İş adamı Ali Osman Akat beraat etti yazılı açıklama yaptı
İş insanı Ali Osman Akat, eski çalışanı Tevfik Akan Atak'ın 2021 yasa dışı faaliyetleri nedeniyle ismi bu olayla ilişkilendirildi. Hakkında dava açılan Akat, suçla ilgisinin olmadığı gerekçesiyle beraat etti. Bu süreçte yaşanan medya manipülasyonlarına isyan eden Akat, "Bu yanlış algı, iş hayatımda ve sosyal çevremde beni büyük zorluklarla karşı karşıya bıraktı" dedi.
Eski çalışanın kanun dışı faaliyetleri nedeniyle zor durumda kalan Akat, yıllar sonra mahkemede beraat etti.
Soyadı birçok belgede Ali Tevfik Akan Atak'ın soyadı olarak yazıldı bu hatalar Ali Osman Akat ile karıştırıldı medya bu soyadı karışıklığını fırsat bilerek Ali Osman Akat ile ilişkilendirdi.
İş insanı Ali Osman Akat, yaşadığı adaletsizlik ve yargı süreciyle ilgili "Gerçekler ve Hukuki Zafer" başlıklı yazılı açıklama ile başından geçenleri ayrıntılı bir şekilde anlattı. İşte o açıklama:
"Ben, Ali Osman Akat, Türkiye’nin önde gelen kozmetik markalarından Lactone Cosmetics’in kurucusu ve CEO’su olarak ülkemizin ekonomisine ve ihracatına büyük katkılar sağlayan bir iş insanıyım. 300’den fazla çalışanımla yıllar boyunca başarılı projelere imza atarak, hem ulusal hem de uluslararası pazarda önemli yer edindim. Ancak, 2021 yılında, tamamen habersiz olduğum bir suçun içine çekilerek büyük bir adaletsizlikle karşı karşıya kaldım. Eski çalışanım Tevfik Akan ATAK’ın yasa dışı faaliyetleri sonucu ismim bu olayla ilişkilendirildi. Ancak, masumiyetim her aşamada kanıtlandı ve beraat ettim. Bu beraat, yalnızca “delil yetersizliğine’’ dayanmamaktadır aynı zamanda suçla hiçbir ilgim olmadığının kesin ispatıdır.
Tevfik Akan ATAK’ın Gizli Yapısı ve Yasa Dışı Faaliyetleri
Tevfik Akan AKAT, benim yanımda sigortalı bir çalışan olarak uzun yıllar çalışırken, gizlice kurduğu paralel bir ticaret yapısı üzerinden yasa dışı işler yürütüyordu. Maslak 1453’teki ofisinde, benim bilgilerim dışında, hem müşterilerimle hem de iş bağlantılarımla ilişkiler kurarak ticari faaliyetlerini sürdürdü. Tevfik, eski müşterilerimi kullanarak, gizli bir şekilde Kolombiya’dan yasadışı bir kargo getirdi. Almanya gümrük yetkilileri tarafından bu kargo tespit edildi ve kontrollü bir operasyonla Türkiye’ye kadar takip edildi. Bu suçla hiçbir ilgim yoktu, ancak Tevfik’in benim iş yerimde çalışmaya devam etmesi ve şirket hattımı kullanması sebebiyle, adım bu olaya karıştırıldı. Olayın tamamen benim dışımda gerçekleştiği, hem teknik hem de fiziki takiplerle ve delillerle ispatlanmış olmasına rağmen, belgelerdeki hatalar ve medya manipülasyonuyla olayın daha karmaşık hale gelmesine yol açtı.
Soyadı Hatası ve Medya Manipülasyonu
Soruşturma sürecinde, Tevfik Akan ATAK’ın soyadı, iddianame ve fezlekelerde 20’den fazla kez benim soyadım olan “AKAT” olarak yazıldı. Bu hatalar zinciri, medya tarafından kullanılarak ismim olayla ilişkilendirilmeye çalışıldı. Medya, bu soyadı karışıklığını ve çarpıtmaları kullanarak, benim adımı defalarca bu suçla ilişkilendiren haberler yaptı. Tevfik Akan ATAK tarafından işlenen suçlar, soyadı karışıklığı yüzünden benimle ilişkilendirildi. Özellikle “Ali Osman AKAT kargo yanlışlıkla bana geldi dedi” ifadesi medyada defalarca tekrarlandı ve sanki ben böyle bir savunma yapmışım gibi yansıtıldı. Oysa bu ifade, asıl suçlu olan Tevfik Akan ATAK tarafından kendi savunmasında kullanılmıştı.
