BIST 9.605
DOLAR 34,63
EURO 36,57
ALTIN 2.931,61
HABER /  GÜNCEL

İşte bu fotoğrafın öyküsü

12 Eylül'de yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in ölmeden önceki o son fotoğrafını çeken ismi çok az insan bilir.

Abone ol

12 Eylül'de yaşı büyütülerek idam edilen Erdal Eren'in ölmeden önceki o son fotoğrafı herkesin aklındadır. O fotoğrafı çekenin ise ünlü bir isim olduğunu çok az insan bilir. Takvim gazetesinden Hakan Dilek bu fotoğrafın öyküsünü yazdı. İşte yüreklerde bir acı olarak kalan o fotoğrafı çeken isim ve fotoğrafın öyküsü...

12 Eylül karanlığının hemen ardından gelmişti onun idam haberi. Gencecik bedenini ölüme yatırmışlardı. 17 yaşında bir çocuğun gözlerine bakıyorduk siyah-beyaz bir fotoğrafta. Unutulacak gibi değildi. 17 yaşında olduğuna kim inanır?

Ben büyüklere masallar anlatan bir biliciyi görüyordum yüzünde. Yüzündeki anlama bakarak konuşuyordum geceleri bulutlara karşı. Yaşıtımdı "bir cana kastettiğine!" biliciler onun birini öldürdüğünü; cezasını ölerek ödemesi gerektiğini düşünüyorlardı. Erdal Eren savlanan o ki Erdal Eren bir askeri öldürmüştü. Olay yeri tutanakları Erdal'ın bulunduğu yer öldürülen ere o kadar uzaktı, halbuki sıkılan mermi o kadar yakından atılmıştı ki… Hiçbir biçimde bu ayrıntıyı dikkate almadılar; "Beni ibret olsun diye asacaklar!" diyordu Erdal Eren.

Kendisinden önce iki idam olmuştu. Hakkaniyet duygusu kırılmasın-bozulmasın diye "iki onlardan iki onlardan astık!" demişti 'kıyıcılar!' Solcu Necdet Adalı ve sağcı İbrahim Pehlivan'ın idam fermanını imzalayanlar çok sonra kendilerine sorulan soruları yanıtlarken şöyle diyeceklerdi; "Biz karar verdik ama asılma kararının meclis tarafından bozulacağını düşünüyorduk!"

Kimsenin asılmasını istemem. "Ölüm/bir ipte sallanan ölü/ölümün böylesine razı olmuyor gönlüm!"demişti Nazım Hikmet. İnsan ölümünden medet ummadık hiç. Gerçekten kötü bir görüntü. Bir insanın kararından sonra idam edileceği günü beklemek ve birazdan boynu kırılarak bir ipin ucunda dili dışarıda sallanacağını bilmek. Bilmek de izlemek de kötü. Okumak da yazmak da…

İşte taa o ana o güne çocuk yaşta idam edilen Erdal Eren'in son anlarına döndüm. O fotoğraf şimdi önümde. Bir de ustam Savaş Ay'ın o güne ait anekdotları. Son fotoğrafını hücrenin hemen önünde o çekmişti. Erdal'la son konuşmaları yanında bulunan gazeteci Emin Çölaşan'la birlikte yapmış bu tarihsel fırsatı yakalamışken objektifini 'dip not düşmek üzere' çalıştırmış deklanşör düşürmüştü Erdal Eren'in son anına; "16 saat önce karşımda duran, konuşan, sıkıntısını paylaşan, işlediği söylenen suçla ilgili bilgiler vermeye çalışan kanlı canlı o 'çocuk' mahkumu, devlet eliyle ipin ucunda sallanan bir ölüye döndürdüler…"

Öyle hazin bakıyor ama öyle dik öyle itaatsiz duruyordu ki Erdal. Erdal o anda Savaş Ay'ın objektifine düşüyordu o anda. O anda "o bakışlardaki o gözlerle!" düşüyordu Erdal Eren. Tarihe bir dip not nasıl düşerse.

Erdal Eren'in akrabası Teoman da kendisi için 17'ymiş adlı şarkıyı yazdı ama.. İlk şarkı-ağıt hepsinden farklıydı-başkaydı…

Bir zaman sonra Savaş ustanın elindeki fotoğraf Sezen Aksu'nun eline 'düştü!' Ardından Aysel Gürel'in yazdığı sözlerde. Onno Tunç'un piyanosuna…

Şöyle demişti Onno Tunç; ""Öylesine masum, öylesine ölümden uzak, öylesine genç ki... Hikayesini de okudum. Ama beni esas vuran o 'son bakış' fotoğrafıydı Savaş. Aysel Gürel'e gösterdim o fotoğrafı. Birlikte bir şeyler yazdık. Onno'ya verdik besteledi . Şarkıdan çok ağıta benzedi. Yürekten kopup gelen, saf, duru, sahici..."

Erdal Eren'in işte o fotoğrafının üzerine yazılan "şarkı-ağıt"ın sözleri; "Bir an duruşu gibi/Ömrün gidişi gibi/Veda ederken/Aşk ateşi gibi söner iç çekişler/Amman amman yandım aman/Acı yüzler"