BIST 9.227
DOLAR 34,38
EURO 36,51
ALTIN 2.872,88
HABER /  POLİTİKA

İşte Demirtaş'ın konuşmasının gizli kodları!

BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın, PKK'nın hain saldırısının ardından yaptığı açıklamanın satıraraları gerçek duygularını ele verdi

Abone ol

Terör örgütü PKK'nın saldırısının ardından BDP Genel Başkanı Selahattin Demirtaş terörü kınayan ve saldırı nedeniyle üzüldüğünü belirten bir açıklama yaptı yapmasına ama, Demirtaş'ın açıklamasının "söylem analizi" yapıldığında gerçek hiç de söylediği gibi çıkmadı.

Hürriyet gazetesi yazarı Özgür Bolat, bu konuşmayı analiz etti ve ortaya çarpıcı bir tablo çıktı.

İŞTE O ANALİZ...

Açıklamasında duygudan uzak oldukça resmi bir dil kullanmış. 'Ben' dilini bir kez bile kullanmayarak, acı ve üzüntü duygusunu sahiplenmemiş.

Yazı daha çok güç ve statü dengesi içinde suçlama şeklinde kalem alınmış.

Kendisini durumun dışında gören, durumu sahiplenmeyen, çözüm için sorumluluk almayan ve en önemlisi de ötekileştiren bir düşünce tarzı hakim yazıda.

Ayrıca durumu savaş olarak nitelendiren ve bu yüzden de savaşın zıttı barışa vurgu yapan söylemlerde bulunmuş. En çok savaş ve barış kelimelerini kullanmış. Bu da durumu biraz siyah-beyaz gördüğü anlamına gelebilir.

En önemlisi de hiç şehit kelimesini kullanmamış.

Bu hipotezlerimi, söyleminde göstermeye çalışacağım.

Konuşmasını renklendirdim ve parantez içinde notlar yazdım.

SÖYLEM ANALİZİ

Ülkenin (uzaklaştırma) dört bir yanında ocaklara düşen bu ateş (uzaklaştırma) hepimizin yüreğini yakmış, her birimizi derinden sarsmıştır.

İlk olarak -tır eki ve 'biz' ifadeleri ile Demirtaş oldukça resmi bir dil kullanıyor. Kendi duygusundan bahsetmiyor. Örneğin, 'Yüreğim yandı' demiyor. Durumu kendinden uzaklaştırıyor.

(Tabii şöyle bir durum da var. Parti adına yapılan bir açıklama olduğu için 'biz' dili kullanması normal. Ama böyle bir trajik durumda kendi duygularından en az bir kez bahsedip empati kurduğunu gösterebilirdi.)

'Ülkenin' diyerek ülkeyi kendinden uzaklaştırıyor. Sahiplenme duygusunu azaltıyor. 'Ülkemizin' demiyor.

Aynı şekilde 'bu ateş' diyerek, hain saldırıyı kendinden uzaklaştırıyor. Sanki başka topraklarda olmuş gibi.

Acıların kelimelerle ifade edilemediği anları yaşıyoruz.

Burada da 'ifade edilemediği' diyerek edilgen bir yapı kullanıyor. 'İfade edemiyorum' demiyor. Acı duygusunu sahiplenmiyor.

'Acıların' diyor. Hangi acıların? Yine sahiplenmiyor.

Bu savaşa da, ölümlere de 'artık yeter' diyoruz.

Tüm süreci bir savaş olarak görüyor. Bilinçaltında durumu savaş olarak nitelendirmek, sizce bir insanın davranışlarını nasıl etkiler? O kişiden nasıl tepkiler beklersiniz? Kazanma ve hırs beklersiniz değil mi? İşbirliği bekler misiniz?

BİZ SİZ AYRIMI NETLEŞTİ

Bir de tepkisi kime? Ölümlere sebep olan PKK. Artık yeter deyince kime sesleniyor?

Yaptığımız çağrılara (biz ve siz ayrımı) bugüne kadar olumlu bir yanıt gelmedi. (suçlama)

Çok güçlü bir siz ve biz ayrımı var. Durumu savaş olarak nitelendiren bir bilinçaltı doğal olarak siz ve biz ayrımı yapacaktır. Muhtemelen durumu siyah-beyaz görmenin sonucu.

Dahası çok güçlü bir suçlama var. Suçlama kendi içinde sorumluluk almamayı getirir. Sorumluluğu karşıya yükleme var. Aslında bir türlü kaçış mekanizması. Çözümü karşıdan bekleme var.

Bir parti liderinden barış için daha fazla sorumluluk alması beklenir.

Bugün yaşanan bu acılı tablo bir kez daha göstermektedir ki Türkiye'nin ekmek, su, hava kadar en acil ihtiyacı barıştır ve Türkiye'nin (bizim) barıştan başka hiçbir seçeneği de yoktur.

'Bizim barışa ihtiyacımız' var demiyor. 'Türkiye'nin' diyor. Kendisini yine dışarda tutuyor. Barışı sahiplenme yok. Çözümü kendi dışında görmekte.

Bunun için Türkiye'nin bir an önce bu çatışmalı ortamdan çıkarılması,
ölümlerin durdurulması ve bir barış sürecinin başlatılması herkesin ortak hedefi olmalıdır.

-meli, - malı gibi ifadelerini sorumluluk almadığımız zaman kullanırız. 'Gitmeliyim' dediğimiz zaman bile bu bir isteğin değil, zorunluluğun ya da resmiyetin yansıması oluyor çoğu zaman. Burada resmi dili tekrar görüyoruz. Çözümü dışarda arama çabasını görüyoruz.

Bir de bolca savaş ve barış kelimelerini duyuyoruz. Durumu yine siyah-beyaz algılamanın bir sonucu.

Ayrıca kullanılan sıfatlara baktığımızda, sıfatların önünde çok, oldukça, son derece gibi destekleyici ifadeler yok. Bu da duygu eksikliğinin bir göstergesi. Sadece 'en acil ihtiyacı' ifadesinde 'en' kullanılmış. Bu da bir duygu için kullanılmamış.

DEMİRTAŞ'IN KARNESİ KÖTÜ

Sonuç olarak, Selahattin Demirtaş durumu savaş-barış çercevesinden çıkartıp, biraz sorumluluk alarak, PKK ile Kürt kardeşlerimizin ayrımını çok açık şekilde yaparak, suçlama kültüründen vazgeçerek ve duyguları ile durumu biraz daha sahiplenerek barışa katkıda bulunabilir.

Bir parti liderinden beklenen de budur.

Örneğin, Kürt kardeşlerimizin okula gitmesini engelleyen PKK'ya tepki göstererek durumu savaş-barış çerçevesinden kurtararak işe başlayabilir.