Bu durum, medya tarafından kasıtlı olarak çarpıtıldı ve kamuoyunda benimle ilgili yanlış bir algı oluşturuldu. Sosyal medyada, Google aramalarında ve televizyonlarda, bu yanlış ifade sıkça yer aldı ve ben, suçsuz olmama rağmen büyük bir karalama kampanyasına maruz kaldım.
CHP Yetkilileri ve Siyasi Manipülasyonlar
Bu süreçte, siyasi manipülasyonlar da devreye girdi. Özellikle CHP milletvekilleri Ali Mahir BAŞARIR ve Özgür ÖZEL, meclis kürsüsünde ve basın toplantılarında ismimi defalarca dile getirerek beni haksız şekilde hedef aldılar. Hem basın hem de televizyon programlarında, ismim sanki suçla ilişkiliymiş gibi anıldı. Özellikle CHP’nin internet reklamlarında fotoğrafım kullanılarak, çocuklara zarar veren bir figür gibi gösterildim. Seçim kampanyası sırasında “Çocuklarımızın üzerinden elini çek” gibi manipülatif sloganlarla, ismimi karalayan içerikler üretildi ve kamuoyuna sunuldu.
TBMM’de bazı milletvekilleri tarafından pankartlarla ismim protesto edildi ve benimle hiçbir ilgisi olmayan bir suç siyasi arenada kullanılarak itibarımı zedeledi. Bu süreçte, adımın haksız yere siyasi amaçlarla kullanılmasının verdiği zararlar, hem iş dünyasında hem de sosyal çevremde büyük bir yara açtı.
Fabrika Afişi ve Yerli Milli Algısı
Çorlu’daki fabrikamda yer alan “Yerli ve Milli” afişi, milliyetçi duruşumu ve yerli üretime olan katkılarımı simgelemekteydi. Bu afiş, olaylardan yıllar önce asılmıştı. Ancak medya, bu afişi sanki olaylardan sonra asılmış gibi göstererek, kamuoyunda yanlış bir algı yaratmaya çalıştı. Bu manipülasyon, milliyetçi duruşumu dahi karalamaya yönelik bir çaba olarak kullanıldı. Afiş, aslında ülkemizin milli üretimine olan katkılarımı simgelemek amacıyla oradaydı, ancak bu detay basın tarafından göz ardı edilerek olaylarla ilişkilendirildi.
Hapishanedeki Sağlık Sorunları ve Yaşadığım Zorluklar
136 gün boyunca tutuklu kaldığım süreç, hem fiziksel hem de psikolojik olarak çok zor geçti. Uyku apnesi gibi hayati tehlike arz eden bir rahatsızlığım vardı ve bu durum hapishane koşullarında daha da kötüleşti. Uyku apnesi, geceleri nefes almayı durduran ve ölüm riski taşıyan bir hastalık olduğu için, cezaevi şartları altında bu hastalıkla yaşamak son derece zordu. Gerekli tıbbi yardımlara erişmek konusunda büyük sıkıntılar yaşadım. Bu sağlık sorunlarıma ek olarak, cezaevindeki sosyal ve psikolojik baskılar da beni derinden etkiledi. Her ne kadar fiziksel olarak zor durumda olsam da, adaletin yerini bulacağına olan inancımla bu süreci sabırla atlatmaya çalıştım.
Hukuki Süreç ve Beraat Kararım
Yargı süreci boyunca, MASAK ve Jandarma Kriminal Raporları, benim bu olayla hiçbir ilgim olmadığını açıkça ortaya koydu. Telefon kayıtlarım, dijital materyallerim ve banka hesaplarım defalarca incelendi, ancak hiçbir suç unsuruna rastlanmadı. Tevfik Akan ATAK’ın, benimle hiçbir ilgisi olmayan bir telefon hattını kullanarak yürüttüğü faaliyetler ve iş yerimde diğer çalışanların da kullandığı hatlardan birini suistimal etmesi nedeniyle, bu olayda adım geçmesine rağmen, benim suçsuz olduğum her seferinde kanıtlandı.
