Sabah Gazetesi yazarı Hıncal Uluç, sinemada çıkan yangını günlerce manşetten veren medyayı yerden yere vurdu. Peki Uluç'u hangi olay bu kadar kızdırdı?..
Abone olBu sorunun yanıtı Uluç'un bugün ki yazısında: İnsanın kanını donduran sahneleri televizyonlar yayınladı.. Adam balkonda.. Sapasağlam.. Görüntüde yangın değil, duman yok.. Adam aşağı bağırıyor.. "Beni kurtarın, içerde yangın var.." Dakikalar geçiyor.. Adam hâlâ balkonda.. Ama içerden önce dumanlar, sonra alevler gelmeye başlıyor.. Sonra balkon cehenneme dönüyor ve adam umutsuz bir denemeye girişiyor. Alevlerin içinden kapıya ulaşmak.. Yangının göbeğine dalıyor.. Son sahne.. Plastik ceset çuvalının içinde morga taşınıyor.. Bir insan göz göre göre, pisi pisine ölüyor.. Nerede?.. Ücra bir köyde mi?.. Hayır.. Türkiye'nin en ileri, en uygar, en Avrupalı kentinin tam da göbeğinde, en merkezinde, Beyoğlu'nda.. Sonra.. Sonra tısss!.. Ölen öldüğü ile kalıyor.. Ne ölüme aldıran var, ne de "Suç bizde" diye utanan.. Ya da "Kim suçlu" diye araştırmaya başlayan.. Bir adam İstanbul'un göbeğinde cayır cayır yanıyor.. Aldıran yok. Suçlanan yok.. Sorumlu yok.. Sorumluyu merak eden de yok.. Tüm sosyete, cicili bicili mankenler orada diye, tek kişinin burnunun kanamadığı mucize bir "Tahliye" olayını günlerce ön sayfalarında, köşe yazılarında baş konu yapanlar, ölen, aslında öldürülen bir gariban olunca gülüp geçiyorlar.. (Haşmet hariç.. Harika bir yazı yazdı, toplumsal utancımızı yüzümüze vuran..) Şimdi bakın.. Böyle bir ölüm uygar bir ülkede olmaz ya.. Diyelim oldu.. Olduğu ile kalır mı?.. Avrupa ile farkımız işte burada.. Kalmaz.. Bırakmazlar.. Çünkü orada, önce bir sorumlu medya vardır. Olayın üzerine kaplan gibi atlayan.. Ve de sorumlu insanlar vardır.. "Bu ölümün sorumlusu kim" diye arayan.. Hatta "Benim" diye uygarca ortaya çıkan ve cezasını kendi veren.. Avrupa'da böyle bir şey olduğunda sorumlular bedelini öderler. Bedelini ödeyeceklerini bilerek oturdukları için makamlarında gereğini önceden yaparlar ve böyle aptalca ölümleri önlerler.. Şimdi bizim itfaiyenin yaptığı açıklamalara bakın.. "Yollar darmış.." O zaman Londra mesela cayır cayır yanar, Allah'ın günü.. İtfaiye Daire Başkanı hiç Avrupa'ya gitti mi?.. Orada özellikle eski kentlerde, her tarafı ahşap yapılarla dolu, daracık, kolunuzu iki yana açsanız iki duvara da değeceğiniz sokakları gördü mü?.. Geçiniz.. Dar sokak, orada yaşayan insanları kadere terk etmek anlamına gelmez. Efendim, İtfaiye sokağa yanlış taraftan girmeye çalışmış. Oysa o taraf dubalarla kapalıymış. Öbür baştan girse yetişirmiş.. Özrü kabahatinden büyük.. Beyoğlu İtfaiyesi'nde Beyoğlu'nun planı yok mu?. Bilgisayarda. Tuşa dokunur dokunmaz, yangın yerine en kolay ulaşan yolu otomatik gösteren.. Paniğe, tartışmaya, yani en ufak zaman kaybına engel olan.. İtfaiye, saniyelerin önemli olduğu yangına, çocukların bile bilgisayarla oynadıkları teknoloji çağında nasıl yanlış yoldan gider?. Sokağa merdiven sokamıyorsun. Adam üçüncü katta. Alta çadır gersen atlar.. İtfaiyede bu malzeme yok, ya da var, kullanmak kimsenin aklına gelmiyor. Bu en eski, en pratik can kurtarma aracı burada kullanılmazsa, nerde kullanılır peki?. Bunlar acil sorulacak hesaplar.. Bir de zamana yayılacak ihmaller var.. Beyoğlu'nun dörtte üçü eski ve ahşap ev.. Dar sokaklarda.. Peki nerede bu sokaklarda yangın vanaları.. Tak hemen hortumu, püskürt.. Nerde, hani 2001 yılında alayı vâlâ ile alınacağı ilan edilen dar itfaiye arabaları, her sokağa anında girecek.. Gördüğümüz.. Zavallı adam balkonda cayır cayır yanarken aşağıda itfaiye erleri şaşkın ve yavaş hareketlerle hortumları birbirlerine bağlamaya çalışıyorlar. Çünkü kamyon 150 metre geride kalmış.. Bağlaya bağlaya kamyona ulaşacaklar da su basacaklar.. Adamın ölüsüne.. Peki bu itfaiyenin, yanmaz, ateş geçirmez elbiseli, maskeli kurtarma adamları da mı yok, alevlerin arasına korkusuzca dalıp, adamı çekip çıkaracak?. Televizyonları çağırıp, "Can kurtarma şovları" düzenleyen ve burada müthiş hava atan itfaiye birimlerinin gerçekle burun buruna geldiklerinde, gerek araç, gerek organizasyon, gerekse liderlik açısından ne kadar aciz kaldıklarını gösteren bu tabloyu aklınızdan çıkarabilir misiniz artık?.. Ve de insanları diri diri yanan, yanışlarına seyirci kalınan bir kentte bir tek kişinin çıkıp da "Sorumlu benim" demeyişini.. Ya da İtfaiye birimlerinin en başı Belediye Başkanı'ndan, kentin Cumhuriyet Savcılarına, bir kişinin çıkıp da "Adam pisi pisine ölmedi. Kimsenin yanına kâr kalmayacak.. Ölümün sorumlusunu bulacağız ve bedelini ödettireceğiz" demeyişlerini.. Yahut da benim kelebek hafızalı medyamın olayı hemen unutmasını.. .. hazmedebilecek misiniz?. Hazmederseniz, bu gece yatağınızda rahat, yatağınızda emin, yatağınızda güven içinde uyuyabilecek misiniz?. Bize "Şarklı" diyenlere kızıyoruz.. Peki bu ne?.. Garpta bu "Sorumsuzluk" var mı?.