BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

İslami kesimin aykırı kızı konuştu!

Kimileri ona İslami kesimin aykırı kızı dedi, kimileri ise uzaylı benzetmesi yaptı. Esra Elenö, herşeyi Kübra Kocaoğlu'na anlattı.

Abone ol


H.Kübra KOCAOĞLU
İNTERNETHABER

Aykırılığın sahillerinde gezinen, ayağı toprağa sıkıca basan ama ruhundaki anarşistliği dalgalarla denize bırakmaktan korkmayan bir ses Esra Elönü. Her söyleminde biraz daha fırtınalar kopardı. “Çıldırırım namaz kılarım, çıldırırım Leonard Cohen dinlerim" dediğinde “–Nasıl yani?” sorusunun muhatabı olmadan okları üzerine çekti. İslami kesimin “aykırı kızı” oldu hatta başka bir cenahtan “uzaylı” yakıştırmalarına maruz kaldı. Yazdıklarıyla, söyledikleriyle bu kadar tepki toplayan  yazar Esra Elönü’ye sorulmayanı sormak istedik. “Nasıl yani?” O da içini İNTERNETHABER'e döktü.

Esra Elönü'yü Marmara Fm Genel Yayın Yönetmeni, Haber7 ve Star gazetesi yazarı olarak tanıyoruz. Esasen,” Esra Elönü kimdir?” sorusunun cevabını sorunun öznesinden dinlemek sanırım en doğrusu olur. Bize Esra’nın ağzından Esra Elönü’yü anlatır mısın? dedimizde aldığımız ilk cevap onun üslubunun yansıması oluyor.
"Her yerde söylediğim gibi Esra Elönü, ikizinin tekidir." diyerek anlatmaya başlıyor kendisini...

 HÜLYA AVŞAR'IN HABERTÜRK' TEKİ PROGRAMI İÇİN NE DEDİ?

Bu şov porgramında insanlar “–hadi Feride savun Feride,” dediler. Biz kapalılar, biz örtülüler, neden bütün platformlarda kendimizi savunmak zorundayız? Neden savunma endeksli , angarde olarak bu programlara gidiyoruz. Biz, Don Kişot muyuz yani? Biz, herkese kendimizi anlatmak zorunda değiliz.O insan beni tanımak zorunda zaten.

*********

Orası adeta bir cehalet panayırına dönüştü. Neden ben, orda bir malzeme taşı olayım ki? Programı bitirip, evime dönmeyi bekledim ,yani bu kadar. Ha şimdi “orada cevap veremedin” dediler . Cevap vereyim de soru yoktu ki .


YAPAYLIĞA SAVAŞ AÇAN BİR YAZAR

Dünyanın kendini kaybettiği bir dünya içerisinde bir şeyler yapmaya çalışan, yazan, çizen aslında en önemlisi derdi olan bir insandır. Bu dertte bulunduğumuz dünya içinde çok fazla savrulmuşluğa çok fazla yapaylığa açtığımız bir savaşın kalemimize yansıyan tarafı aslında. Bu çerveve içerisinde kendisini tanımlamaya çalışan bir insandır Esra Elönü. Yazar diyebilir miyiz Esra’ya? Bence diyebiliriz. İyi ya da kötü tartışılır ama bu manada benliğinin dikkatini kalemiyle çekmeye çalışan bir insanım. Bu yüzden kendimi yazar olarak tanımlamak haksızlık olmaz diye düşünüyorum artık bu saatten sonra.

Yazarlıkla birlikte radyoculuk ta yapıyorsun. İkisi arasındaki diyaloğu nasıl sağlıyorsun?

