Koyu ve kahredici bir karanlığın içinde; yukarı çıkmaya, ileri geri koşmaya çabalıyoruz
Abone olADNAN BERK OKAN İNTERNETHABER - (ANALİZ)
32. Gün’ü izledim Kanal D’de…
Yüreğim burkuldu, içim acıdı…
Hele Ramiz Paşa ile Mümtazer Hoca’nın düzeysizlikleri; kimleri general, kimleri profesör yaptığımız gerçeğini yüzümüze vurdu “şamar” gibi…
Ramiz paşa çağdışı kalmış, köhnemiş “Ordu = Devlet” zihniyetinde…
Mümtazer Hoca ise “TSK, iç güvenlik için tehlikedir, kendi sivil halkını öldürmek için tezgâhlar kurmaktadır” aymazlığı ve saygısızlığında…
İkisi de çirkin…
İkisi de düzeysiz…
İkisi de akıldan, vicdandan yoksun…
Bunları dinleyen halkımıza ve bunlara yazı yazdıran, ekrana çıkaranlara sesleniyorum…
***
Hey millet!..
Bu kimliksiz, kişiliksiz, sığ kavgaların arasında yarınlarımızın kaçtığını görmüyor musunuz?..
Bir dakika, bir dakika!...
Yanılıyor muyum yoksa?..
Acaba kaçan, yarınlarımız değil de bizler miyiz?..
Geçmişimiz bizi kovalıyor da ondan mı kaçıyoruz?..
Yoksa…
Kaçan hem yarınlarımız, hem de biz miyiz?..
Ve…
Dünden kalan ümitlerimizi de mi alıyoruz yanımıza kaçarken?..
Ve gelecekteki beklentilerimizi...
***
Birbirimizin ayaklarına basarak… sırtına çıkarak… yüzünü gözünü paralayarak kaçıyoruz…
Çünkü bu kaçış; düz yol kaçışı değil…
Çünkü bu kaçış, dağdan ovaya da değil…
Aksine…
Ümit Yaşar’ın şiirindeki kör kuyularda merdivensiz kalmış gibiyiz…
Koyu ve kahredici bir karanlığın içinde; yukarı çıkmaya, ileri – geri koşmaya çabalıyoruz…
Yarınlarımızı yiyip yutan bir yamyam bu karanlıklar…
Peki kim üretiyor bu kör karanlığı?..
Kim atıyor pırıl pırıl güneş altında bizi bu gözün gözü görmediği kör kuyulara?..
Vurdumduymaz siyasetçi yüzünden mi kaçıyor yarınlarımız?..
Kişisel çıkarını her değerden üstün tutan Medya yüzünden mi?..
Kendini “aydın” zanneden kimi geri zekâlı mı kaçırıyor yarınlarımızı yoksa?..
***
Hoop hoopp Sayın Bay 1. Cumhuriyetçi!..
Hiç de senin dediğin gibi “İslâmiyet” değil yarınlarımızı kaçıran…
Olmayan “Şeriat tehlikesi” ise hiç değil…
Ülkenin satıldığı falan da yok…
Ne “on para etmez” bir ülkeymiş ki (benim bizzat, yaşayarak hatırladığım) 55 yıldır satılıyor ama “alıcısı” yok!..
***
Hey sen, Sayın Bay 2. Cumhuriyetçi!..
Sen de yanılıyorsun…
“Açılım olmadı” diye düşmedik biz bu karanlığın içine…
AB’ye tam üyelik müzakerelerine sürekli patinaj çektirmemiz de değil bu karanlığın sebebi…
Yok efendim; Mustafa Kemal’in ne suçu var?..
“Geleceği aydınlatan projektörlerimizi” O mu kırıyor yattığı kabrinden kalkıp da?..
***
Peki kim?...
Kimler kovalıyor bizi?..
Geleceğimiz kimlerden kaçıyor?..
Bizi bu karanlığa kim/ler itti?..
***
Durun bakayım…
Sakın, milletçe içine düştüğümüz bu akılsızlık kovalıyor olmasın bizi?..
Ya da; birbirimizle yaşadığımız bu çatışmalardan beslenenlerimiz?..
Veya “muhafazakârız” diyerek; elde muhafaza edilebilecek değer bırakmayanlar…
Belki de; bu karanlığın müsebbibi; halkımızın Batı’ya karşı duyduğu öfkedir...
Yoksa, yoksa kendinden başka kimseye hayrı olmayan mezhep görünümlü siyasî bölünmeler kovalıyor olmasın bizi…
İslam tarihini karanlığa gömen bir kafa…
***
Amman ha!...
Sakın ola böyle söyledim diye, kafaları örten başörtüsünü suçladığımı düşünmeyin…
Hiç ilgisi yok ama…
Bizi; “Din-iman” ayağına başörtüsünü siyasileştirenlerle; bütün başörtülülere “yobaz, cumhuriyet düşmanı” gözüyle bakan aydınlar, sahte Atatürkçüler ve “cinayet ustası” Milliyetçilerin kovaladıklarından eminim…
Bu karanlığın müsebbibinin de; halkımızı kırmızı görmüş boğaya dönüştüren ve sözde birbirleriyle kavgalı görünüm verenlerin “ortak çıkarları” olduğunu biliyorum…
Biliyorum ki; Rasim İlker Paşa ile Mümtazer Türköne Hoca, “gizli ortaklar”…
Biliyorum ki “kayıkçı kavgası” yapıyorlar…
Biliyorum ki; birinin ideolojisi çökerse, diğerininki de çökecek...
Ama birbirleriyle dalaşırlarsa ikisi de ayakta kalacak…
Yani…
İslam’ın asla kendi modernizmini yaratmasına izin vermeyen gafil paranoyak kökten Laikçiler ile İslam’ın karanlıkta kalmasından menfaati olan din tüccarları aslında kavga etmiyorlar…
Biz onların saç saça baş başa kavga ettiklerini zannediyoruz…
Oysa onlar koklaşıyorlar…
Cilveleşiyorlar…