Londra'da parasız kalınca önce nikah yüzüklerini sonra çay kaşıklarını sattılar. İşte bir yaşam:
Abone olBülent ve Rahşan Ecevit çifti henüz aşklarının o efsunlu ilk yıllarında geleceğe ilişkin düşler kuruyorlardı. Onların düşünde ne zenginlik, ne kariyer, ne de şöhret vardı. Tevazu dolu bir yaşamda, kırlar içindeki bir evde Rahşan Ecevit resim yapacak, Bülent Ecevit de şiir yazacaktı. Ekmeklerini nasıl olsa kazanırlardı. Sanata adanmış bir yaşamda, bir lokma ve bir hırka ile yetineceklerdi.
SİYASET KADERİ OLDU
Biri profesör, diğeri milletvekili çocuğuydu. Cumhuriyet aydınlarının yüzünü Batı'ya dönmüş o elit ikliminde siyaseti küçümsüyor, memurluğu akıllarından bile geçirmiyorlardı. Ancak siyaset bir girdap gibi onları kendine çekti. Bülent Ecevit, Türk siyaset tarihinin en çok konuşulan, en çok tartışılan ve en çok sevilen liderleri arasına ismini yazdırdı.
ONLARINKİ BÜYÜK BİR AŞKTI
Türk siyasetinde hiçbir lider eşine olan aşkını onun kadar iyi dile getirmedi. Hiçbir lider, aile yaşamlarından taşan sevgiyi, siyasi yaşamından önemli görmedi. "Bülent Bey" ve "Rahşan Hanım" arasındaki ilişki diğer liderler ve eşlerinden farklıydı. Rahşan Ecevit sadece siyasi yaşamı boyunca değil, Bülent Ecevit'in yaşamının her aşamasında, her anında ve her projesinde onunla birlikte oldu.
İkisi de hayat boyu akçeli konulardan uzak durdular. Gösterişsiz, sade bir hayattan yana oldular. Ve ikisi de bu tercihlerinin bedelini, her dar günde ciddi sıkıntılar çekerek ödediler. Bu sıkıntıların bir kısmı mektuplara, anılara yansıdı, bir kısmı özel arşivde unutulmuş birkaç belge olarak kaldı.
Londra'da açlık günleri
Sıkıntıları aslında evlenmelerinden hemen sonra başlamıştı. Ecevit nikâh sonrası Londra Basın Ataşeliği'ne tayin oldu. Ayda 30 sterlin alacaktı. O maaşla ikisinin birden geçinmesi olanaksızdı. Rahşan Ecevit o yoksul günleri şöyle hatırlıyordu;
"Yiyecek kıtlığı vardı. Paramız olmadığı için vesikayla alınacakların tümünü alamazdık. Alabildiğimiz kadarıyla idare ederdik. Bülent kirası ucuz olsun diye şehirden uzak bir yerde yaşıyordu. Öğlenleri yemeğe gelemezdi. Ben de öğlen yemezdim. Akşam yemeği beraber yiyelim diye, aldığım yiyecek malzemesinin çok küçük bir kısmını kullanırdım."
Yüzüklerini sattılar
Ecevitler Londra'da resmen açlık yaşıyorlardı. Önce nikâh yüzüklerini, sonra saatlerini sattılar. Rahşan Ecevit, ailesine yolladığı bir fotoğrafta öyle zayıf görünüyordu ki, zafiyet endişesiyle ailesi kızlarını Ankara'ya çağırdı. Bir ay yedirip iyice besleyip geri yolladı.
Londra sonrası Ecevit Ulus gazetesinde çalışmaya başladı. Rahşan Hanım Amerikan Haberler Merkezi'nde çalışıyor, tercümeler yaparak eve katkıda bulunuyordu. 2 odalı evlerinde istedikleri gibi mütevazı bir yaşam kurmuşlardı. Rahşan Ecevit'in ailesinin alt katına yerleştiler. Kayınpeder, damadı Bülent'in kira teklifini reddetmiş, maddi sıkıntıları hafiflemişti. Eve giren para ayda 175 liraydı. Bülent Ecevit daha ilk günden evin akçeli konularını eşine bırakmış, para ile ilişkisini asgariye indirmişti.
'Mutfaktaki kaşıkları sattım'
Rahşan Ecevit bir yandan eşinin verdiği demeçlerin izini sürmekle, onun istediği belgeleri bulmakla, ona çamaşır, yemek taşımakla uğraşıyordu. Bir yandan da geçim sıkıntısı nedeniyle evdeki eşyaları satmaya başlamıştı. O günleri şöyle anlatıyordu:
"Bir şeyler satıyordum, yani evde satılabilecek şeyleri satmaya çalışıyordum. Mesela en son hatırlıyorum çay kaşıkları bulmuştum mutfakta gümüş, en son onları satmıştım 6 tane... Gümüş çay kaşığı götürüp onları vermiştim işte ne verdilerse avucuma onunla geçiniyordum. Bülent'e hasretimden geceleri ağlıyordum."