8 yıllık bir radyo serüvenim var. Radyoculuğa da kendisini bulaştırmış, bu senkronizeyi ve ritmi çok seven bir insanım. Çünkü radyonun bizi birbirimize muhatap kılacak bir kutu olduğunu düşünüyorum. Bu da kendi iç sesimizi dinleyebilmek için çok oranlı ve sağlıklı bir platform. Biraz da hani savaş açtığımız yer belki . Savaş derken vurdulu kırdılı değil, kendimizle girdiğimiz bir savaşın asıl güzergahı radyo. Beni çok damıtan, arıtan bir yer oldu. Kalemimin ucundan tutan bir kabin. Ben çok seviyorum. Radyoculuk ve yazarlık şu an ikiside hakikaten iyi gidiyor. Arada tabiki başka alanlara kayabiliyoruz ama beni derleyen toplayan iki alan var. Birisi radyoculuğum diğeri yazarlığım. Keyifli bir alışveriş.

Pergelin ayağının bastığı nokta radyo. Ama bunun yanında 8 sene içerisinde yayıncılık, televizyonculuk gibi bazı alanlara kayışım hobisel belki ama bunu hep ayağımın bir tarafını buraya basarak yapmaya çalıştım. Çünkü kimse kendi bahçesinden çok fazla dışarı çıkmak istemez. Kaldıki başka vadilere dokunmak istese bile bahçenizin var olduğunu bilmek kendinize güven getiren bir şeydir.

Sendeki bu yazma merakı ne zaman ortaya çıktı?

Yazarlık merakım ortaokuldayken başladı. O zamanlar zehir gibi okuyordum. Okuduğunuz zaman şunu söylüyorsunuz “ bir çizgi film okuyorsunuz ve bu çizgi filmi çok gerçek bir dünyada okuyorsunuz”. Çocukken bunu algılamak ta kolay olmuyor. Dünyayla karşılaşmam, dünyaya dokunmam, acıya dokunmam bu dramatizasyon bende çok hızlı gelişti. Çok çocukluğa takılmayan bir insanım ama orda beslendiğim asıl nokta şuydu: Garip bir dünya oluşturuyorsunuz kelimelerle, lego gibi yani diziyorsunuz, bozuyorsunuz ama kimse sizinle ilgilenmiyor ve bu çok daha rahat oluyor. Şimdi baktığınız zaman, burdaki Allah’ın sayesinde olan zirvenizin içinizden, ruhunuzdan çıkardığınız o küçük taşlara bağlı olduğunu hissediyorum. Bu da dediğim gibi çocukluk zamanında başlayan bir şey. 13-14 yaşında masallarla hikayelerle başlayan, 18 yaşında ilk şiirini yazan, ondan sonra Milli Gazete de kültür sanat sayfasında yazan ve bugüne gelen bir serüven. Bu da tabiki beni bazı duraklarda durdurup besleyen ana noktalar oldu.

KIYAFETLERİMLE ALLAH'I KIZDIRMIYORUM

Senin giyiminle kuşamınla örtünme biçiminle farklı, tepki toplayan bir tarzın var. Bu tarzının yazılarına yansıdığını da görüyoruz. Sana yöneltilen bu tepkilerden rahatsız olduğun oluyor mu?

Aslında şunu söyleyeyim, ben yazdığı gibi giyinen bir insanım. Yani bunun neresi abzürt, neresi hoş karşılanmıyor hakikaten çok tanımlayamadım. Biz toplum olarak “sadece budur” denilen şeylere çok takılıyoruz yani dayatılana çok takılıyoruz, aykırı olan şeyleri sevmiyoruz. Fakat burda bana göre sevimsiz hale gelen bir şey var.

Evet, ben tesettür anlayışına uygun olduğumu düşünüyorum. Kişinin buna karara vermesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ben bir kere Allah’ı kızdırmadığımı düşünüyorum kıyafetlerimle. Bu tarz şeylere çok angardeyiz. Hemen gardımızı alıyoruz ve taşlamaya hazır bir şekilde bekliyoruz. Bu hoş değil. Zaten bu tarzı oluştururken bile çocukluğumda da buna karar vermiştim. Ben, örtünün üzerine birkaç aksesuar koymanın, birkaç şekil koymanın nesi zararlı nesi tepki topluyor bunu anlamıyorum. Yani nedir? Bir takım firmaların dayattığı şeyleri giymek istemiyorum, bu çok normaldir. Sonuçta Allah’ın emrettiğini zaten özümsemişim, amenna, bunun üzerine kendimde birşey yapmaya çalışıyorum. İkincisi “herkes böyle giyinmelidir” de demiyorum. Çok yanlış anlaşılan duyduğum şeyler var. “Ben farklıyım” diyormuşum “ben aykırıyım” diyormuşum. Aykırılık çok izafi çok göreceli bir kavram. Nereden tutarsanız ordan başka bir şablon açılır önünüze.



