Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, 2009 yılında meydana gelen iş kazaları ile ilgili o korkunç rakamı açıkladı!
Abone olÇalışma ve Sosal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, bakanlığının İş Sağlığı ve Güvenliği Genel Müdürlüğünce düzenlenen 25. İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası programının açılış töreninde konuştu.
2009 yılında Türkiye'de yaşanan iş kazaları ile ilgili bazı rakamlar veren Bakan Dinçer bir günde 3 işçinin iş kazsında öldüğünü açıkladı.
Bakan Dinçer, Türkiye'de 2009 yılında 1 milyon 216 bin 308 işletmenin kayıtlı olduğunu, o işletmelerde 64 bin 316 kaza ve 429 meslek hastalığının kayıtlara girdiğini bildiren Dinçer, bu kazalar sonucunda bin 171 kişinin hayatını kaybettiğini, bin 885 kişinin de sürekli iş göremez hale geldiğini hatırlattı.
Türkiye'nin kaza, meslek hastalıkları ve ölümlerle birlikte 1 milyon 589 bin 116 iş günü kaybına uğradığını belirten Dinçer, ''Ulusal düzeyde 4 milyar lira kaybımız oldu. 200 milyon liralık yatırım yapsak, kendi hayatımızı ve sağlığımızı önemseseydik, tüm bunları yaşamamış olacaktık. Bir günde 176 iş kazası, üç ölüm ve beş iş göremezlik yaşanmayacaktı'' diye konuştu.
Dinçer, iş kazalarının yüzde 83'ünün KOBİ'lerde gerçekleştiğini, ancak Türkiye'deki mevzuata göre, iş güvenliği ile ilgili önlemleri alma zorunluluğunun 50 ve daha fazla işçi çalıştıran işletmeler için geçerli olduğunu anlattı. Dinçer, dünyada en fazla iş kazalarının Türkiye'de olduğu kanısının yanlış olduğunu, Türkiye'nin bu konuda iyi konumda olduğunun bile söylenebileceğini, ancak kaza başına ölüm oranının yüksek oranda olduğunu kaydetti.
''YÖNETİM MODELİ YETERSİZ''
İş sağlığı ve güvenliği konusunda yaşanan sorunların nedenleri arasında her şeyden önce zihniyet meselesinin geldiğini dile getiren Dinçer, şunları söyledi:
''Her şeyden önce, işverenlerin iş kazalarını maliyet unsuru olarak görmemeleri gerekir. Alacakları tedbirleri maliyet ve karlılığı azaltan bir faktör olarak görürlerse yanılırız. İş kazasının ortaya çıkardığı kayıp ve riskler, işletmeler için daha fazla maliyet ortaya koyuyor. Daha da önemlisi, insan hayatının maliyetinin sorumluluğunu kim taşıyabilir? Aslında en büyük bedeli kazayı yapan işçi ödemektedir. Kendisi hayatını kaybediyor, meslek hastalığına yakalanıyor veya malul hale düşüyor. İşçilerimiz, sağlığınızı ve hayatınızı her şeyden daha fazla önemseyiniz. Meslek odaları da, bu sorunun çözümü için kendilerini adamazlarsa, hükümetin çabaları çok yetersiz kalacaktır.
Bugünkü yapı içinde, meslek odalarımız ve sendikalarımız, ağırlıklı şekilde, herhangi bir kaza olduğunda, herkesin çok duyarlı olduğu vakitte suçlu arayışına çıkıyorlar. Kaza olduğu anda suçlu aramaktan daha kötü bir yöntem olabilir mi? Her şeyden önce kaza çıkmadan tedbir almalı ve kazayı önlemeliyiz. Bunun için bütünlük içinde çaba ortaya koymalıyız.''
Bu sorunların çözümü için yönetim modelinin yetersiz olduğunu, toplumsal düzeyde çözüm modeli oluşturulması gerektiğini ifade eden Bakan Dinçer, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının, iş kazalarının önlenmesinde bütün önlemleri alması gereken kurum olarak görüldüğünü, diğer aktörlerin, her şeyi devletten beklediğini vurguladı.