Savcılık üç kez tutuklanmamı talep etti, ancak her defasında suçsuz olduğumun ispatı yapıldı. İlk iki duruşmada serbest bırakıldım, ancak üçüncü duruşmada tutuklanarak 136 gün boyunca haksız yere cezaevinde kaldım. Sonunda, yargı sürecinin detaylı şekilde incelenmesi ve delillerin değerlendirilmesi sonucunda beraat ettim. Mahkeme, sadece delil yetersizliği değil, suç unsuru bulunmadığı ve suçla hiçbir ilgim olmadığı gerekçesiyle beraat kararı verdi. Bu karar, İstinaf Mahkemesi tarafından da onaylanarak kesinleşti.
Tazminat Kararı ve Hukuki Zaferim
Beraat kararımın ardından, hukuki olarak 150.000 TL manevi tazminat kazandım. Bu tazminat, suçsuz olduğumun kesin ispatı ve hukuki zaferimin bir göstergesidir. Türk Ceza Kanunu gereğince, suçla ilişkisi bulunmayan kişiler, beraat ettikleri takdirde tazminat davası açma hakkına sahiptir. Ben de bu hakkımı kullanarak tazminat davası açtım ve hiçbir mahkeme harcı ödemeden bu davayı kazandım. Bu karar, beraatimin ve masumiyetimin sadece bir delil yetersizliği değil, suçla hiçbir ilişkim olmadığının hukuki tescili anlamına geliyor.
Medyanın Devam Eden Algı Yönetimi ve Bilgi Kirliliği
Tüm bu gerçekler ortaya çıkmasına ve hukuki zaferime rağmen, medya manipülasyonu ve sosyal medya platformlarındaki bilgi kirliliği hâlâ devam ediyor. Google aramaları, Twitter (X) gibi platformlarda hâlâ hakkımda yanlış bilgiler dolaşıyor. Medya, beraat ve tazminat kararıma rağmen, .x.medya, beraat ve tazminat kararıma rağmen eski suçlamaları gündeme getirip yanlış bilgi yaymaya devam ediyor. Bu durum, toplumda ve iş dünyasında benimle ilgili yanlış algının sürmesine neden oluyor. Hakkımda sürekli olarak yanıltıcı haberlerin dolaşması, iş dünyasındaki itibarımı da olumsuz etkiledi. Özellikle ‘’Google’’ aramalarında ve sosyal medya platformlarında, beraat ettiğime ve masum olduğuma dair bilgi yerine, eski çarpıtılmış suçlamalar ön planda tutuluyor. Bu manipülatif algı yönetimi sadece medya ile sınırlı kalmadı. Eximbank gibi ülkemizin en itibarlı devlet kurumları dahi, bu yanlış algının etkisi altında kaldı. Eximbank, ihracatçıları desteklemek amacıyla kurulmuş stratejik bir bankadır. Benim gibi ihracatla ülkeye katma değer sağlayan bir iş insanına destek vermesi beklenirken, maalesef halen bana kredi ve destek sağlamakta isteksiz davranıyor. Bu da, L’actone Cosmetics markasını ve şirketlerimi finansal yapısına büyük zarar verdi.
Gümrüklerde Devam Eden Zorluklar ve Suçlu Muamelesi
Yaşanan tüm bu süreçlerin ardından, beraat etmiş ve suçsuz olduğum ispatlanmış olmama rağmen, ticari faaliyetlerimde de hala büyük engellerle karşılaşıyorum. Gümrüklerde şirketlerim tarafından yapılan ihracatlar, hala uyuşturucu aramalarıyla detaylı şekilde inceleniyor ve şirketim suçlu gibi muamele görüyor. Ticaret Bakanlığı’na bağlı gümrük birimlerinde, diğer şirketlerden farklı olarak her türlü kontrolün detaylı yapılması, adeta suçluymuşum gibi bir yaklaşım sergilenmesi, hem benim hem de şirketimin itibarına ciddi zarar veriyor.
