üç ay sonra boşanıyor. Bu noktada evlilik bir başarı değildir. Önemli olan o imzayı attırmak değil, o evliliği sürdürmektir. 

Çapkın erkeklerin gerçekten severse, aşık olursa durulacağına inanan bir toplum yapımız var ama…

İradesini kontrol eden kişiye birey denir. 15 yaşında da birey olabilirsin, 70 yaşında da birey olamayabilirsin. Önce eline, diline, beline sahip çıkma iradesini göstermeli adam dediğin. Zaten o iradesi yoksa, birey de değildir. Birey olmayan biriyle de kadının ne işi var. 

Erkek de ‘çapkın değilim, hayatımın aşkını arıyorum’ diye savunabilir kendini, öyle değil mi?

Aramakla bulunmaz. Kadın erkek ilişkisi oyun değildir, oyun isteyen çocuk parkına gitsin. Kadınlar, kızlar bir erkekle bir ilişkiye başladı mı en baştan konuşmalı niyetini. Adam o niyet de değilse gitsin zaten, ciddi niyeti olanlara vakit harcamış olur böylece kadın da. Kadın asla erkeğin vakit geçirme aracı olamaz. Kadın erkeğe şeref katar, şeref vermez. Erkeğin koluna taktığı kadının zerafeti, kalitesi, o erkeğin toplumdaki imajını da belirler. Ama erkek kadının imajını belirleyemez. Bir kadına bakın, nasıl bir kocası olduğunu aşağı yukarı tahmin edebilirsiniz. Ama bir erkeğe bakarak nasıl bir karısı olduğunu asla tahmin edemezsiniz.Ona göre kadınlarımız, kızlarımız değerlerini bilmeli. Seçilen değil, seçen olmalı. İlk etapta çok hoşlandığı erkeğe değil, kendisine ilgi gösteren ama çok da hoşlanmadığı erkeğe yönelmeli ki evliliğinde mutlu olsun. Zamanla o çok da hoşlanmadığı erkeğe aşık bile olabilir.

Kadının da öküzü olur dediniz. Onu nasıl anlayacak bir erkek?

Öküz kadın hep mağduru oynar, kendisi hep çok fedakardır ama erkek berbattır, sorumsuzdur ona göre. Sürekli yaptığı işlerden, temizliğinden, nasıl da aşırı fedakarlıklar yaptığından, vericiliğinden bahsederek duygu sömürüsü yapar. Kendisini geliştirmez, kültürel eksikliklerini kocasının, nişanlısının, sevgilisinin kariyeriyle, arabasıyla, parasıyla hava atarak kapatmaya çalışır. Karşısındaki erkeğe hep ‘ben senin için bir nimetim’ havasında konuşurlar. Bunlar tembel ve özgüvensizdir aslında. Kendini geliştiremedikleri için arayı çene yaparak kapatırlar. Aldığı maaş ile alınamayacak lüks giysiler, çantalar alıp kendilerini olduklarından fazla göstermeye çalışırlar. İşte öküz kadını bu özelliklerinden anlayabilirsiniz. Bunlar eninde sonunda da aldatılırlar.

Şu evlilik programlarına bakınca kadının tek derdi paralı bir koca gibi görünüyor. Maddi durumu iyi olan erkekler de para düşkünü kızlardan dert yanıyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Aslında kadının tek istediği aşktır. Aşk acısı yaşamış olan ve aşkı bulamayacağına ikna olan kadınlar ‘bari paralı biriyle evleneyim’ diye düşünebiliyor. Oysa bizim kadınımız aşk konusunda çok fedakardır, her şeyi yapar. Ancak ve ancak aşkın bittiğine inanırsa terkeder. Erkek ise daha çok para kazanmak için çalışmayı fedakarlık sanır. Evlendiğinde de ‘yediğin önünde yemediğin arkanda, daha ne istiyorsun’ düşüncesiyle karısıyla ilgilenmemeye başladığında o evlilik çatırdar. 

Diyelim çift evlendi ve erkek bir süre sonra öküzleşmeye başladı. Kadın ne yapmalı?

Bir kere erkeğin anlayacağı dilden konuşacak. Fransızla Türkçe konuşmayacak. Edepten taviz vermeyecek elbette, ağlayıp zırlamayacak ama adamın davranışlarına göre hareket edecek. Mesela erkeğin evde kendisine yardımcı olmamasından yakınıyorsa, hizmetlerini biraz azaltacak. Hakarete uğrarsa ‘üzerime alınmıyorum, ben senin soyadını taşıyorum, sen kendi soyuna hakaret ediyorsun’ gibi sakin cümlelerle ‘biz’ kavramını vurgulayacak. En önemlisi de kaybetme korkusuna girmeyecek. Allah kaybetmeyi yazdıysa zaten kaybederiz, korkmaya gerek yok. Özetle kadın hakimiyeti eline alarak kansız darbeyi yapacak.

