Basındaki kadın yazarların erkekleri ürkütmeye başladığını öne süren Mehmet Barlas, örnek olarak Milliyet'teki 'Serin Duruş' yazarlarının yazısını gösterdi.
Abone olBarsa, kadınların öfkeleri ve açık sözlerinin erkekleri ürküttüğünü belirtirken, bu durumun hoşuna gittiğini itiraf ediyor. Barlas'ın bu konudaki duyguları köşesinde saklı: Kadın köşe yazarları erkekleri ürküttü mü? Türk basınındaki kadın yazarlar, öfkeleri ve tüm açık sözlülükleri ile erkekleri ürkütmeye başladı. Bu benim hoşuma gidiyor. Televizyon tartışmalarında ve İkinci Bahar benzeri programlarda, "Kadın" yerine "Bayan" denildiği hep dikkatimi çekmiştir. Kadınlar da kendilerinden söz ederken, çoğunlukla "Bayan" olmayı tercih etmezler mi? Basındaki bayan yazarlar ise, her yazılarında "Kadın" olduklarını vurgulamaktadırlar. Olaylara yaklaşımları da, ele aldıkları konular da, kendilerini anlatma biçimleri de kadıncadır. Ama başta da söylediğim gibi, bu durumdan erkek yazarlar ürkmeye başladı. Bir örneği, Milliyet'in "Serin Duruş" yazarları Alper Mestçi ve Hüseyin Özcan'ın yazılarından verebilirim. Mestçi ve Özcan'a göre kadın köşe yazarı olmanın avantajları şunlar: 1) Erkek bir yazarın yazsa "madara" olabileceği (taşınma, arkadaşla yenen yemek, yağmur damlasının düşündürdükleri, ilk karın düşmesi, kedi-köpeğinin doğurmasının insanı hayata daha bir bağlaması, vs...) gibi konuları son derece ciddi yazabilirler, sonra da bu yazılardan kitap yapabilirler... 2) Sevgilileriyle olan ilişkilerini, basın ahlak ilkelerinin izin verdiği sınıra dayayarak ve her yazının bir yerinde değinerek anlatabilirler. Sevgilisini anlatan bir erkek yazara rastlamadık henüz... 3) Erkekler hakkında her şeyi yazabilir, en sert eleştiriyi yapabilir, hatta fütursuzca aşağılayabilirler... Bir erkeğin, kadınlar hakkında aynı dozda (overdose) yazı yazma hakkı yoktur... 4) Erkek okurlarıyla istedikleri kadar kavga etme hakkına sahiptirler... 5) Büyük bir müjde olarak haber verdikleri hamileliklerinin her aşamasını ve sonra da anneliklerini, ilk defa kendileri hamile kalıyormuş gibi, aylarca, yıllarca anlatabilir, bu şekilde prim yapabilirler. Her yıl binlerce kadın hamile kalırken, neden onlarınki "beklenen" ve "farklı" olur, anlamak mümkün değildir. Allah hepsine sağlıklı doğumlar nasip etsin, Amin de, hamile kalamamak bizim suçumuz mu? "Serin Duruş"çuların saptadığı bu beş maddeye katılmamak mümkün değil. Ancak çözüm üretmek yerine yakınmak da, benim benimsediğim bir yaşam tarzı olamaz. Yani kadın yazarlarla yarışmak için, onların girebildikleri alanlara, biz erkekler de girebilmek cesaretini göstermeliyiz. Üstelik bunu yapabilen erkekler de var. Örneğin kadınlar hamileliklerini nasıl anlatıyorlarsa, erkekler de hamileliğin meydana gelmesi sırasındaki katkılarını, pornografiden erotizme uzanan yelpazede milyonlarca kez yazmamışlar mıdır? Kadın yazarlar evlerini taşımalarını biraz fazlaca anlatıyor olabilirler. Ama erkeklerin her çeşit "Göç" konulu yazıları daha fazladır. Bir de hiç unutmayalım. Basında da, edebiyat dünyasında da, "Kadın ve aşk uzmanı" erkeklerin sayısı, bu konuda kendini uzman sayan kadınlardan çok değil midir? Özetle, kadın yazarlar biz erkek yazarları korkutmasın. Ancak onlarla evli olan erkeklerin durumu başka. Çünkü bazılarına göre "Evlilik, bekâr kaldığınız takdirde karşınıza hiç çıkmayacak problemlerde, bir kadının size destek olmasıdır" da. Yazı: Mehmet Barlas Kaynak: Sabah Gazetesi