Bu denetimler, ticaret hacmimi de olumsuz etkiliyor. İhracat işlemlerinin gecikmesi, müşteri memnuniyeti üzerinde olumsuz bir etki yaratıyor ve bu da şirketimin faaliyetlerini sekteye uğratıyor. Üstelik, bu yanlış algı nedeniyle yurtdışındaki ticari partnerlerimizle olan ilişkilerde dahi sıkıntılar yaşamaya devam ediyorum. Tüm hukuki sürecin tamamlanmasına ve masumiyetimin kanıtlanmasına rağmen, iş dünyasında bir türlü temizlenemeyen bu algı sorunu kariyerim ve şirketimin geleceği açısından ciddi bir tehdit oluşturuyor.
Yaşadığım Sürecin Devam Eden Etkileri
Bu süreç, sadece iş dünyasındaki varlığımı değil, aynı zamanda kişisel hayatımı da derinden etkiledi. 136 gün boyunca tutuklu kaldığım süre boyunca ailem, özellikle de çocuklarım, büyük bir psikolojik baskıya maruz kaldı. Medyanın yarattığı manipülatif algı, ailemin sosyal hayatını ve çocuklarımın okul yaşamını bile etkiledi. Oğlum Halil Eymen, okulda zorbalığa maruz kaldı ve sosyal çevremizde dışlanmaya başladık. Bütün bu süreç hayatımı derinden etkisi altına aldı.
Ayrıca, iş dünyasındaki ortaklarım ve çalışanlarım da medyanın yarattığı bu algıdan olumsuz etkilendi. L’actone Cosmetics’teki çalışanlarım, şirketin itibarına zarar geldiği düşüncesiyle endişeye kapıldılar.
Birçok ticari anlaşma iptal edildi, banka kredileri durduruldu ve ticari ortaklıklarımız askıya alındı. Yurt dışındaki iş ortaklarımız, medyanın oluşturduğu bu yanlış algıdan etkilenerek ticari ilişkilerimizi gözden geçirdiler ve şirketim büyük bir finansal zarara uğradı.
Sonuç: Yaşadığım Adaletsizlik ve Hukuki Mücadelemin Sonuçları
Beraatime rağmen çeşitli manipülasyonlarla hayatımın her noktasından sıkıntı ve stres altında kaldım. Hem medya hem de yargı tarafından yapılan hatalar ve siyasi manipülasyonlar, masumiyetimin defalarca ispatlanmış olmasına rağmen, üzerimde ağır bir yük oluşturdu. Her ne kadar beraat ettiğim halde medya ve kamuoyunda tarafıma yapılan bu karalama algıyı silmek için mücadele ediyorum.
Tüm bu zorluklara rağmen, adaletin tecelli etmesi ve hukuki zaferimin tescillenmesi benim için büyük bir teselli oldu. 150.000 TL manevi tazminat kazanmam sadece maddi bir kazanım değildir. Bu tazminat, yaşadığım karalama ve büyük adaletsizliğe karşı verilen hukuki mücadelemin bir sonucudur.
Kazandığım tazminat davası sebebiyle haklı olduğum gözler önünde olmasına rağmen İş dünyasında hala engellerle karşılaşıyorum ülkeye sağlamaya çalıştığım iş faaliyetlerimde sürekli önüm kesilerek karşıma engel olarak çıkmaktadır. Bu süreç, sadece benim için değil, adalete güven duyan herkes için bir ibret niteliğinde olmalı.
Geleceğe Yönelik Planlarım
Tüm bu yaşananlara rağmen, L’actone Cosmetics’i ve diğer ticari işlerimi güçlendirmek için mücadeleye veriyorum. İhracat alanındaki başarılarımı artırmak, markamın itibarını yeniden tesis etmek ve iş dünyasındaki yerimi güçlendirmek için yeni stratejiler geliştiriyorum. Aynı zamanda bu süreçten çıkardığım derslerle, adaletin doğru tecelli etmesi için mücadele eden diğer mağdurlara destek olmayı, sosyal sorumluluk projeleri ile toplumumuza katkıda bulunmayı planlıyorum.
Bu zorlu süreçte beni destekleyen aileme, avukatlarıma ve bana inanan herkese teşekkür ediyorum. Bu mücadelede yalnız olmadığımı biliyorum ve haklılığımın bir gün tüm toplum tarafından tam olarak anlaşılacağına olan inancımı hiçbir zaman kaybetmedim.
