17Ağustos'tan sonra deprem uzmanlarını, 2001 Şubat ekonomik kriziyle birlikte ekonomistleri tanıdık. Irak savaşıyla birlikte emekli paşalar, ekranlarda sahne aldı.
Abone olDeprem uzmanları, ekonomistler, emekli paşalar derken vitrine çıkma sırası terör uzmanlarına geldi. Bugünlerde hangi kanalı açsak bir uzmanla karşılaşıyoruz. Fakat birinin söylediğini diğeri tekzip ediyor ya da aynı kişi farklı tezler öne sürebiliyor. İzleyicilerse hangisine inanacağını bilemiyor. Hangi mizah ustasına sorsanız mizahın en iyi yapılacağı ülkelerin başında Türkiye’nin geldiğini söyler. İstikrarlı ve müreffeh bir ülkede sıkıntı çeken mizahçılar bizde güle oynaya mesleklerini icra ediyor. Çünkü Türkiye’de gündem sık sık değişiyor, tartışılan konularda çözüme ulaşılmıyor, bir süre sonra aynı şeyler tekrarlanıyor. Tartıştığımız bir konuyu önce rafa kaldırıp donduruyor, sonra kaldığımız yerden, kimi zaman da en baştan alıp devam ediyoruz. Sık değişen gündemler, vizyondaki isimlerin de değişmesine neden oluyor. 17 Ağustos depreminin ardından televizyon ekranlarını deprem uzmanları işgal etmişti. Hemen her kanalın kadrolu sayılabilecek bir uzmanı vardı. Depremle ilgili bilgileri ilkokul seviyesinde olan bizler bu sayede artçı şoku, sismik dalgalanmayı, Richter ölçeğini, öncü şoku ve hepsinden önemlisi bu işle ilgilenen uzmanların adlarını öğrendik. Celal Şengör’le ürktük, Şener Üşümezsoy’la rahatladık. Şengör, İstanbul’da kısa süre içinde çok büyük bir depremin olacağını söylemiş Üşümezsoy ise depremin tek değil iki parçalı olacağını dolayısıyla da şiddetinin çok büyük olmayacağını iddia etmişti. Naci Görür, Aykut Barka, Ahmet Mete Işıkara, Oğuz Gündoğdu, Mustafa Erdik, Haluk Eyidoğan, Ahmet Ercan... Bu isimlerin başına profesör unvanını da koymak gerekecek. Ekranların top 10’unda ilk sıralarda yer almışlardı. Diğer isimler zaman zaman boy gösterseler de biz daha çok onları izlemek zorunda kalmıştık. Ama öğrendiklerimiz kafamızı karıştırmıştı. Birinin ak dediğine diğeri kara demiş, birinin reddettiği tez diğeri tarafından savunulmuştu. İstanbul Üniversitesi, İTÜ ve Boğaziçi üniversitelerinin aralarında rekabet olduğunu, her üniversitenin devletten daha çok yardım alabilmek için birbirlerini tekzip ettiklerini ise sonradan öğrenebildik. Biri kara dedi biri beyaz 2001 deprem hocaları için kara bir yıl oldu. Ekonomik kriz onların reytingini söndürürken ekonomistleri zirveye çıkardı. Şubat kriziyle beraber televizyon ve gazetelerin baş köşelerine oturan ekonomi uzmanları da ne yazık ki aydınlatıcı olmaktan uzaktılar. Sokaktaki insanın kafasındaki soru işaretleri cevabını bulmadı. “Dolara para yatırmak doğru olur mu? Borsaya mı girmeliyim, paramı repoda mı tutmalıyım?” diyenler için somut öneriler vardı ama hepsi birbirinden farklıydı. Biri doları tavsiye ediyordu, diğeri repoyu. Biri borsanın iş yapmayacağını söylerken diğeri tersini iddia ediyordu. Onlar popülaritelerini artırırken televizyonlar reyting alıyor, gazeteler satış yapıyordu. Tüketici konumunda olan halkınsa sadece kafası karışıyordu. Paşalar yanıldı 2002, önce spor yorumcularına güldü. İlgisi olmayanlar dahi uzman kesildi. Ancak spor her zaman popüler olduğu için ekstra getirisi olmadı tabii ki. 2002 gerçekte emekli paşalara yaradı. ABD’nin Afganistan’a girmesiyle birlikte popüler oldular ancak Irak kriziyle beraber zirveye çıktılar. ABD’nin Irak operasyonu, Türk televizyonlarınca ayrıntılı olarak işlendi. Neredeyse