12 yıl yüzücü ve sutopçu olarak spor yapan Köksal "Futbol programlarını her pazar kocamla beraber izliyoruz" diyor.
Abone olEbru Köksal 14 milyon taraftarlı Galatasaray’ın "prestijini satmaktan sorumlu" 34 yaşında genç bir marka yöneticisi. 2000 yılından bu yana Galatasaray Sportif A.Ş. Genel Müdürlüğü görevini sürdüren Köksal, çok iyi bir "transfer teklifi" gelse dahi başka bir kulüple çalışmayacak kadar Galatasaraylı. Doğuştan GS’liyim demişsiniz. Nasıl doğuştan GS’li olunuyor? Kendimi bildiğim ilk andan itibaren diyelim. Babam Ural Alçıcı GS genç takımında basketbol oynamış, kaptanlığını yapmış. Onun için evde hep GS lafı dolaşırdı. İstanbul Yüzme İhtisas Kulübü’nde lisanslı yüzücü, sonra da sutopçu olarak 12 yıl spor yaptım. Ama futbolda benim için her zaman GS vardı. Ne kadar fanatiksiniz? GS kukuletaları takıp kar kış demeden maçlara gider misiniz mesela? İstanbul’daki tüm maçlara gidiyorum. Yurtdışı maçlarına da gitmeye çalışıyorum. Başka kulüpten transfer teklifi gelse, kabul etmez misiniz? Camia da rahatsız olur böyle bir şeyden. Yönetici pozisyonunda bir GS’linin Fenerbahçe ya da Beşiktaş’a geçmesi pek kabul görmez. Futbolcular bol bol takım değiştiriyorlar ama... Öyle, futbolculara müsaade var. Ama bizlere, yöneticilere yok. Bir laf vardır, insan işini, eşini, alışkanlıklarını değiştirir ama takım değiştirmek dönekliktir. Dönekliği kimse göze almaz. GS Sportif A.Ş., GS’den daha mı başarılı şu anda? Şampiyonlar Ligi, şimdi Türkiye 1. Ligi... Bir hayal kırıklığı var gibi. GS Sportif A.Ş.’nin başarısını GS Spor Kulübü’nden soyutlamak pek mümkün değil. Çünkü bizim yönettiğimiz markayı marka haline getiren futbol takımının başarıları. Bu marka bir yıllık başarıyla değişmez ama ufak tefek gişe gelirlerini, taraftarların direkt satın aldıkları ürünleri maç sonuçları etkiler. GS, Fatih Terim’in gelişiyle 20 milyon dolar kaybetti denmişti... Bunda çok değişik faktörler rol oynadı. Çok başarılı bir halka arz gerçekleştirdik. Türkiye’de şöyle bir sorun var. Bireysel yatırımcıların tam olarak şirketin içeriğini anlayamaması söz konusu. Biz sadece marka yönetimiyle ilgili fonksiyonları bu şirketin altında topladık. Böylece futbol takımının performansından direkt etkilenmeyecek bir yapı kurduk. Takımın performansı, teknik direktör, futbolcularla ilgili bir etkilenme olmaz. Beşiktaş maçını kaybettik diye hisseler etkilenmez yani. GS’nin prestijini satıyorsunuz yani? Peki taraftar açısından bakarsak GS Sportif A.Ş. ne yapıyor? Forma mı satıyorsunuz? Evet, prestijini, markanın değerini, getirilerini satıyoruz. Yeni projelerle gelir kaynaklarını artırmaya çalışıyoruz. En önemli gelirleri teşkil eden TV yayın gelirleri, tüm mecralardaki reklamların pazarlanması, sponsorluklar, taraftara en çok hitap eden taraftar ürünlerinin, formanın, berenin hazırlanması ve satışı işimiz... "Oğlumu Cim-Bomlu yaptım, sıra kızımda" Kocanız bozuluyor mu futbolla çok ilgili bir kadınla evli olduğu için? Hayır, memnun aslında. Dırdır etmiyorum. İkimiz için de büyük zevk maç izlemek. Pazar ve pazartesi akşamları "Maraton"undan "Bizim Stadyum"una kadar bütün spor programlarını da birlikte izliyoruz. 