Adaletin gecikmesi, adaletsizliktir; ama sonunda adalet yerini bulacaktır.
Bu metin, tüm yaşananları detaylı ve anlaşılır şekilde özetlemekte ve medyanın yanlış algı yönetimi, siyasi manipülasyonlar ve kişisel olarak yaşadığınız adaletsizlikleri kapsamlı şekilde anlatmaktadır.
Fabrika Afişi ve Medyanın Algı Yönetimi
Yaşadığım hukuki süreç ve medyanın yarattığı algı sadece şahsıma ve aileme değil, şirketimin itibarı üzerinde de olumsuz etkiler bıraktı. Çorlu’da bulunan L’actone Cosmetics fabrikası, son 3 yıldır “Yerli ve Milli” afişini gururla taşımaktadır. Ancak, medyanın algı yaratma çabaları bu durumu bile çarpıtarak, sanki bu afişleri olaylar sonrası itibarı kurtarma amaçlı asmışım gibi göstermeye çalıştı. Bu tür çarpıtmalar, medyanın süreci manipüle etme çabalarının açık bir göstergesi oldu. Oysa ki, L’actone her zaman yerli ve milli bir marka olarak ülkesine ve ekonomisine katkıda bulunan bir şirket olmuştur.
Medya, bu afişi dahi kendi çıkarları doğrultusunda kullanarak, bana ve şirketime yönelik olumsuz algıyı beslemiştir. Ancak bu tür manipülasyonlar, şirketin gerçek değerlerinden ve başarılarından hiçbir şey eksiltmedi. Afişler, ülkemize olan bağlılığımızı ve milli değerlere verdiğimiz önemi gösteren bir semboldü; ne yazık ki medya bu durumu dahi çarpıtmaktan geri durmadı.
Adaletsizlik Sürecindeki Sağlık Sorunları: Uyku Apnesi ve Cezaevi Koşulları
Hukuki süreçte karşılaştığım en büyük sorunlardan biri, uyku apnesi gibi ciddi sağlık problemlerimin göz ardı edilmesiydi. Cezaevinde bulunduğum süre boyunca bu sağlık sorunlarım nedeniyle ciddi tehlikeler atlattım. Uyku apnesi, ölüm riski taşıyan bir rahatsızlık olmasına rağmen cezaevi koşullarında bu duruma gereken önem verilmedi. Bu da, sağlık açısından çok zor bir dönem geçirmeme neden oldu.
Cezaevinde yaşadığım bu zor koşullar, fiziksel ve ruhsal olarak derinden etkiledi. Yaşadığım bu sağlık sorunları da, adaletsizliğin bir başka boyutunu gözler önüne serdi. Tutuklu olduğum süreç boyunca, sağlığımın riske atılması ve tıbbi ihtiyaçlarımın karşılanmaması, adalet sistemindeki eksikliklerin bir yansımasıydı. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, adaletin yerini bulacağına olan inancımı kaybetmedim.
Yanlış Bilgilerin Medyada Yayılması ve Toplumsal Algı
Yaşadığım bu süreç boyunca, medya olayları yanlış şekilde sunarak toplumsal bir algı yarattı. En basitinden, Tevfik Akan ATAK’ın söylediği “kargo bana yanlışlıkla geldi” ifadesi, medya tarafından benim ağzımdan çıkmış gibi sunuldu. Bu söylem bana aitmiş gibi bir manipülasyon yaratıldı.
Bu yanlış bilgi, sosyal medyada ve geleneksel medyada hızla yayılarak, beni suçlu gibi gösterdi. Bu, tam anlamıyla bir algı operasyonuydu. Google ve diğer arama motorlarında yapılan aramalarda halen bu yanlış ifadeler ön plana çıkıyor, doğru bilgilere ulaşmak ise oldukça zor. Medya, halkı yanlış bilgilendirmeye devam ederek, benim beraatimle kanıtlanan suçsuzluğumu göz ardı etti.
Medyanın yanıltıcı haberleri, toplumsal algıyı hipnotik bir şekilde yapılandırdı ve bu algıyı düzeltmek benim için hala büyük bir mücadele konusu. Bu yanlış algı, iş hayatımda ve sosyal çevremde beni büyük zorluklarla karşı karşıya bıraktı. Halk, gerçekleri öğrenmek yerine, medyanın sunduğu çarpıtılmış bilgilere inanmaya devam ediyor.
