Alparslan Türkeş, sırlarla dolu bir hayat bıraktı geride. Rıza Müftüoğlu, yıllarca birlikte çalıştığı Türkeş'le ilgili anıların yer aldığı yeni kitabıyla fırtına koparacak g
Abone olMüftüoğlu, yıllarca birlikte çalıştığı Alparslan Türkeş’le ilgili anıların yer aldığı yeni kitabıyla fırtına koparacak gibi. Müftüoğlu, Türkeş’in ‘imaj’ için Amerika’ya gittiğini açıklıyor. MHP’nin merhum lideri Alparslan Türkeş, ülkenin önemli siyasi aktörlerindendi ve sırlarla dolu bir hayat bıraktı geride. Anılarının gürültü koparması da bu yüzden. Şimdilerde, sağken gerçekleştirdiği ABD ziyaretiyle gündemde. Meğer, bu ülkeye ‘imaj’ için gitmiş Türkeş. Bu itiraf, uzun yıllar Türkeş’in yakınında bulunan Rıza Müftüoğlu’nun yeni kitabı ‘Derin Sayfalarıyla Milliyetçi Hareket’te yer alıyor. Aksiyon dergisinde söz konusu kitapla ilgili olarak yayınlanan habere göre, Müftüoğlu, partide de tartışılan 23 Şubat 1993 tarihli ilk gezinin amacını, “kötü imajın silinmesi” olarak açıklıyor bugün: “MHP ve Başbuğ hakkında dünyada kötü bir imaj oluşmuştu. 12 Eylül’den sonra Avrupa’da çoğu ülkeye girişi yasaklanmıştı. Bu imajı silmek için önce ABD hedef alındı. Parti ve liderinin demokrat olduğu anlatılacaktı.” Bu arada, ‘ABD’ye gidilmesi’ fikrini körükleyen bir ayrıntıyı da öğreniyoruz. Buna göre, Kültür Bakanlığı ile ABD’ye giden Müftüoğlu, eski bir ülkücü arkadaşına rastlar. “Türkiye’den gelen ve belli süreleri aşmış raporlara” Amerikalı bir dostu vasıtasıyla bakabilen biridir bu ülkücü; Türkeş hakkında tamamı menfi olan raporları Müftüoğlu’na gösterir. Hemen oracıkta “raporların pasifize edilmesine” karar verirler. Konu dönüşte Türkeş’e aktarılır ve gezi programı hazırlanır. Peki, geziyi zorunlu kılan ve “kötü imajı” oluşturan söz konusu raporların kaynağı neydi? Buna cevap verirken de ilginç bir iddia ortaya atıyor Müftüoğlu: “MİT’in Başbuğ’a bakışı, Bülent Ecevit’in başbakan olduğu 1973’ten sonra değişti. Başbuğ hakkındaki menfi raporlar, CIA arşivlerine gidiyordu. Raporlar sadece bu döneme aittir ve hepsi de menfidir.” Türkeş, Müftüoğlu ile ABD’ye gider. Bir dizi temasta bunulur. Yetkililerle, Ermeni ve Yahudi lobileriyle görüşür, konferanslara katılır. Müftüoğlu, gezinin genelde amacına ulaştığını savunuyor. “En azından bazı şeyleri sildik. Ancak, bize, bir kere daha gelinmesi gerektiğini, menfilikleri büyük ölçüde sildiğimizi, fakat bunun kafi gelmeyebileceğini söylediler.” diye ekliyor. İkinci gezinin gerekçesi, “Türkeş’in dizinin tedavisi” olarak açıklanır kamuoyuna. Oysa, GAP projesine 20 milyar dolar kredi sağlamak isteyen bir grupla dönemin Başbakanı Tansu Çiller’i görüştürmektir gerçek amaç. Bu grubun başında ise Wall Street’teki güçlü banka ve kurumlarla ciddi ilişkileri olan John P. Sears ve Joel D. Hoppenstein vardır. Rıza Müftüoğlu’na göre, grup, Türkiye’nin İsrail’e Manavgat’tan su vermesi halinde değişik finansman yardımları da taahhüt eder. Çiller, söz konusu heyetle görüştürülür. Ancak, “evdeki hesap çarşıya uymaz” ve öneri kabul görmez. Müftüoğlu, bunu “bazı bürokratların engellemelerine” bağlıyor. Ajanlar meselesi 12 Eylül ve sonrası dönem, ülkücüler için sıkıntılarla doludur. Müftüoğlu, o günlerde harekete yönelik değişik hesaplar yapıldığını ileri sürüyor. “MHP ve ülkücü hareket içerisinde her zaman istihbarat teşkilatlarının etkisi olmuştur. Türkeş’in cezaevinde yargılandığı ihtilal döneminde açık saha buldular.” ifadelerini kullanıyor. İdeolojik