Ecevit pullarını satışa çıkarıyor
Rahşan Ecevit'in geçinme derdi hapisteki Bülent Ecevit için endişe kaynağıydı. Eşine belli etmeden kadim dostu Mehmet İsvan'a bir mektup yolladı. Yıllardır biriktirdiği pul koleksiyonu satılsa acaba kaç lira ederdi?
Mehmet İsvan'dan 8 Temmuz 1982 tarihinde şu cevap geldi:
"Kardeşim Bülent,
Maalesef, pullar hiç para etmiyor. Türk pulları yaklaşık 4.000, yabancı pullar 10.000 civarında. Bu rakamlardan belki birkaç bin lira fazla alabiliriz, fakat satmaya değecek bir değeri olmadığı anlaşılıyor."
Ecevit: İçime sindiremiyorum
Ecevitler 12 Eylül günlerinde geçim derdine düşmüşlerdi. Birikmiş tasarrufları eriyordu. Kıt kanaat geçindikleri eski dava arkadaşları tarafından biliniyor, ancak hiç kimse parasal bir yardımda bulunmayı teklif etmeye cesaret bile edemiyordu. Bu cesarete sahip olacakların alacakları yanıt belliydi.
İşte bu koşullarda Dünya gazetesinde görev alan partili arkadaşı Orhan Birgit, Ecevit'ten bir yazı istedi. İsmet İnönü'nün ölüm yıldönümüydü. Askeri yönetim, İnönü için Ecevit'ten alınmış bir yazıya itiraz edemezdi. Ecevit yazıyı gazeteye yolladıktan birkaç gün sonra CHP'deki kadim arkadaşından bir mektup aldı. Bu mektuba verilen yanıt, bir siyaset adamının o bıçak sırtı günlerdeki onurlu duruşunu anlatıyordu.
MEKTUPLARDAN...
'O gıdasızlığa hiç kimse dayanamaz Rahşanım'
1982'nin o karanlık günlerinde Ecevitlerin yazışmalarında hüzün vardı:
BÜLENT ECEVİT:
"O yorgunluğa, o uykusuzluğa, o gıdasızlığa, o gerilime kimse dayanamaz Rahşanım. Bunun kimseye yararı da olmaz. Ben cezaevine girmeden önce bana 'Artık koşuşturma' diye çıkıştığını unutma. Kendine de hatırlat. Haydi benim Rahşanım. Toparla kendini. Seni dün gördüğüm hale geleceksen, dünyayı kurtarmak benim işime gelmez. Beceremem de zaten...Sevgilerle"
RAHŞAN:
"Sevgili Bülendim,
Çok güzel şeyler yazmışsın. Seninle dertleşmiş kadar oldum. Zaten sorunum da bu... Beraber olmadığımız için günüm sıkıntılar içinde kalıyor. Sen olmayınca patlayacak gibi oluyorum bazen.. Seni çok seviyorum ve seninle birlikte olmak istiyorum. Ama seni de üzüyorum."
BÜLENT:
"Evren'in Burdur konuşmasının özetini dinledim. Bildiklerini yapmakta çok kararlılar. Nereye baksam, görünürde hiçbir umut yok. Bir aydınlık belirtisi yok. Gelen bayram kartlarından, birkaçındaki mum ışıklarından başka... Sanırım daha çok uğraşmanın bir yararı da yok. İçimizdeki dürtüyü yenebilsek de seninle bundan sonraki yaşamımızı bir adaya dönüştürebilsek. Sevgilerle..."
RAHŞAN:
"Sevgili Bülendim, Benim dürtülerim yok olmadı, ama herhalde hafifledi ki her an bırakabilecek durumda olduğumu hissediyorum. Şu sırada en büyük isteğim, gönlümüzce bir yönetimde 'Adamız'da, her şeyden uzak, yazıyor, çiziyor olmak. Onun için de Allah'ın nereden, ne vereceği belli olmaz. Allah büyüktür diyorum. Seni çok seviyorum. Bekliyorum. Rahşan..."
Gazete alacak para bulamıyordu
Ecevit siyasete girdikten ve CHP Genel Başkanı olduktan sonra özel yaşamlarındaki en önemli değişiklik ilk kez kendilerine ait bir ev için kooperatife girişleri oldu. Or-An sitesinde bir eve girmişler, 2 bin lira taksitle ev sahibi olmuşlardı. Ancak 12 Eylül sonrası yine yalnızlık günleri başladı. Ecevit'in mahkûmiyeti her ikisi için de şok oldu. Uzun bir aradan sonra ilk kez ayrılacaklardı. Daha da kötüsü maddi sıkıntı içine düşmüşlerdi. Ecevit koğuş arkadaşı Şerafettin Elçi'ye "Benim param yok, o nedenle çok gazete alamıyorum" diye dert yanmıştı.