bütün kanallar savunma danışmanı kadrosu altında emekli paşalara para ödedi, ekrana çıkarttı. İlginç olan deprem ve ekonomistlerin aksine emekli paşaların ABD’nin Irak’ta büyük bir güçle karşılaşacağı konusunda neredeyse hemfikir olmalarıydı. Birkaç istisna dışında Bağdat’ın düştüğü güne kadar bu fikirlerinde ısrar ettiler. Son trend terör uzmanlığı 2003 onlarla bitecek derken bu kez de vitrine “terör uzmanları” çıktı. Yalnız değillerdi, destek kuvvet olarak yanlarına gazetecileri, siyaset bilimcileri ve uluslararası ilişkiler konusunda uzman olan kişileri de almışlardı. Önceki hafta sonu İstanbul’da iki sinagoga aynı anda düzenlenen saldırıların ardından birçok televizyon canlı yayına geçerek gelişmeleri anında izleyicisine aktardı. Ancak haber atlatma telaşı televizyonların konunun uzmanı olan ya da olmayan kişileri ekrana çıkarmasına neden oldu. Cumartesi sabah saatlerinde atılan bombayı yorumlaması için davet edilen konukların birçoğunun terör uzmanlığı dahi tartışılırdı. Faik Bulut, Ruşen Çakır, Mahir Kaynak, Emin Gürses Ercan Çitioğlu, Ümit Özdağ, Soli Özel, Deniz Ülke Arıboğan, Hüsnü Mahli kanalların en çok başvurduğu kaynaklar arasında yer aldı. Eski faili meçhul saldırıların aksine nispeten akıllı yorumlar dikkat çekse de “terör uzmanı” diye konuşanlar bir gün sonra farklı kanalda farklı şeyler söyledi. Tabii içlerinde gerçekten bu işi iyi yapanları ayırt ederek söylüyoruz. El Kaide bağlantısı ilk saatten kuruldu, İBDA—C’nin önce saldırıyı üstlenip sonra yalanlaması bazı yorumcuları güç durumda bıraktı. Aradan bir hafta geçmeden İstanbul’da meydana gelen diğer patlamalar da ilk günkü yorumları tekzip edecek nitelikte oldu. Çünkü bir çok yorumcu bunun El—Kaide işi olduğunu ve arkasının gelmeyeceğini vurguluyor, “nokta atışı” olduğuna dikkat çekiyordu. Ara ki bulasın Türkiye’de “terör uzmanı” konusunda ciddi bir sıkıntı olduğu gerçek. Çünkü biz gazeteciler konuyla ilgili “uzman” aradığımız zaman 3—5 kişi etrafında dönüp dolaşıyoruz. Gerçek anlamda uzman sıkıntısı bizim daha çok hata yapmamıza, izleyicileri, okuyucuları yanlış yönlendirmemize neden oluyor. Sinagoglara yapılan saldırılarla ilgili sıcağı sıcağına yapılan yorumlarda bu gerçek bir kez daha ortaya çıktı. Bakın “terör uzmanları” olayları nasıl yorumladı; “Bu saldırıyla hükümet baskı altına alınmak istendi... Türk—İsrail yakınlaşması hedef alındı... Türkiye’yi Ortadoğu’ya taraf olarak çekmek isteyenlerin eylemi... Büyük ihtimalle Kuzey Irak’ta faaliyet gösteren Ensar El İslam’ın işi... Filistinli örgütlerle ilişkisi var... Ortadoğu’daki örgütleri çağrıştırıyor... Radikal İslamcı gruplar... Amerika ve İsrail, Türkiye’ye ders vermek için böyle bir eylem planlamış olabilir... Türkiye’deki iktidardan Amerika rahatsız... Bu, hükümetin İsrail’e karşı olumsuz tavrının bir sonucu olabilir... İsrail Kuzey Irak’ta Türkiye’nin söz sahibi olmasını istemiyor... İBDA—C istihbarat desteği vermiş olabilir... Bu eylemle AKP’nin geliştirmeye çalıştığı muhafazakar demokrasi anlayışı da hedeflenmiş olmalı... Bu eylemi düzenleyenler aslında ABD ve İsrail’e mesaj yolladılar.” Acaba bizim (medyanın) çok önem verdiğimiz ve “terör uzmanı” diye görüş aldığımız kişiler kendilerini hangi kategoriye koyuyor? Onlar yaşanan bu karmaşayı neye bağlıyor? Ve hepsinden önemlisi Türkiye’de gerçek terör uzmanı var mı? Bu soruları iki “uzman”a sorduk. “Bu işin üstadı Mahir Kaynak’tır” Uluslararası İlişkiler bölümü