KENDİSİNİ AYKIRI BULUYOR MU?
MUHAFAZAKAR ÇEVRENİN TEPKİLERİNE NE DEDİ?

[PAGE]

EVET, BEN AYKIRIYIM

Peki sen aykırı olduğunu düşünmüyor musun?

Ben aykırıyım. Evet, topluma göre aykırı olduğumu düşünüyorum. Ama aykırı olmak için bir şey yapmıyorum. Bu fıtri bir şey. İçimize konulan mizaç diye bir şey vardır. Siz ne kadar onu bastırırsanız o psikolojik noktada o kadar sizi üzen, sizi içinize kapatan bir hastalığa dönüşür. Yani depresyona girmem için bir sebep aslında yok. Ben böyleyim. 

Şimdi ben demiyorumki burda “ haydi kızlar, haydi arkadaşlar yumruklar havaya,hepimiz aykırı olacağız.” Bunu koloni şeklinde insanların gözüne sokmaya lüzum da yok aslında. Bunun sosyoljik bir yanı varki “– Evet, insanlar farklı olan şeyleri çok kabul edemiyorlar.” Bu sadece örtünmeyle ilgili de değil. Herşeyde böyle. Siz sanıyormusunuzki sadece bu camiada böyle sorunlar yaşanıyor. Hayır, bu farklılık mekanizması bütün camialarda evrensel olarak tepki çeken birşey. Niye? Çünkü alışılmışın dışında bir şey. Birileri 4 derken siz 3 diyorsunuz. Bu kadar sesli birşey, bunu bağırabilirsiniz. Ama bunun ötesinde bu kadar tepkiye, bu kadar taşlamaya lüzum yoktur.


"BANA ÇOK HAKSIZLIK YAPILDIĞINI DÜŞÜNÜYORUM"

Bu tepkileri haketmediğini düşünüyorsun, diyebilir miyiz o zaman?

Burda bana çok haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Özellikle bu camia içerisinde bana bu manada, işte attığım adımdan, durduğum noktaya kadar, görüntü anlamında da çok haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ama şunu söylüyorum: ” Sağlam basmadığım toprak benim değildir.” Ve biliyorumki bu alkış tutan eller iyi de kılıç çeker. Yani dostunuzu, düşmanınızı iyi belirledikten sonra yola çıkmak gerekiyor. Artık benim bu konuda “acaba şu bana şöyle mi der, bu böyle mi der?”şeklinde hiçbir hissiyatım yok. Bunun rahatsızlığını taşımadan yoluma devam ediyorum.

Şöyle yapmak istemiyorum “– bayrağı aldım elime, çıktım!” Böyle bir şey yok. Kendimizi bu kadar kasmamıza da gerek yok. Çok çok vahim bir şekilde göze batan aykırı olduğumu düşünmüyorum. Çünkü Allah’a inandığım noktada onun bana emrettiği şeyi kendimce yaşıyorum. Böylelikle Allah’ı çok seviyorum, bana emredileni farklı bir şekilde yaşıyorum.

KÖTÜ, ARABESK İLAHİLERDE ALLAH'I BULAMIYORUM

Özellikle Ayşe Arman’a verdiğin röportajda “ Çıldırırım namaz kılarım, çıldırırm Cohen çalarım” dedin ve bu cümle adeta gündem oldu. Bunun için çok fazla eleştiri aldın. Burda Esra Elönü, neyi kastediyor?