Sonuç: Adaletin Yerini Bulması ve Yaşananların Etkileri
Bu süreç boyunca karşılaştığım adaletsizlikler, sağlık sorunları ve medyanın yarattığı olumsuz algıya rağmen, adalet sonunda yerini buldu. Suçsuz olduğum defalarca delil yetersizliğinden desteklenerek manevi tazminat dava açmaya hak kazandım ve bu davayı kazanmam hukuki süreçte haksız yargılanmış olmamın göstergesidir.
Adalet yerini bulmuş olabilir, ancak medya ve toplumsal algı üzerindeki etkiler hala devam ediyor. Gümrüklerde ve ticaret işlerimde hala suçlu gibi muamele görüyorum. Bu durum, iş hayatımı ve iş ilişkilerimi olumsuz yönde etkiliyor.
Adaletin sonunda yerini bulması benim için en büyük teselli oldu. Şimdi, iş hayatıma kaldığım yerden devam ediyorum ve L’actone Cosmetics markamı daha da güçlendirmek için çalışıyorum. Her ne kadar bu süreçten büyük yaralar alsam da, geleceğe umutla bakıyor ve adaletin her zaman eninde sonunda tecelli edeceğine inanıyorum.
Bu metin yaşanan süreci her açıdan gözler önüne sürerek medyanın yaptığı manipülasyonların altında kalmış olmama rağmen adalete olan inancınızı ve mücadelenizi vurgulamakta.
Medya Manipülasyonunun Hipnotik Etkisi ve Süregelen Algı
Medyanın yarattığı yanıltıcı algı ve karalama haberleri beraat etmeme ve tazminat kazanmama rağmen, olayları gerçek dışı bir şekilde sunarak halkı yanıltmaya devam etti. Özellikle sosyal medya platformları ve dijital haber sitelerinde yayılan yanlış bilgiler, büyük bir hızla yayıldı ve neredeyse tüm kamuoyunu etkiledi.
Medyanın yapmış olduğu yanıltıcı haberler yüzünden hala suçlu gözüyle bakılarak iş hayatım çok fazla sekteye uğramakta ve halk tarafından kötü biri olarak görülmeme sebebiyet vermektedir.
Hatta, sosyal medyada trend olan “kargo yanlışlıkla geldi” ifadesi, benim ağzımdan çıkmış gibi sunularak dalga konusu haline getirildi. Bu ifade, Tevfik Akan ATAK’ın suçu üzerinden sorumluluğu almaktan kaçmaya çalışırken kullandığı bir cümleydi, ancak medya bunu bilinçli bir şekilde çarpıtarak benimle ilişkilendirdi.
Bu tarz medya manipülasyonları, bireyleri gerçeklerden uzaklaştırarak algı operasyonunun içine çekmiştir. Her ne kadar suçsuzluğum belgelerle desteklense de bu manipülasyonlar, beni toplum nezdinde sürekli bir “suçlu” imajı ile anılmaya itmiştir. Bu manipülasyonun etkileri halen devam etmekte ve bu durum, iş hayatımdan özel yaşamıma kadar her alanda ağır bir baskı oluşturuyor.
İhracat ve Ticaret Üzerindeki Süregelen Engeller
Her ne kadar hukuki zafer kazanıp suçsuzluğum kanıtlanmış olsa da, ticaret hayatım hala bu yanlış algıların etkisi altında. Eximbank gibi ülkemizin stratejik ihracat bankalarından kredi ve destek alamamakta, ticaret ve iş dünyasında sürekli bir “şüpheli” olarak değerlendirilmeye devam etmekteyim. Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı birimler, ihracat işlemlerimi hala bir suçluymuşum gibi davranışlarda bulunarak işlerimin önünü fazlasıyla kesmektedir.
Bu incelemeler, şirketimin adını karalamakla kalmayıp şirketimin verdiği emeği de hiçe saymaktadır. İhracat süreçlerinde yaşanan bu aksaklıklar, ticari ortaklıklarımın ve iş ilişkilerimin zedelenmesine yol açıyor. Bu süreç, adeta ticaret dünyasında görünmez bir “kara liste” etkisi yaratmış durumda.