öğretim üyesi olan Emin Gürses medyada terör uzmanı sıfatıyla görüş veren kişilerden biri. Kendisi terör uzmanının nasıl olduğunu bilmediğini, medyanın bu sıfatı yakıştırdığını söylüyor. Üstelik defalarca uyarmış böyle yazılmaması için; “Söylüyorum ama kasıtlı yazıyorlar dikkat çeksin diye. Buna karşın terörle ilgili kitaplar yazdım. Hemen hemen bütün terör örgütlerinin içine girdim, bomba yapımını öğrendim, sarma nasıl sarılır (operasyon) gördüm.” Ona göre terör uzmanının tanımı şöyle; “Emniyetle ilgili birimde çalışan ve bu işin takibini uzun yıllar yapan adam uzman olur. Güvenlik birimlerinde çalışmadan kitaplarla uzman olunur mu? Adam sadece Almanya dış politikasını biliyor ve televizyona çıkıp Ortadoğu ile ilgili yorum yapıyor. Bu adam terörle ilgili ne bilebilir ki? “ Gürses, uzmanlığın yurtdışında nasıl olduğunu da şöyle anlatıyor; “İngiltere’de gerçekten konusuna hakim birkaç profesör tanıdım. Bunlar devletin terör birimleriyle bağlantılıdır. Onlarla beraber uzun yıllar çalışırlar, terör nasıl önlenir, terörist nasıl takip edilir bilirler. Biz ise teoriyle patriği birleştiremiyoruz.” Gürses’in beğendiği uzmanlar da varmış. Bunlardan biri de Ercan Çitioğlu; “Kendisini tanımam ama takip ediyorum. İsmini vermeyeyim, sanki örgütün merkez komitesinin içinde bir adam gibi konuşuyor. Faaliyetlerini biliyor. Önemli şeyler söylüyor. Ama Türkiye’de bu işin üstadı Mahir Kaynak’tır. Teoriyle pratiği birleştirmiş, ekonomi, fizik dallarında eğitim görmüştür.” Uzman çok yönlüdür Emekli asker ve hukukçu olan, doktorasını da terör üzerine yapan Nihat Ali Özcan son dönemde yıldızı parlayan uzmanlardan biri. Ancak o da kendini terör uzmanı değil terörizmle ilgilenen biri olarak görüyor, kenarından ilgilendiğini söylüyor. Bir terör uzmanının aynı zamanda sosyoloji, hukuk, psikoloji, kriminoloji, tarih, coğrafya, güvenlik bilimleri, siyaset bilimi, uluslararası ilişkiler ve istihbarat konusunda deneyimli olması gerektiğini belirtiyor; “Adam polis memurudur, dağda iki terörist vurur, bombaya baktığı zaman şu yapmıştır der ama bu yetmez. Sosyal bilimci gözüyle baktığınız zaman okumakla araştırmakla, çok farklı kişilerle görüşmekle olur. Bir de her adam her terörü bilemez ki. Ama bizde Avrupa Birliği uzmanı hem Amerika’yı, hem Ortadoğu’yu, hem de terörü biliyor. Böyle bir şey olabilir mi?” Türkiye, son yıllarda terör olayını en çok yaşayan ülkelerden biri. Son 40 yılda PKK ve ASALA başta olmak üzere iç ve dış terörün merkezinde olan Türkiye’de terör üzerine araştırma yapanların sayısı ise oldukça sınırlı. Bunun nedenini Nihat Ali Özcan şöyle anlatıyor; “Araştırmacılar terörün hedefi olmaktan korktu. İsrail’le ilgilenen birçok adam bulursunuz. Çünkü İsrail burs verir, imkan sağlar. Ya da AB konusunda uzman çoktur, light bir alandır. Melanet işlerle uğraşmazsınız. Brüksel’de, Londra’da dolaşırsınız. Ortadoğu söz konusu olunca işin ucunda hayattan olmak da var. Birinin parmağına basabilirsiniz, o nedenle bu alanda kimse dolaşmamış. YÖK’ün listesine girin, Türkiye’deki terör örgütleri ya da terörle ilgili kaç tane çalışma yapılmış bakın. Bulamazsınız.” Özcan, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorunlarla ilgilenmeyen akademisyenlerin ahlaki sorumluluğu olduğunu da belirtiyor; “Türkiye 40 yıl terörle çatıştı, yüz milyar dolar para harcadı, 30 bin insanını kaybetti ama sosyal bilimciler bu olayın kenarından köşesinden geçmeyi tercih etti.” Kaynak: Aksiyon