“Çıldırırım namaz kılarım çıldırırım Cohen dinlerim “ Bu insanların kafasında bir kavram kargaşasına dönüştü. İnsan çıldırır derken orda kastedilen yani o huşuya girerseniz namazınızı kılarsınız. Huşu her anlamda hissiyatın çılgınlığıdır aslında, coşmasıdır. Ondan sonra Kohen’in sesinde de Allah’ı buluyorum diyorum. Bugün bize dayatılan kötü saundlarla yapılan, darbukanın başına yara yara vurulan ilahiler… Diyorum ki “ben burda Allah’ı bulamıyorum.” Bunlar kötü, arabesk, boynu bükük ilahi tarzları, bunları kabul etmiyorum. Benim kabul ettiğim tarz da budur. Ben bunu dinliyorum.Hani, “siz de şunu da dinleyin” de demiyorum. Bu sefer dinlediğiniz şeylerle karşı karşıya geliyorsunuz.Bu sefer burdan bir eleştiri geliyor.



"TEPKİLER UMURUMDA DEĞİL"

Sen sürekli bir eleştiri yağmuru altındasın o zaman…

Hakikaten çok fazla sıkıcı olmaya başladı. Ona cevap ver, buna cevap ver. Bu cevap verme hissiyatı bende de yok aslında. Umurumda da değil. Çünkü ben şöyle bir insan değilimki:” İstiklal caddesinde gezip te ayağımı teneke kutulara vurup ta ondan sonrada -yok aykırı olacam.” Böyle bir şey yok. Bu da çok kasıntı birşey, yapay birşey. Mizacınızda olmayan bir farklılığı da insanların gözüne sokarsanız ozaman dersiniz; “– aaa bu insanlar hakkaten haklı.” Ama böyle bir şey yok ki.

"KENDİ OYUNUMU OYNUYORUM"

Benim içimdeki nehirde, içimde kaynayan nokta da başka bir şey var. Bu başka bir şey , bu Allah’ın istediği bir şey. Bu Allah’ın beni böylece sevdiği nokta diye tanımladığım bir yer. Çok rahatım, huzurluyum, dine aykırı, Allah’a aykırı değilim. İşte o noktada zaten oto kontrol devreye girer. Kimse kusura bakmasın. Ben sırf aykırı olacak diye, Allah’ın değerlerini değersizleştirerek birilerinin sahnesinde, birilerin yalakası olan bir insan değilim. Ben kendi bahçemde kendi oyunumu oynuyorum. Kendi mizansenim var benim, bu da bir sanattır. Bunlarla savaşmak ta heralde bizim bedelimiz diye düşünüyorum.

İÇİNDEN ÇIKTIĞI CAMİANIN "PRİM YAPIYOR" YAKIŞTIRMALARINA NE DEDİ?
"BİZ SÜTTEN ÇIKMA AK KAŞIK MIYIZ?"

[PAGE]

"BİZ SÜTTEN ÇIKMA AK KAŞIK MIYIZ?"

Muhafazakar camianın içinden sorunlara parmak basıyorsun fakat bir yandan da yine bu camiayı kızdırıyorsun. “ İçinden çıktığı camiayı kötülüyerek prim yapmaya çalışıyor, diyenler var.” Nedir bu muhafazakar kesime çatma durumu?

Bir saatten sonra insanları muhafazakar ya da muhafazakar dışı diye, bu şekilde adlandırmamak gerekiyor. Çünkü kadın kadındır, erkek erkektir. Benim çattığım şey; muhafazakar görüntülü olup, her halukarda kendisini çok özgür bırakıp, kendilerinin bile eleştireceği şeyleri çok rahatlıkla yapıp, bunu muhafazakarlık diye yutturmaya çalışmaları aslında. Sonuçta bunun omurgası birdir. Biz hepimiz insanız, hatalarda yapabiliriz. Bizim kendimizi dinleyeceğimiz nokta nedir? Bana göre, o muazzam bahçedir. Benim muazzam bahçem, secdedir. Ben kendimi orda dinlerim.

