IŞİD’ın Görevi; Kurulacak Büyük Kürdistan İçin Alan Boşaltmaktır!
Eski Başbakan, yeni Cumhurbaşkanı ya da mevcut haliyle Cumhur-Başbakan Erdoğan bir süre önce öngördüğü fiili durumu şöyle özetliyordu;
“Taraf olmayan bertaraf olur!”
TÜSİAD’a yönelik sarf ettiği bu söylem, aslında planlanan toplumsal kırılmanın, ulusal çözülmenin yanı sıra totaliter yapılanmanın da açık habercisiydi.
Özetle; ya yanımda ya da karşımda olursunuz şeklinde tüm Türkiye’ye meydan okuyordu!
Bir şey daha söylüyordu Erdoğan;
“Türkiye’nin eski Türkiye olmadığını herkes görmeli ve bunu anlamalı. Türkiye sabah erken kalkanların darbe yapacağı bir ülke asla ve asla olmayacaktır.”
Bu söylem, Sovyetler Birliği’ne karşı soğuk savaş döneminin şartlarında güçlenmesine göz yumulan ve hatta teşvik edilen Türk Ordusunun tasfiye edilmekte olduğuna da işaret ediyordu!
Nitekim şimdilerde kumpas itirafı ile ordunun tasfiyesinin sorumluluğu paralel devlet suçlamasıyla kutsal ittifakın uzaktaki ortağına pas edilmiştir.
Zira geri çekilmenin ya da operasyonu sonlandırmanın en az hasarla geçiştirilmesinin güvenilir tek yolu buydu ve bunu yaptılar.
Buradaki amaç; bir yandan ülke içinde tepkilerin hedefi olacak uygulayıcıları koruma altına alırken diğer yandan en az hasarla projeye son noktayı koyabilmek için topu kutsal ittifak içinde olanlardan en uzaktakine atmaktı ve o adres Pensilvanya idi.
Böylece ulusal direncin ateş menzilinin dışında kalınmış olacaktı!
Geçmişte toplumun genel kanaatine mazhar olmuş “Sabah erken kalkanın darbe yaptığı ülke” söylemi “Taraf olmayan bertaraf olur” ifadesiyle yeni bir anlam kazanmıştı.
Muhtıralar, istifaya zorlamalar ve dayatmaları ayrı değerlendirecek olursak, 27 Mayıs 1960 ve tamamen emir komuta zinciri içinde gerçekleştirilen 12 Eylül 1980 askeri darbesinin Erdoğan ile tekâmül ettiği sonucuna varmak zor olmasa gerek.
İzlenen gayri milli dış politikaların asıl yıkıcı sonuçlarını henüz görmüş değiliz. Şimdilik sadece BOP’un öngördüğü İsrail güdümüne verilecek Büyük Kürdistan Devleti için alan boşaltma ya da yaratma gayretlerini görüyoruz. Bunu büyük oranda Türkiye tarafından finanse edilen silahlandırılan İŞID aracılığıyla yapılmakta olduğu da çok açık.
Görünen o ki IŞİD bir süre daha gündemimizi meşgul edecek.
Ne zamana kadar?
Suriye ve Irak’ta Türkmenlerden ve Ezidi (Yezidi) Kürtlerden arındırılmış bir bölge yaratılıncaya kadar sürecek ve böylece IŞİD’ın misyonu tamamlanıp gündemden düşürülecektir.
Bölgemizde yaşanan her olumsuzluğun altında ABD’yi aramak kimine göre ABD’yi olduğundan fazla büyütmekten başka işe yaramaz.
Elbette bunun doğruluk payı vardır lakin ABD’nin operasyon yapacağı bölgede operasyonun finansmanını yine o bölgenin insanlarının sırtına yüklemesi sıradan bir ülkenin başarabileceği şey midir?
İşte ABD bunu başarabilmektedir.
IŞİD bunun en somut kanıtı değil midir?
Ülkemizin bölünmesiyle sonuçlanacak bir projenin tatbiki için halkımızın vergilerinden IŞİD benzeri terör gruplarına aktarılan kaynak başka nasıl izah edilebilir?
Akıllara durgunluk veren bu süreci dünyaya istikamet belirleyen hakîm güçlerin kontrolündeki siyasal tarih nasıl yazacak bilinmez ama Türk Tarihine kara harflerle yazılacağı daha şimdiden belli.
Milyonlarca Müslüman’ın katledildiği kör dövüşünün halâ Müslümanların iç çatışması olarak lanse edildiği dünyada bu savaşın aslında Müslümanlara karşı başlatılmış bir Haçlı Seferi olduğunu unutmayınız.
Bu savaşı başlatıp sevk ve idare edenler Hıristiyanlar olmasına rağmen, ölen ve öldürenler çoğunlukla Müslümanlardır.
Topyekûn Müslüman coğrafyası her türlü insanlık dışı vahşetin yaşandığı bir savaş arenasına dönüştürülmüştür.
Müslüman toplumlarda insana has, insan hasletine matuf konuların aksine insanı insani değerlerden uzaklaştıran konular tartışılmakta. Bir anlamda insanlar kendi evrensel değerleriyle çatıştırılmaktadır.
Dikkat edilirse, artık hiçbir Müslüman toplumda bilim, sanat gibi evrensel değerler tartışılmıyor. Tartışılan tek konu; cennet hayallerinin tozpembe sanallığı içinde dünyanın nasıl cehenneme çevrilebileceğinin yol ve yöntemleri oluyor!
Hem de uygulamalı olarak…
Tweet : @tmrduran1