Peki ideal bir kadın eşine nasıl davranır?

Sevginize sahip çıkıp her ortamda bunu belli eden davranışlar sergileyin. Evliyseniz eşiniz hakkında, beraberseniz beraber olduğunuz kişi hakkında aileniz ve arkadaşlarınızla olumsuzlukları konuşmayın. En ufak bir problemde telefonlara sarılmayın. Beraberlik iki kişi arasında yaşanır. Problemi üçüncü kişilerle paylaşmayın. Eşinize, sevgilinize özel anlar haricinde yakın çevrenizin yanında da sevginizi dile getirin. Eşinizi yüceltmek sizi küçültmez yüceltir. Tartışmalar sonrası kapıyı çarpıp çıkan erkek, evi terk eden kadın, sorunlardan kaçma eğiliminde demektir. Bazı kadınlar da eşine adeta gözdağı vermek amaçlı olarak evi terkeder. Şımarıklık içinde eşini cezalandırmak ister. Her iki tarafın da ailelerinin huzursuzluğu öğrenmesine yol açar. Ancak bir süre sonra herkes bu gelgitlere alışır. Boşanma kaçınılmaz olur. Kapıyı çarpıp gitmeyin. Duygu ve düşüncelerinizi konuşarak ya da yazışarak sakince paylaşın.

Çiftlerin aileleri de bazen sorun çıkarıyor. Bu konuda nasıl bir strateji uygulamalı?

Toplumumuzda malesef çocuk çoğu zaman yaşlanınca baksın diye yapılıyor. Tabiki bu çocukların görevi ama bu evlenmiş olan çocuğunun içişlerine karışmak anlamına gelmiyor. Eşler asla anne babasının eşine laf etmesine izin vermemeli. Bir de bizim gelinlerde bir kaynana korkusu var. Şunu düşünmeli gelin; benim sevdiğim bu adamı bu kadın yetiştirdi! Bu bakış açısında olursa ona göre sever sayar kayınvalidesini. Kesinlikle ‘senin annen şöyle böyle’ diye dert yanmamalı kadın. Bunlar eşinin kalbini kırar. Eğer bir sorunu varsa gidip kendisi yüz yüze konuşmalı kayınvalidesiyle. 

Erkekler çocuk olduktan sonra eşinin kendisine ilgisinin azalmasından şikayetçi. Bu annelik ile eş olma dengesi nasıl sağlanacak?

Dünyanın bütün anneleri anne ama bizimkiler nedense aşırı anne. Turistik bölgelerde görürsünüz, Avrupalılar 3 yaşındaki çocuğu bile yemeği kendisi yesin diye serbest bırakırlar. Bizim anneler çocuk 25 yaşındayken bile ağzına köfte sıkıştırmaya kalkar. Hal böyle olunca, bir süre sonra karı koca arasındaki eş durumu bitiyor, ev arkadaşlığı başlıyor. Tek sohbet konuları çocuk oluyor. Bu çok yanlış. İkisini birbirinden ayırmak ve ikisine de ayrı ayrı vakit ayırmak gerekiyor.

Boşanmaların artışında kadının maddi bağımsızlığını kazanması, erkeğe bağlı olmaması gösteriliyor çoğu zaman. Katılıyor musunuz? 

Bir kadın Allah korusun eşine bir şey olduğunda namerde muhtaç olmayacak durumdaysa çalışmamalı. Günümüzde insanlar sadece yaşamak için değil, daha iyi bir buzdolabı, yeni model bir cep telefonu, daha yeni koltuklar almak için köle gibi çalışıyor. Kapitalizm bizi bu hale getirdi. Dünya bunu gördü, yavaş yavaş sade yaşama yönelmeye başladı. Beş yıla kalmaz bizde de insanların bunu göreceğine inanıyorum. Tükettikçe mutluluğumuzu kaybediyoruz ve köle gibi çalışırken birbirimize vakit ayıramıyoruz. Haftasonu AVM’de gezmek çoğu çiftin tek sosyal aktivitesi haline gelmiş. Akşam sofrasında bir araya gelme kültürü iyice azaldı. Evliliklerin daha mutlu olması için sade yaşama dönmek gerektiğine inanıyorum.