BİZ PEYGAMBER DEĞİLİZ

Benim parmak bastığım nokta şu : Muhafazakar tanımlaması yapılan insanların içerisinde birazcık sivrilen, birazcık birşeyler söylemeye çalışan insanların – hop kafasına vurmaya çalışıyorlar. Niye bunu yapıyorsunuz? Yani sizin hatalarınız yok mu? Bu hatalardan ben kendimi çok soyutlamıyorum. Çünkü hangi kabın içerisindeyseniz o havadan sizin üzerinize de birşey bulaşıyor. Belki o bana bulaşanı, belki bulaşmış olanları, gördüklerimi eleştiriyorum ben. Neden yani, biz sütten çıkmış ak kaşık mıyız? Ya biz peygamber değiliz, biz bir metropolde yaşıyoruz, devasa bir yer de yaşıyoruz. Böyle bir yerde günahsızlık! Günahın da bir bedeli vardır öyle değil mi? İnsanın günahında da dürüst olması gerekir. “-Ya kardeşim, ben bu günahı işledim” diyebilmesi lazım. İnsanın günahını da üstlenmesi çok onurlu birşeydir. Onurlu bir savaştır aslında. Kim galip kim mağlup? Galibiyetler mağlubiyetler ilerde belli olacak. Ve herkes tekrar kendi kabuğuna çekiliyor. Bırakın, Esra bu çekilmeyi kendince yaşıyor zaten. “Sen bunu yapamazsın se böyle diyemezsin “ Bunu yaparak kimseyi susturamazsınız.


BEN DON KİŞOT MUYUM?

Ben birisinin çekmecesinden gizli birşeyi çıkarmıyorumki. Herkesin bildiği, aşikar şeyleri, aslında söylemeyemediklerini söylemeye çalışıyorum.
Ha, ben Don Kişot muyum? Hayır değilim. Silahşör müyüm? Hayır değilim. Kılıç mı çekiyorum? Yooo. Ya ben normal gözlemlediğim şeyleri , Esra’nın üslubunca, belki alegorik birşekilde anlatmaya çalışıyorum. Anlayan anlar. Anlamayanın anlamaması çok normal bir gidişat, normal bir alışveriş. Bunu bu kadar büyütüp, bu kadar devasa hale getirmenin hiçbir manası yok.

"BİZ NASIL DİN KARDEŞİYİZ?"

Tepkilerin bu kadar büyümesi seni kırıyor mu ya da kızdırıyor mu?

Şu saatten sonra şunu düşünüyorum: “ Biz nasıl din kardeşiyiz ya. Bu mu din kardeşliği? Kılıçları çekmekmidir, kuşanmak mıdır? Önyargılarımızı salt arıtmadan, damıtmadan birilerinin üzerine boca etmek midir?”

Kardeşlik bir kere dinlemektir. İlk önce, ilk muhatabının kendisi olması gerekir. Yargıyı başkalarından değil muhatabından dinlemektir. Din kardeşliği böyle birşeydir. Biz bu kavgayla din kardeşi değiliz. Biz bu şekilde akraba bile olamayız. Hemen zırhlarımızı kuşanalım, taarruza geçelim. Bi durun ya, bi bismillah…

HÜLYA AVŞAR VE NURSELİ İDİZ İÇİN NELER DEDİ?
KARŞI MAHALLEYE GÖZ MÜ KIRPIYOR?

[PAGE]

KARŞI MAHALLEYE GÖZ MÜ KIRPIYOR?

Son zamanlarda medyada ismin daha çok gündeme gelmeye başladı. Röportajlar, Tv programları…Bunun yanında yazılarında da az önce bahsettiğimiz gibi muhafazakar kesime yönelik iğneleyici yazılar yazıyorsun. İnsanlar şunu merak ediyor: “Esra Elönü, karşı tarafa göz mü kırpıyor acaba?”