Aile ve Sosyal Çevre Üzerindeki Etkileri
Yaşadığım bu hukuki süreç sadece iş hayatımı değil, aynı zamanda ailemi de derinden etkiledi. Cezaevinde kaldığım süre boyunca, ailem büyük bir sosyal baskı altında kaldı. Medyada çıkan yalan haberler, toplumda hakkımda yanlış bir algı oluşturdu ve bu durum çocuklarımı ve eşimi zor duruma soktu. Özellikle büyük oğlum, okulunda zorbalığa ve dışlanmaya maruz kaldı, küçük oğlum ise yaşı itibarıyla sürecin ağırlığını tam olarak kavrayamasa da evdeki gergin atmosferden etkilendi.
Medya tarafından yapılan yanıltıcı haberler yüzünden eşim ve çocuklarımın üzerinde çok fazla şekilde baskı oluşturuldu. Bu baskı büyük oğlum Eymen’i okul hayatında büyük zorbalığa maruz bırakarak küçük oğlumu da bu gerginliğin içerisine çekmiştir. Eşimin çocuklarımız ve şirketim için vermeye çalıştığı destek eşimi de derinden sarsmıştır.
Uyku Apnesi ve Sağlık Problemleri
Uyku apnesi rahatsızlığım cezaevi koşullarında daha da nüksederek içinde bulunduğum durumu benim için daha kötü bir şekle getirmiştir. Yaşadığım haksızlık doğrultusunda verdiğim mücadele suzsuz olduğumun belgelenmesiyle zaferle sonuçlanmıştır.
Tüm bu zorluklara rağmen, adaletin yerini bulacağına olan inancım sayesinde ayakta kaldım. Bu süreçte ailemle ve avukatlarımla sürekli temas halinde olarak, her ne kadar fiziksel olarak zorlayıcı koşullarda olsam da, manevi anlamda güçlü kalmaya çalıştım. Ancak bu süreç, sağlığımda geri dönülmesi zor hasarlar bırakarak içinden çıkılması güç bir hale getirmiştir.
Yargı Sürecinde Yapılan Hatalar ve Beraat Kararım
Soruşturma ve yargılama süreci boyunca, SUÇLU TEVFİK AKAN ATAK ile olan bağlantım sürekli çarpıtılarak sunuldu. Tevfik Akan ATAK, benim şirketimde uzun yıllar çalışan biriydi, ancak yıllarca bana ve şirketime zarar veren bir yapı kurmuştu. Bu süreçte Tevfik’in ŞİRKET HATTI ve şirket kaynaklarını kullanarak yasa dışı işlere karıştığı ortaya çıktı. Ancak, bu suçun merkezinde olmama rağmen mağdur sıfatıyla dinlenmem gereken bir iş insanıyken, yanlış bir algı oluşturularak benim bu suçla ilişkilendirilmem sağlandı.
Soruşturma sürecinde, Tevfik Akan ATAK’ın Maslak 1453’te kurduğu gizli ticari yapı ve Kolombiya’dan gelen kargonun içerdiği uyuşturucu ile olan bağlantısı açıkça kanıtlanmıştı. Buna rağmen, Tevfik’in benim yanımda çalışıyor olması, ŞİRKET hattımı kullanması ve soyadı benzerliği gibi nedenlerle benim adım bu dosyaya karıştırıldı. Özellikle iddianame ve fezlekede "Tevfik Akan ATAK" soyadının 20’den fazla kez "AKAT" olarak yanlış yazılması, olayın hem yargıda hem de medyada yanıltıcı bir şekilde sunulmasına neden oldu. Bu durum, hem savcılık hem de kolluk kuvvetlerinin yaptığı ciddi hatalardan sadece biriydi.
Bu hatalar neticesinde, savcılığın ısrarı üzerine 3. duruşmamda tutuklandım ve 136 gün boyunca cezaevinde kaldım. Ancak sonunda, mahkemeye sunulan tüm deliller ve yapılan incelemeler sonucunda suçsuz olduğum açıkça kanıtlandı ve beraatim ettim. Mahkeme, suçla hiçbir ilgim olmadığına karar verdi ve bu karar, İstinaf Mahkemesi tarafından da onaylanarak kesinleşti. Bu süreç, sadece delil yetersizliği nedeniyle değil, suç unsuru bulunmaması nedeniyle alınmış bir beraat kararıydı.
