İstanbul, ah İstanbul...
Acaba İstanbul’a sahip olmayı arzulamamış bir toplum veya kişi var mıdır?
“İstanbul acaba tarihinde hiç bu kadar göz önünde olmuş mudur?” diye bir soru sorsam sanırım İstanbul’a en büyük haksızlığı yapmış olurum. Çünkü İstanbul sadece bugün değil daha kuruluş düşüncesinden itibaren dünyanın gündeminde olmuş, dünya ve insanlık tarihini pek çok kereler etkilemiş hatta tarihin gidişatını değiştirmiştir.
Bu girişi önümüzde yenilenecek olan İstanbul seçimleri için yaptım. Zira ülkemizin, şehrimizin bütün gündemi İstanbul seçimleri. Lakin ilginç olan bu durum değil.
Bütün dünya İstanbul seçimlerine yönelik programlar, sosyal medya paylaşımları yapmakta! Yani İstanbul bir kez daha bütün dünyanın gündemine konu olmuş durumda.
İstanbul daha kurulmadan öncede hayallere konu olmuş bir şehir.
“Yeni şehrimi nereye kurayım” diye sorulan soruya “körler ülkesinin karşısına” diye gizemli bir cevap alan Kral Byzas, halkıyla birlikte İstanbul Boğazını geçerek Khalkedon’a yani bugünkü adı ile Kadıköy’e kadar gelir. Burada Sarayburnu’nun mükemmel konumunu fark eder.
Üç tarafı sularla çevrili bu yarımada kusursuz bir doğal korunma alanına sahiptir.
Üstelik su havzası nedeniyle tarıma ve balıkçılığa da uygun olduğu bellidir. Bunun üzerine “Kâhinin bahsettiği körler ülkesi burası olmalı” der.
“Bu kadar iyi bir konum varken buraya şehir kuranlar ancak kör olabilirler” diyerek Sarayburnu’na geçer ve dünyanın en eski kentlerinden birinin temellerini atar.
Bir başka rivayette ise İstanbul, Hz. Süleyman ile ilişkilendirilir.
Ordularıyla Yunanistan’a kadar gelen Hz. Süleyman bir ara Sarayburnu’na da geçer. O zamanlar Hünkâr Bahçesi olarak anılan Sarayburnu’nu çok beğenen Hz. Süleyman, havasına, suyuna ve manzarasına hayran kalınca buraya da büyük bir saray yaptırır ve kıyamete kadar buraların korunması için dua eder.
Daha birçok efsaneye de konu olan İstanbul, inşa edilişinden sonra da önemini muhafaza eder.
Doğu Roma İmparatorluğunun başkenti olan bu muhteşem şehir, dünyanın cazibe merkezi olmaya devam eder.
Hakkında yüzlerce belki de binlerce kitap yazılabilecek olan İstanbul, Ayasofya’nın inşası ile daha farklı anlamlar ifade etmeye başlamıştır insanlık tarihi için.
O, siyasi bir merkez olmasının yanı sıra aynı zamanda dini bir merkezdir de artık. Sanata, romana, şarkı sözlerine, şiirlere ilham vermiş tarih ve kültür kenti İstanbul…
Kitaplara sığmaz İstanbul, ciltler dolusu kaynaklar vardır…
Medeniyetler ve Şehirler kitabında Ahmet Davutoğlu Hoca “Medine vahyin, Kudüs tarihin, İstanbul doğanın nurunu ve ruhunu barındırır…” diye enfes bir fotoğrafla çıkarır karşımıza İstanbul’u.
Medine, Kudüs ve İstanbul denklemleri yapılır tarihin en deruni anlarında.
Acaba İstanbul’a sahip olmayı arzulamamış bir toplum veya kişi var mıdır? Sanırım hayır...
Adeta dünyanın bir kavşak noktası olan bu güzide şehir her daim cazibe merkezi olmayı başarmıştır ki bu günümüzde de bütün hızıyla devam ediyor.
Neyse, biz konuyu daha fazla dağıtmadan tekrar İstanbul’a dönelim.
İstanbul’un zaten en yüksek seviyede olan önemi Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed’in (a.s.m.) “İstanbul bir gün elbet fetholunacaktır. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, onu fetheden asker ne güzel askerdir” Hadis-i Şerif’inden sonra İslam dünyasının da gündemine birinci sıradan girmiş oldu.
Bu Hadis-i Şerif’in müjdesine nail olmak isteyen İslam devletlerinin sultanları defalarca bu güzide şehri fethetmek için seferber oldular.
Öyle ki bu müjdeye ermek isteyen Eba Eyyub el Ensari, seksen yaşında ilerlemiş yaşına rağmen at sırtına kendini bağlatmak suretiyle binlerce kilometre yolu kat ederek İstanbul surlarının önüne kadar geldi ve burada şehadet şerbetini içti.
Ah İstanbul, sen nelere kadirsin...
Daha İstanbul’un başındayız ama maalesef yazımızın sonuna geldik.
Aylardır gecemizi gündüzümüzü işgal eden İstanbul’u da bir makalede anlatabilmek elbette mümkün değil...
Hani derler ya “Bu hamur çok su götürür” bu misillü “İstanbul daha çok yazı yazdırır...”