BIST 9.678
DOLAR 34,66
EURO 36,58
ALTIN 2.955,66
HABER /  GÜNCEL

Kadıköy kafeste abi!

Kadıköy'teki gösteriler herkesi çileden çıkardı, polis hariç! Kadıköy'teki kutlamaları Nazım Alpman yazdı.

Abone ol

Altıyol’dan İskele’ye doğru inen geniş caddenin başında,
-Boğa’nın bulunduğu mevkii
-kalabalık polis barikatının yanına gelen bir vatandaş, miyavlama kibarlığında bir ses tonuyla dileğini iletiyor:
-Benim şurada dükkanım var, ne olur izin verin geçeyim.
-Yasak geçemezsiniz!

Kentin en geniş caddesi vatandaşların “huzur ve güveni için” vatandaşlardan muaf tutulmuş. Yaklaşık 325 metrelik çift şeritli geniş yol, kaldırımlarıyla birlikte Çevik kuvvet birimlerine tahsis edilmiş.
Peki vatandaşlar nereden geçecek?
Polisler onu da söylüyorlar:
-Nereden geçersen geç, ama buradan geçemezsin.
Arka sokaklardan kendine yol bulmaya çalışan iki esnaf çaresizlik içinde bir cümlede 1 Mayıs 2006’nın fotoğrafını çekiyorlar:
-Her tarafı esir almışlar!

******
İskele Meydanı’nda saat 10.00… Etrafta sadece polisler ve gazeteciler var. Bir de “emekli” devrimciler, kendilerine herkesi görebilecekleri bir yer tutmuş bekliyorlar. Saçlar beyazlamış, bıyıklar kırlaşmış, göbekler salınmış… Ama ruh aynı 1Mayıs 1977’deki kadar diri.

1 Mayıs 1977’de, kutlama komitesi başkanı Maden-İş’li işçilerin Süleyman Hocası, (Üstün) 30 yıl önce Beşiktaş’taki sendika merkezinin balkonundan korteje seslendiği kadar heyecanlı. Zaten bunu da saklamıyor:

-Heyecanlanıyorum yahu!

İşçiler alana girmeye başladığında sıralardan ayrılıp Süleyman Hoca’ya sarılıp öptükten sonra yerlerine dönüyorlar.

*******.
1 Mayıs protokolu alana girerken DİSK Başkanı Süleyman Çelebi, eski başkan Rıdvan Budak, Kemal Daysal kenardakilerin dikkatini çekiyor:
-Bu arkadaşlarımız 30 yıl önce de aynı yerde yürüyorlardı!
Bu saptamanın yarısı eleştiri, diğer yarısı da mücadele azminin takdiri şeklinde yorumlanıyor.

*******
Kadıköy’de güvenlik önlemleri o boyuta varmıştı ki, bütün alanın çevresi iki metrelik çelik barikatlarla sıkı sıkıya çevrelenmişti. Sanki yasal bir toplantı yapılmıyor da “olası bir kargaşa” durumunda alanın içinde kalanlar ile Kadıköy’ün irtibatı kesilmek istenmişti.
Eski DİSK yöneticilerinden Cemal Azmi Poyraz, çelik barikatlara bakarak şöyle diyor:

-Kadıköy’ü kafese almışlar!

*****
Tatil olmamasına karşın bazı sendikalar yine de olabildiğince kitlesel biçimde katılmayı başarmışlardı. Genel-İş korteji alana en neşeli giren korteji oluşturuyordu. Sendika flamasının önünde davul zurna eşliğinde “çekirge türküsüyle” göbek atarak girerken izleyenlerin de takdirini kazanıyorlardı:

-Valla helal olsun, oynayacak halleri kalmış!

En yaratıcı düzenlemeyi yine Genel-İş Beykoz Şubesi işçileri yapmıştı. Turuncu tulumlar giyip, ellerini zincirleyen Genel-İş üyeleri kafaları geçirdikleri çuvallar ile “Guantanamo tutsakları”nın çilesini 1 Mayıs’a taşıyorlardı.

******
1 Mayıs kortejinin bir başka sükse yapan kortejiyse Beşiktaş taraftarlarının “en delikanlı” departmanı Çarşı Grubu idi. Siyah-beyaz formalarıyla alana giren politize Kartallar, globalden yerele her telden tepkiyi yürekli biçimde haykırıyorlardı:

-Beşiktaş Çarşıı/ Savaşa karşıııı…

Ardından güncel yakıcı bir slogan geliyor:

-Çarşııı/ Sinop’ta nükleere karşıııı!

******
Toplantının en radikal sloganları ise Demokratik Toplum Partisi kortejiyle birlikte alana girdi. Sarı-kırmızı-yeşil flamalar, bayraklar, eşarplar taşıyan yaş ortalaması en genç olan gruplar tempolu alkışlar eşliğinde üç sesli olarak “Öcalan” diye bağırıyorlardı. Bunun bir de Kürtçe versiyonu vardı:

-Biji Seroook Apooo!

Bu esnada tam teçhizatlı, biber gazı donanımlı polisler, kendilerine “nasılsınız” diye soran gazeteciyi şöyle yanıtlıyorlardı:

-Hiç iyi değiliz.

-Neden?

-Bazı şerefsizler karşımızda kanımızı donduran sloganlar atıyorlar, biz böyle duruyoruz!

******

Kadiköy’deki 1 Mayıs kutlamaları, DİSK Başkanı Süleyman Çelebi’nin konuşmasının ardından işçi sınıfının en vefalı dostu olarak takdim edilen Edip Akbayram’ın şarkılarıyla sona ediyordu. Alanda anons edilmeyen bir başka “sınıf dostu” ise Sinesen Korteji içinde sessizce yürüyen sinema sanatçısı Nur Sürer’di. Sürer, mütevazı kortejine bakarak” ne yapalım” diyordu:

-Bu kadarız işte!