Bu konuda yeni bir örgütlenmenin ortaya konulması gerektiğine dikkati çeken Dinçer, ''Biz, hükümet ve devlet olarak bu işin liderliğinden vazgeçmeliyiz. Zemini hazırlamalı ve herkesi kendi sorumluluğu ile baş başa bırakmalıyız'' dedi.
''DENETLEME, SADECE CAYDIRICI OLMALI''
Türkiye'nin, geçmişi denetleyen bir zihni yapıya sahip olduğunu dile getiren Dinçer, şöyle konuştu:
''Tüm dünya tehditleri görüp erken uyarı sistemleriyle önlemeye çalışırken, biz halen geçmişteki sorunları denetlemeye çalışmamızın anlamı yok. İş güvenliği ve sosyal müfettişlerimizin yaptığı denetimlerin büyük kısmı, kaza olduktan sonra teftiş etme fikri üzerine kurulmuş durumda. Tüm çabamızı kazayı önlemeye ayırsaydık, bunları incelememiz gerekmeyecekti. Bin kişiyle 1 milyon 316 bin işyerini denetleyebilir misiniz? Bu rakamı, 10 bine, 100 bine çıkarsak iş yerlerini tek tek denetleyerek sorunu çözebilir miydik? Denetimin, sadece caydırıcı rolü olmalı. Meseleyi denetimle çözemeyiz.
Bilgi yetersizliği ve eksikliği de, sorunları doğru analiz etmemizi engelliyor. Dünya ile mukayese etmek de Türkiye'yi doğru yere oturtmaz. Diğer taraftan sorunu bütüncül olarak kavrayamıyoruz. Ulusal düzeyde master strateji oluşturmamız lazım. Ancak o zaman doğru teşvik koyup, sorunları önlemeye başlayacağız.''
''İŞKUR YENİDEN YAPILANDIRILIYOR''
Özellikle son iki yıldır bu konulardaki eksiklikleri gidermek amacıyla kapsamlı bir strateji ortaya koymak için çalıştıklarını anlatan Dinçer, bütün kurumları da yeniden yapılandırdıklarını bildirdi.
İŞKUR'u mevcut haliyle daha etkin ve daha verimli hale getirmek için çalışma yaptıklarını, ancak bunun yeterli olmadığını düşünerek kurumun bütünüyle çalışma yöntemini değiştirdiklerini kaydeden Dinçer, şunları söyledi:
''İŞKUR'un bütünüyle çalışma yöntemini değiştiriyoruz. Daha çok bireysel hizmet veren ve kişisel danışmanlığı öngörecek bir yapıya dönüştüreceğiz. Alacağımız yeni elemanlarla doğrudan doğruya işletmelerle ve işsizlerle tek tek ilgilenen iş ve meslek danışmanlığı sistemini uygulamaya geçecek bir yapı için hazırlıklarımızı tamamladık. Seçimden sonra uygulamaya koyacağız.
Diğer yandan bakanlığımız, tüm işlemlerini bilişim ortamında yapabilecek hale gelen tek bakanlık unvanına sahip. Yine, ıslak imza ile evraklarını imzalamayan tek bakanlığız. Daha önce 165 günde verdiğimiz işletme belgesini, şimdi bir günde veriyoruz. Artık, işletme belgesini de kaldırmak istiyorum. Bu belgenin iş sağlığı ve güvenliği konusunda bizi rehavete iten önemli bir kağıt parçası olduğu kanaatindeyim. Kimse, işletme belgesi aldığının rahatlığı ile rehavete düşmeyecek. İş güvenliği konusunda her an tetikte olacak.''
Türkiye'de iş sağlığı ve güvenliği sektörünün olmadığını, bu alanda sektör oluşturmaya çalıştıklarını ifade eden Dinçer, bu mantıkla yeni kanun taslağı hazırladıklarını, seçimden sonra bu alanlarda köklü değişiklikler yapacaklarını sözlerine ekledi.