Dünya Kadınlar Günü'nde yazar Ece Temelkuran, Türkiye'de kadına karşı şiddetin giderek daha kanıksanır hale geldiğini söylüyor.
Abone olTürkiye kadınına savaş açtı.
“Pişmanım!” Ayşe P.’nın kocası, mahkemeye çıkarıldığında böyle söylemesi yetti ve tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Pişmanlığı ne kadar sürdü peki? 1,5 yıl.
Ayşe P. kocası tarafından dövülerek Aralık 2010’da öldürüldü. Bize kalan son fotoğrafında, adliye koridorunda, dayaktan morarmış yüzüyle ve artık hiçbir umudu kalmamış gözlerle objektife bakıyor.
Gazete haberlerinin altında “Mahkemeden koruma istemiş, verilmemişti” yazıyordu. Tıpkı benzerleri gibi o da Türkiye’de kadınlara karşı başlatılmış seferberliğin kurbanıydı.
Bağımsız haber sitesi Bianet'in gazetelerden, internet sitelerinden ve ajanslardan derlediği haberlere göre, 2011 yılının Ocak ayında erkekler 17 kadını, bir erkeği, bir kız çocuğunu ve iki bebeği öldürdü. Katil zanlılarından beşi intihar girişiminde bulundu. İkisi ölürken üçü yaralı kurtuldu.
Erkekler ocak ayında dokuz kadın ve bir çocuğu yaraladı.
Ocak ayında 34 kadın ve yedi çocuk tacize, dört kadın ve 15 çocuk tecavüze maruz kaldı.
Tecavüze maruz kalan çocuklardan dokuzu fuhşa zorlanıyordu. Tecavüze uğrayan kadınlardan biri 76 diğeri 97 yaşındaydı.
Geçtiğimiz ay yedi kadın ve iki bebek ölü bulundu. İkisi 18 yaşından küçük dört kadının intihar ettiği öne sürüldü. Bir kadın intihar girişiminde bulundu.
Biri 18 yaşından küçük iki kadının aileleri, yakınlarının kaçırıldığı iddiasıyla polise başvurdu. Bir kadın kendisini tehdit ettiği iddiasıyla bir eski polisten şikâyetçi oldu.
Polis, bir kız çocuğunu zorla evlendiren ailesi hakkında işlem yaptı.
Çağdaş ülke?
Ocakta biri 18 yaşından küçük iki kadın çevrelerinin ve ailelerinin baskısından korkup bebeklerini ölüme terk ettikleri gerekçesiyle tutuklandı.
Kadınların Türkiye’de maruz kaldığı erkek şiddetinin aylık istatistiklere dönüşmesinin nedeni artık istikrarlı biçimde bu tür olayların yaşanması.
Öyle ki kadınlara karşı topyekün bir taarruz başlamış gibi.
Üstelik bu taarruzun oldukça örgütlü olduğunu da görüyoruz. Zira son aylarda kocaları, nişanlıları ya da sevgilileri tarafından dövülerek ya da başka yöntemlerle öldürülen kadınların önemlice bir bölümü öldürülmeden önce polisten ya da mahkemeden koruma talep etmişler.
Ancak mahkemeler bu talepleri, önlerinde tehlikeye dair kesin göstergeler olmasına rağmen reddetmiş. Polisler, dövüldüğü için karakola başvuran kadınları, kocalarını karakola çağırıp evlerine göndermişler.
Peki hükümetin bu konudaki politikası ne?
Geçtiğimiz günlerde bir İlahiyat Fakültesi dekanı “Kadınlar dekolte giyindikleri için tecavüze uğruyorlar” dedi.
Bu cümle, hakikaten bir fikirmişçesine televizyonlarda ve yazılı basında tartışıldı.
Hükümetin kadın politikasından sorumla Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanı Selam Aliye Kavaf ise şöyle bir cümleyle katıldı tartışmaya:
"Tacizin tek sebebi olarak dekolte kıyafet gösterilemez."
Öyle görünüyor ki Kadın ve Aileden Sorumlu Bakanımız bile dekolteyi tecavüzün “nedenlerinden biri” olarak görüyor.
Kadınların erkekler tarafından şiddete uğramasına şaşmamalı. Homoseksüellik ve televizyon dizilerindeki öpüşme sahnelerinin kendisini “irrite ettiğini” söylediği bilinen kadın bakanımızın Türkiye’de kadınların uğradığı şiddetle ilgili sesi o kadar çıkmıyor ki, gerçek anlamda biz kadınlar olarak onun ses tonunu bile bilmiyoruz.
“Çağdaş ülke” battaniyesi altında Türkiye, tıpkı Afganistan’daki gibi bir kadın nefretinin merkezi olma yolunda ilerliyor.
Ne olacak peki?
19 yaşında, sevdiği erkekle birlikte olmak isteyen Hatice Fırat, aile meclisinin kararıyla öldürüldü. Bu cinayet aile tarafından Hatice’nin ağabeyine işletildi.
Hatice’nin cesedini morgdan almaya gelen olmadı. Hatice’nin tabutunu kadınlar taşıdı.
Türkiye’de tabutları erkekler taşır. Cenaze namazına kadınlar katılmaz ve kadınlar mezarlığa girmez.
İslami bir gelenek bu. Ama erkekler artık kadınların tabutlarına bile dokunmak istemedikleri için, sanırım birbirimizin tabutunu kaldırmaya devam edeceğiz kadınlar olarak...
Daha ne zamana kadar?