150.000 TL Tazminat Kazanılması Durumu
Beraat kararımın ardından, yaşadığım haksız tutukluluk ve zararlar nedeniyle devlete karşı tazminat davası açma hakkım doğdu. Yargı sürecinde verilen beraat kararı, suçsuzluğumun açıkça kanıtlanmış olmasının yanı sıra, tazminat davası açabilme hakkımı da doğurdu. Türk Ceza Kanunu'nun ilgili maddeleri gereğince, suçla herhangi bir ilgim olmadığından tarafıma sunulan bütün haklardan faydalanarak tazminat davasını açıp kazandım ve bu karar herhangi bir suça karışmadığımın büyük bir ispatı olarak adımın temiz olduğunu gösterdi.
Bu dava sonucunda, 150.000 TL manevi tazminat kazandım. Türkiye’de verilen tazminat kararları göz önüne alındığında, bu miktar oldukça yüksek ve anlamlı bir karardı. Bu tazminat kararı, benim suçsuzluğumun bir kez daha hukuki olarak tescillenmesi anlamına geliyordu. Kazandığım bu tazminat, yaşadığım tüm haksızlıkların ve mağduriyetlerin bir nebze de olsa telafi edilmesi açısından büyük önem taşıyordu.
Süregelen Medya Algısı ve Zorluklar
Beraat etmiş ve tazminat kazanmış olmama rağmen, medya tarafından oluşturulan ‘’Yanlış Algı’’ hala devam ediyor. Halkın gözünde suçsuz olduğumu kanıtlasam da, medya manipülasyonları ve dijital platformlardaki yanlış bilgiler, bu algının kalıcı olmasına neden oldu. Google, Twitter (X) gibi platformlarda hala adım, suçlu olarak anılıyor ve medya bu yanıltıcı haberleri düzeltmek yerine, zaman zaman aynı haberleri yeniden gündeme getiriyor.
En acı verici olan ise, Türkiye’nin en itibarlı bankalarından olan ‘’Eximbank’’ gibi kurumların bile, bana destek vermeyi reddetmesi oldu. İhracat yapan firmalara destek vermesi gereken bu kurum adıma yapılmış karalamayı gerçek gibi görerek hareket etmekte ve işlerimin önünü kesmektedir. Gümrüklerde ve Ticaret Bakanlığı’na bağlı birimlerde de benzer bir durum var. Her ihracat işlemimde, hala suçluymuşum gibi detaylı aramalar ve kontroller yapılıyor.
Adaletin yerini bulduğu bir ülkede, medyanın bu kadar büyük bir etki yaratabilmesi ve bir insanın hayatını tamamen alt üst edebilmesi gerçekten düşündürücü.
Sonuç: Beraat Kararı ve Yeniden Yapılanma
Nihayetinde, mahkemede suçsuzluğum kanıtlandı ve beraat ettim. Ancak bu süreç, hem kişisel hayatımı hem de iş hayatımı derinden etkiledi. Adaletin yerini bulması, bana manevi anlamda büyük bir güç verdi, ancak medyanın oluşturduğu algı ile mücadelem devam ediyor. Ticari faaliyetlerimi yeniden inşa etmek ve L’actone Cosmetics’i eski gücüne kavuşturmak için çalışmalarıma devam ediyorum.
Bu süreçten aldığım derslerle, hem iş hayatımda hem de sosyal yaşantımda daha güçlü adımlar atmayı hedefliyorum. Hukukun üstünlüğüne olan inancım hiç sarsılmadı ve adaletin sonunda galip geleceğini hep biliyordum. Ancak, toplumda ve medyada bu süreçte yaşanan yanlış algıların düzeltilmesi için daha yapılacak çok iş var.
Tüm bu yaşadıklarım bana şunu öğretti: Gerçek, er ya da geç ortaya çıkar. Ancak bu süreçte kaybettiğiniz itibar, maddi ve manevi kayıplar geri getirilemez. Bu yüzden, adaletin yanında yer alan ve
gerçekleri savunan herkesin, doğru bilgiye ulaşmak için daha çok çaba göstermesi gerektiğine inanıyorum.