Bunlara o kadar gülüyorum ki. Katıla katıla gülüp, matbaada kahkaha basacak kadar gülüyorum. Niye biliyor musunuz? Bir insanın böyle bir derdi olsa bunun daha kolay yolları vardır.Aşk yazıları yazarsınız, diyet reçeteleri yazarsınız, insanları birbirine düşürecek yazılar yazarsınız, eleştiri değil hoşa gidecek yazılar yazarsınız. Yani nabza göre marmelat olan yazılar yazarsınız. Benim böyle bir derdim yok ki. Muhafazakarsanız bazı konularda, konjonktürel yazılar yazan bir yazar damgası yiyorsunuz. Ama ben başka birşeyden bahsediyorum.


Ayşe Arman bir sabah arayıp “röportaj yapalım” dedi. Evet, kabul ettim. Çünkü salt bir röportaj bence hiçbir mahsuru yoktu. Ben orda Allah’ı kızdıracak hiçbirşey söylediğimi düşünüyorum. Ayşe Arman da benim çok hoşlandığım bir röportaj çıkarmış. Bu röportajdan sonra onu daha da takdir ettim.

Daha sonra bir şov programı oldu. Bu şov porgramında insanlar “–hadi Feride savun Feride,” dediler. Biz kapalılar biz örtülüler, neden bütün platformlarda kendimizi savunmak zorundayız? Neden savunma endeksli , angarde olarak bu programlara gidiyoruz. Biz, Don Kişot muyuz yani? Biz, herkese kendimizi anlatmak zorunda değiliz. Beraber olduğumuz insanlara niye ben kendimi anlatmak için tekrar bir çaba sarfedeyim. O insan beni tanımak zorunda zaten.

İMAM HATİPLİLER AŞIK OLAMAZ MI?

İmam hatiplerde aşk var mı? İmam hatiplerdekilerde insan değil mi? Aşık olamazlar mı?
Şimdi böyle bir sorunun cevabını vermekte bana ayrı bir saçmalık geliyor. Orda ben, bir zamandan sonra çok soğukkanlı bir şekilde geri çekildim. Çok ta tepki aldım, “yazdığı gibi haykırsaydı” felan dediler. Bağıran, çağıran, polemiğe giren ,polemikle reyting yaptıran… Bunların hepsi benim bileceğim bir iş. Bu programlarında zamanı ve yeri var. Haykıracağımız prgramlarda olacaktır. Fakat orası, o tarz bir program değildi. Orda nasıl alaysı sorular soruluyorsa, benim de alaysı bir şekilde cevap vermemek hakkım, öyle değil mi?

PROGRAM CEHALET PANAYIRINA DÖNÜŞTÜ

Orası adeta bir cehalet panayırına dönüştü. Neden ben, orda bir malzeme taşı olayım ki? Programı bitirip, evime dönmeyi bekledim ,yani bu kadar. Ha şimdi “orada cevap veremedin” dediler . Cevap vereyim de soru yoktu ki . Yani Hülya Avşar, Nurseli İdiz, ben sanatlarına ve duruşlarına asla saygısızlık etmek istemem, herkes dünyada bir şey yapar. Bunun bedelini herkes Allah’a verir. Sonuçta biz birbirimizle yaşayan insanlarız. Bu insanlar Allah’ı bilmiyorlar mı? Bu insanlar örtünmeyi bilmiyorlar mı? Çevrelerinde hiç mi bir kapalı yok bunların? Bilmemeleri imkansız ya. Bu kadar televizyonlar var, bas bas bağıran insanlar var. İmam hatipliler var. İmam hatipli olup, dünyanın ve Türkiye’nin önemli yerlerine gelmiş insanlar var. Bu kadar mı körüz ya? Bu magazinsel dünyanın içerisinde bile hiç mi gözünüze çarpmadı.

BAŞÖRTÜLÜLER TESPİH TE ÇEKER FİLM DE...