4 yaşında Alp adında bir oğlum, 2 yaşında Ela adlı bir kızım var. Eşim Beşiktaşlı, oğlum da GS’li. Futbol konusunda evde siz daha baskınsınız yani? Belki görevimin de GS’yle ilgili olması nedeniyle biraz etkili oldum oğlum üzerinde. Eşim borsacı, futbolla ilgili bir mesleği yok. Kızımı da GS’li yapmaya çalışıyorum. Sosyolog Ali Akay, "Futbolun 19. yüzyılın ikinci yarısında iyi aile çocuklarının okuldan sonra şehrin tehlikeli mahallelerinde gezmemeleri için düşünülmüş bir disiplin yöntemi" olduğunu yazmıştı. Siz nasıl görüyorsunuz futbolu? Futbol elbette sadece bir top oyunu değil. Spor bir yaşam tarzıdır, disiplindir, rekabettir. Her yerde yüzüp kayak yapamazsınız. En kolay yapılabilen spor futbol. Bugün dünyada ilgi alanlarına baktığınızda insanların en favori vakit geçirme şeklinin futbol olduğunu görürsünüz. Futbol büyük bir deşarj, ortak payda insanlar için. Bir anlamda kulüpler ve futbolcular halkın önünde örnekler. Ama futbolcuların genel olarak düşük eğitimli kişiler olduklarını görüyoruz. Bu olumlu bir örnek mi? Oğlunuz "Anne ben futbolcu olacağım" dese, "Saçmalama" demez misiniz? Eğitimini devam ettirirse neden olmasın! Bence futbol toplumun şu veya bu kesimine hitap eden bir spor değil. Herkes futbola ilgi duyuyor. Stadyumlar her kesimden geniş kalabalıkların aynı formayı giyip statülerinden sıyrılıp rehabilite oldukları mekanlar gibi görünüyor. Siz de aslında forma değil, statüsüzlük mü satıyorsunuz? Futbolun bir birleştiriciliği var. Bir Fenerbahçe maçı sonrasında Kumkapı’daki bir restorana yemeğe gitmiştik. Yöneticiler, futbolcular, sokaktakiler, GS muhabirleri ile sarmaş dolaş GS marşı söylüyorduk. Alman konuğumuz hayretler içinde kaldı. "Dünyanın hiçbir yerinde futbol kulübünün yöneticisiyle taraftarını sarmaş dolaş şarkı söylerken görmedim" demişti. Tribünlerdeki lüks localar bu eşitliğin dengesini bozmuyor mu? Evet, bozuyor tabii. Bizde henüz lüks loca yok ne yazık ki. İnşallah yeni projemizde olacak. Onu eşitsizlik olarak değil, kurumsal ağırlama imkanı olarak düşünün. Yurtdışında bu locaları şirketler alıyor. Konuklarını maçlara davet ediyorlar. Bu ağırlamadır, reklamdır. Orada fakir ve zengin değil, kişiler ve kurumlar ayrılıyor esasında. Ama şu an Türkiye’deki uygulama öyle değil. Biraz sizi sınava çekiyormuş gibi olacak ama mağazanızda sattığınız ürünlerin fiyatını biliyor musunuz? Kaşkolun, formanın, şapkanın fiyatı nedir örneğin? Kaşkol 15, şapka 15 milyon lira. Çubuklu forma 60 milyon, diğerleri 30 milyon lira. Kadın gömleği 40 milyon lira. Aslanlı şapka ve eldiven? Aslanlı şapka yeni çıktı, bilmiyorum. Eldivenler de bugün geldi, henüz öğrenmedim. "Fedakarlığı kendimden yapmayı tercih ettim" Kendiniz için ne yapıyorsunuz? Bütün boş vaktimi çocuklarımla geçiriyorum. Hafta sonları ağır bir program yapıyoruz. Mutlaka sokaklara dökülüyoruz. Haftada iki gün spor yapıyorum. Eşim ve çocuklarımla seyahat ediyoruz. Misafir geleceğinde yemek yapıyorum. Başarılı kariyeriniz karşılığında hayata ödediğiniz bedel ne? Bedel benim, kendimim. Kendime yeteri kadar vakit ayırıp kendim için bir şeyler yapamıyorum. Her zaman başkalarının istediklerini; işte patronun, evde eşimin ya da çocukların istediği şeyleri yapıyorum. 30’lu yaşlar kariyerinizin en yoğun dönemi, çocuk sahibi olduğunuz yaşlar. Ben fedakarlığı kendimden yapmayı tercih ettim. İleride kendime belki biraz daha vakit ayırabilirim. ELİF KORAP / Milliyet