kuruluşlarda ‘polis’, ‘mit’ ve ‘ajan’ gibi kavramların sürekli gündeme geldiğini hatırlatmakla birlikte, ‘bir siyasi hareketi yürütenlerin, bu görevlilerle görüşmesini’ normal karşılıyor Müftüoğlu... Muhafazakarlık, MHP ve ülkücü hareketin özünde her dönem yer buldu ve 12 Eylül’den sonra ağırlığını daha fazla hissettirdi. İlginçtir, Müftüoğlu, bunu ABD’nin ‘Yeşil Kuşak Projesi’ne bağlıyor: “Partide esen başörtüsü rüzgarlarının ve cezaevlerindeki çalışmaların muhafazakar çevrelerin baskısı ile olduğunu sanıyorduk. Sonraları, bu rüzgarın Yeşil Kuşak Projesi’nden kaynaklandığını tespit edebildik.” Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının partiden kopuşu harekette dönüm noktasıdır. Müftüoğlu, bu olayı aynı bakış açısıyla yorumluyor: “Onlar, Meclis’e girmeden önce İslami bir çizgide ve ayrı bir grup görüntüsündeydiler. Yeşil Kuşak Projesin’den haberleri var mıydı? Şahsen ihtimal vermiyorum. Özal’dan para alındığı söylendi ama, inanmadık. Yazıcıoğlu, bu yönlerde çok dürüst olan bir arkadaşımızdı.” MHP, 1991’de Meclis’e girmiş ve partideki itirazlara rağman DYP-SHP hükümetine güvenoyu vermişti. Müftüoğlu, gerekçeleri sıralarken, “MHP davası dosyası Askeri Yargıtay’dan, Sivil Yargıtay’a yeni intikal etmişti. Türkeş ceza alırsa, siyasetin dışına itilecekti. Güvenoyunun, dava için müspet etkisi olacaktı en azından.” diyor. Buradan, söylemleri ve icraatları parti tabanında tepki toplasa da, Türkeş’in, o hükümetin SHP’li iki bakanı ile yürüttüğü sıcak ilişkiye uzanıyoruz. Bunlardan Fikri Sağlar’ın (Kültür) gönderdiği yazıyla “bakanlığı bütçesine MHP’nin eklemek istediği yatırımları” sorması Türkeş’i memnun etmiş. Diğer bakan Seyfi Oktay (Adalet) ile diyalogu ise Müftüoğlu şöyle anlatıyor: “Aydınlık gazetesi, aleyhimizde aslı astarı olmayan şeyler yazıyordu. Tekzip ve mahkemelerden bir netice çıkmıyordu. Başbuğ, beni Seyfi Oktay’a gönderdi ve yardım istediğimizi iletmemi söyledi. Gittim, bana (Sayın Türkeş’in bizi aramasından memnunluk duyarız; ama böyle konular için bizi aramasına gerek yoktur. Siz, evinize nasıl rahatlıkla gidiyorsanız bana öyle gelin lütfen) dedi. İşte, Oktay’ın da bize olan tavrı. İzinleri olmadan burada yazamayacağım başka önemli şeyler de vardır.” Müftüoğlu, geçmişin olaylarını kendi bakış açısıyla anlatıyor. Ortaya attığı iddialar, yorumları ve bazı isimleri kızdıracak ifadeleriyle, yeni tartışmalara kapı aralıyor. ALPARSLAN TÜRKEŞ’TEN HATIRALAR Yahudiler’e önem verirdi Türkeş, İslam ülkelerinin yanında Yahudiler’le ilişkilere de büyük önem verir, “Finansman merkezlerine, üniversitelere ve basına hakimdirler” derdi. 1992’de bir sinagog açılışına katıldık, sıcak ilgi gördük. Bir ara, kulağına eğilerek “Kelimeyi şehadet getiriyorum, fatiha okuyorum ne olur ne olmaz” dedim. “Oğlum! Ben, bildiğim bütün duaları okuyorum.” karşılığını verdi. Bu olayı sürekli anlatır, gülerdi. Özal adayımız olacaktı Türkeş, tahliye olduktan sonra Antalya’ya gitti. Tatil köyünde Turgut Özal’ı karşılayanlar arasında yer aldı, Özal görmezlikten geldi. Halbuki, Özal, 1980 ihtilali olmasaydı MHP İzmir adayı olacaktı. Bozkürtler MHP’de bugün Kürtçe konuşan çok sayıda partili ve ülkücü vardır. 1991-1995 yılları arasında Bozkurt’tan uyarlanarak Bozkürtler tabiri sıkça kullanılmıştır. Bir Kürt aşireti lideri de, 1993 yılında ilk defa MHP Genel Merkezi’nde Kürtçe konuşmuş ve “Biz Orta Asya’dan beri beraberiz biz de Türk’üz.” demiştir.