[PAGE]

DİN TELLALLIĞI YAPMAK ZORUNDA DEĞİLİM

Ben kimseye bir şey anlatmak zorunda olmadığım gibi kimsenin gözüne kendimi sokmak zorunda da değilim. "Bakın biz şöyle yaşıyoruz" diye anlatmak zorunda değilim. Niye biz bir kabile miyiz, göç müyüz yani, bizim bir kervanımız mı var, yazları yerleşip kışları göçüyor muyuz? Türkiye’nin bize tanıdığı böyle bir hak mı var? Yooo. Türkiye’de biz zaten beraber yaşıyoruz. Burdan kimseye din tellağı yapmak zorunda değilim. Kitap herkese inmiştir. Bugün bütün yemek tarifi kitapları açıldığı gibi Kuran-ı Kerim’de açılıp, bütün ayetler ,odak noktalar bulunabilir. Herkesin sorduğunun cevabı kitapta vadır. Bu başka birşeydir. Bu tarz sorulara verilebilecek cevaplarla asıl medya malzemesi olma süreci ordan sonra başlıyor.

SUSULACAK SORULAR VARDI...

Ben gittim sustum geldim. Susmamın sebebi susulacak sorular vardı
. Biz kendi dünyamızda gayet rahatız. Müziğimizi de dinliyoruz, namazımızı da kılıyoruz,camimize de gidiyoruz,sinemamıza da gidiyoruz. En önemlisi Allah’ı kızdırmamak için yaşayan bir kitle var. Bu kitlenin içerisinde olmak çok güzel bir şey. Bu kitlenin içerisinde bana savaş açanlar yok mu? Var .Onlarda artık benim derdim değil. Çünkü ben, beynimi kanatırcasına atılan bu taşları yiye yiye yürüyorum zaten. Ha napıcaz geri mi döneceğiz yani? Kabuğumuza çekilip, kalemlerimizi mi bıracağız? Hayır.

DİN YAVAŞLATMA EYLEMİMİ YAPALIM

Bu, silah bırakma eylemi değilki kalem bırakma eylemi yapalım. Ya da din yavaşlatma eylemi mi başlatalım?
Bu lokomotif bir şey, bu hızlı da gidecek. Başörtülü insan böyle giyinemez! Niye giyinemesin, niye başörtülü insan kendi trendini, modasını yaratamasın? Zorlu sancılı bir süreçteyim. Burdan inşallah çok fazla yara almadan çıkarım. Benim dünyadaki idealim bu “ -Yürü Esra yürü, Allah’ı kızdırma ve az kirlenerek dünyadan göç.” Dünyada olup ta kirlenmeyen insan ben düşünmüyorum.




TESBİH TE ÇEKERİZ FİLM DE

Peki Esra Elönü’nün hedefleri nedir? İlerde karşımıza neyle çıkacak Esra?

Sinemayla ilgili projelerim var. Bir senaryom var, kısa film. Çok yakın bir zamanda gündeme gelecek. Konusu “Feride.” Bütün kızgınlıklarım, bütün anarşistliğim bu film içerisinde seyredilsin istiyorum. Bence hoş olacak, diye düşünüyorum. İnsanlar mutlaka şunu söyleyeceklerdir. “Oooo, başörtülüler de film çeker mi?” Başörtülüler tesbih te çeker film de çeker. Kitap projelerim var, onlara da şu süreçte yoğunlaştım. Yazın sürecim devam ediyor, Haber 7 ve Star gazetesinde.


DANIŞTAYIN KATSAYI KARARI İÇİN AĞIR KONUŞTU
KATSAYI MÜTEAHHİTLERİN İŞİDİR...

[PAGE]

KATSAYI MÜTEAHHİTLERİN İŞİDİR...

Sen İmam hatipli olduğunu ve bununla gurur duyduğunu her fırsatta dile getiriyorsun. İmam hatiplerle ilgili bu katsayı tartışmalarına ne diyorsun?

Ben bunu bir yazımda da ele aldım. Dedimki : Katsayı müteahhitlerin işidir….Bu süreç çok sancılı bir süreç ve bana öyle geliyorki bu süreç devam edecek. Çünkü insanlar neye düşman olduklarını bile bilmiyorlar. O koca koca insanlar, onların belirlediği yasalar…

Hep birilerinin kavgalarında, hesaplaşmasında biz, böyle bakan, bir gün ışığı bekleyen insanlar olarak kalıyoruz. Ben burda mağdur edebiyatı yapmak istemiyorum. Ama bakıyorsunuz ve görünüyorsunuz ki bir çok arkadaşımız batıya, doğuya gidip okumaya çalışıyorlar. Burda çok ince bir mesaj var aslında şunu söylemek istiyorlar. “Bize kendi ülkemizde bir özgürlük yok. Özgürlük bizim için orda.” Buna beyin göçü demekten başka bir şey söylemek istemiyorum.

