BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,27
ALTIN 2.834,61
HABER /  MAGAZİN  /  KÜLTÜR VE SANAT

İtfaiye Yakıyor

Ömer Lütfi Mete'den "Bir Derin Devlet Geyiği"

Abone ol

4 Ağustos 2008 tarihinde medya üzücü bir haberle çalkalandı. Medya’nın köşe taşlarından gazeteci yazar ve de senarist bir çoğumuzun ‘Ömer Abisi’nin kalp krizi geçirmesi herkesi üzüntüye boğdu. O hastaneye apar topar kaldırılırken son kitabı da raflara çıkmaya hazırdı.

“Sakarya'da geçirdiği kalp krizinin ardından İstanbul'daki Dr. Siyami Ersek Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ne kaldırılan Ömer Lütfi Mete'nin yoğun bakım ortamında uyutulma süreci devam ediyor.” Ömer Lütfü Mete’nin haberi ajanslara böyle düştü. Ömrü boyunca bir milletin uyanması için gecesini gündüzünü feda eden Ömer Lütfi Mete’ye “bilinci açık” olduğu halde uyutulmak ne zor geliyordu kim bilir!

Lütfi Mete “” isimli kitabının “Gerekçe” başlıklı bölümünde kitabın hikâyesini 1980’lere dayandırıyor. Son Havadis’te yazı işleri müdürü olduğu yıllarda yayınlanan ‘İtfaiye Yanıyor’ isimli tefrikalarını daha önce kitap haline getirmek istediğini ve ama hikâyesini pek beğenmediğinden kendi deyimiyle ‘nasibe ısmarlayan’ Mete’ye uyanıp görmek de nasip olur umarız!


Profil yayınlarından çıkan son kitabında Ömer Lütfi Mete sanki bir şeyleri hissetmişçesine kitabın girişinde öyle ifadelere yer vermiş ki; duygulanmamak mümkün değil… Ömer Lütfi Mete’nin sitemi kendi çalıştığı sektöre meslektaşlarına idi. Gerekçe’de şöyle diyordu:

“2000’li yıllarda televizyonlardaki yorumlarım, köşe yazılarım ve bazı senaryo çalışmalarım yüzünden hiç hoşlanmadığım halde hakkımda 'derin yazar' gibi kalıpçı bir kanaat oluştu ve yayıldı. Buna itirazlarım medyanın hiç umurunda değildi. Herhangi bir vesileyle adım geçse, 'derin konuların' veya 'derin senaryoların yazarı' olduğum şeklinde beylik ibare eklemek adet halini almıştı”

Önceleri bu duruma çok öfkelendiğini ifade eden Mete; kendi sektörüne ilişkin özeleştirisini de cümlelerinde şöyle ifade ediyordu:

“Başlarda 'istihbarat' mesleği ve devletin gizli çarkları ile bağlantılı zannedilme endişesi içinde buna çok öfkeleniyor ve düzeltmeye çalışıyordum. Sonra gördüm ki ne kadar dirensem boşuna; medyamızın ezberinden vazgeçebilme becerisi yok! Bu kalıplaşmış 'derin' sıfatının hakkımda kullanılmamasını şart koşarak mülakat verdiğim yayın organları bile bir şekilde punduna getirip yine aynı sıfatı çağrıştıran bir takdim geliştirmenin yolunu buluyorlardı.”

Bu durumlar her ne kadar Ömer Lütfi Mete’yi üzüyor olsa da kendi sektörünü hicvetmek yine kendine düşüyordu. Kimseyi de incitmemek adına bu hicvi de mizahi bir dille işlemeye karar veriyordu…

Derin Geyiği” isimli bir çalışma yapmaya heveslendiğini ifade eden Mete; önceleri bu çalışmayı tek kişilik oyun olarak kurguladığını ama oynamasını arzu ettiği dostu ‘kuşçu’ karakteriyle ünlenen Emin Gürsoy olmayınca, o dönemde tek kişilik oyun yapmaya istekli ‘Ahmet Yenilmez’in üzerinde şekillendirdiğini ifade ediyor…


Kısmet bu ya; “sonrasında zaman başka aktı” diyor Mete, “Gerekçe”sinde… “Baki kalan ise dostluğumuzdu” derken; Mete’de baki kalan sadece dostluk değil, mizahi bir hikâyeye, denemeye dönüştürdüğü bu kitabı oluyordu.

İtfaiye Yanıyor” adıyla ilk defa Birharf yayınları tarafından kitaplaşan o çalışma hakkında pek çok dost ve okurdan 'bulamıyorum' şikâyetleri gelince yeni baskı için tekrar göz atma ihtiyacı hissetmiş.

‘İlk çalışmada olduğu gibi bunda da pek çok satırında yine beğenmezliğim tuttu.’ diyor, Mete... Hikâyelerini aynı iskelete sadık kalarak yeniden yazma ihtiyacı duyuşuna; isimden de yakınma dürtüsü eklendiğinde; Ö.L. Mete; “itfaiye sadece yanmıyor, yanmadan önce yakıyor da... Onun için bu sefer 'İtfaiye Yakıyor' ismini tercih ettim.” diyor…

Ömer Lütfi Mete’nin medyayı,kurgu tarikatları ve yöneticileri hicvettiği bu kitabı bir solukta okurken; günümüz derin devlet edebiyatına ezber bozan bir bakış açısıyla bakacaksınız...

Kökenleri 1980’lere kadar dayanan bu uzun ömürlü kitabın sahibine de uzun ömür diliyoruz. Medyanın o ‘derin yazar’ olarak adlandırdığı, birçoğunun da ‘Ömer Abisi’ Ömer Lütfi Mete derin bir uykuda… Dileriz o derin uykusundan daha hızlı uyanır ve aramıza bir an önce döner; tıpkı yıllar öncesinden gelip özünü yitirmeden kendini ve ismini yenileyen bu kitabı gibi…
(Hakan Göksel)