Bizi kendi ülkemizden ediyorsunuz. Bir kalıba sokulmaya çalışılarak, ablak bir hale getirilmeye çalışılan insanlar bizleriz. Başımızdaki Akdeniz’in bitki örtüsü felan değil . Allah’ın emri olmasa, kim bize bunu zorla taktırabilir?




İMAM HATİPLİLER ÖLÜ YIKASIN

Bu meslek liselerine yapılmış bir şey değildir, bu imam hatiplere yapılmış birşeydir. “ İmam hatipliler ölü yıkasın , kızları evlerinde otursun, pirinç ayıklasın” der gibi saçma sapan, gizliden gizliye yapılan bir pespotluktan başka birşey değildir. Bana göre çok faşist bir yaklaşımdır. Çünkü fiiliyata dökülmemiş olsa da zihinlerin yumruklandığı, hakkımızın yumruklandığı ve bize her gün ve hergün “adalet var mı?” diye sorgulatmaya doğru götüren bir süreç aslında. Bana göre Türkiye’de adalet yok.

Bu süreçte bu arkadaşlardan her zamanki gibi beklemeleri istenecek. Bir çok arkadaş gene “acaba imam hatiplerden gitsek mi, bizim geleceğimiz ne olacak?” diye kendi içlerinde bu savaşı vermeye çalışacaklar ama ben buna rağmen imam hatiplere ilginin doruk noktasında olmasını istirham ediyorum. Çünkü orda başka bişey var.

YEŞİLÇAM İMAMLARINDAN ÇOK FARKLILAR

Bugün “imam hatiplerde hangi dersler var?” diye soran bir zihniyet var. Biz imam hatiplerde “ babeyli balabula da bamburleyli bapbut” yapmıyoruz. Sizin Yeşilçam’da gösterdiğiniz imam prototipinden çok başka, daha modern, zehir gibi arkadaşlarımız var. Ve ister kabul edin ister etmeyin, yakın bir zamanda bu arkadaşlar, çok çok düşünsel atraksyonlarla bu sahaya sahip olacaklar. Çünkü onlarında hakkı var böyle birşeye. Lütfen böyle ötekileştirip te, bir zenci muamelesi yapmasınlar. Hiçbir şeklide adaletten yoksunluk bu kadar gözümüze sokulamazdı. Ben artık gülüp geçiyorum. Peki bu arkadaşlar ne yapacaklar? Bu arkadaşlar kesinlikle başka bir yol bulup, asla taviz vermeden, bunu ileriye götürmeyi denesinler. Bu insanlar imam hatiplerin kapısına kelepçe vurmaya çalışıyorlar. Bizim Allah’a olan inancımıza, Allah’ın emrettiği gibi yaşamamıza kilit vurabilirler mi? Asla vuramazlar. Çünkü onun anahtarı bizde.

Bu komedya sürecinde büyük yapılaşmanın, büyük gettolaşmanın bize yansıyan tarafı çok daha acı. Bunu üzerime alınmıyorum alınmak ta istemiyorum. Koca koca insanlar bize adalet ve hukuk dersini bu şekilde vermeye çalışmasınlar. Çünkü biz hukukun da ne demek olduğunu biliyoruz. Çünkü hukuku en çok elinden hakkı alınan bilir. Bizim bu hakkımızı elimizden aldığınız sürec, biz hukuk kitaplarını, hukuk serüvenini daha çok boca etmeye, daha çok anlamaya çalışacağız. Ve bana göre bu kararda hukuk yok, hukuk posası var. Vıcık vıcık yaşamaya çalışıyoruz.