İran Amerika’yı test ediyor...
Çünkü İranlıların bölgedeki ABD kuvvetlerine saldırmayı planladıkları konusunda istihbaratları vardı.
İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden bu yana ABD'nin stratejik düşüncesine caydırıcılık doktrini hakim olmuştur.
En basit haliyle, caydırıcılık bir devletin diğerine bazı eylemlerin maliyetlerinin faydalarından daha ağır basacağına ikna etmek için tehdit kullanma kabiliyetini ifade eder.
Karşılıklı güvence altına alınmış Soğuk Savaş'ın imha kavramının arkasındaki mantık şuydu, şayet Birleşik Devletler veya Sovyetler Birliği nükleer silahları kullanırsa, diğeri kendi başına nükleer denemelere cevap verecek ve her ikisinin de tamamen tahrip olmasına neden olacaktı. Savaşın maliyetini tahammül edilemez derecede yüksek hale getirmemesi için her iki taraf da barışı korumayı umuyordu.
Yine de Washington için caydırma hiçbir zaman yalnızca ABD anavatanını korumakla ilgili değildi. ABD, bugün küresel düzenin temel bir parçasını teşkil eden savaş sonrası ittifaklar sistemini kurarken, “uzun bir caydırıcılık” stratejisi geliştirdi. Antlaşma müttefiklerini savunmak için ki aralarında Japonya, Güney Kore ve NATO devletleri var.
Mesele sadece Asya ve Avrupa'daki Sovyet tehditlerini caydırmak değil, aynı zamanda ABD müttefiklerini güvence altına almaktı.
Bugün, Sovyet tehdidi ortadan kalktı, ancak uzun süren caydırıcılık stratejisi ABD’nin küresel gücünün merkezinde kaldı.
Washington hala en azından kağıt üzerinde, müttefiklerini rakiplerin saldırganlığından korumak için askeri (ve gerekirse nükleer bile) güç kullanmaya kararlıdır.
ABD askeri kuvvetlerinin yurtdışına yerleştirilmesi, bu taahhüde ilave bir güvence verdi...
Bugün Washington’un iki ana jeopolitik rakibi Çin ve Rusya.
İran Amerikan çıkarlarının önünde ki diğer bir bölgesel tehdit.
14 Eylül'de, seyir füzeleri ve dronlar Suudi Arabistan’ın en önemli petrol işleme tesisine saldırdı. Bu saldırı ABD Başkanı Donald Trump'ın yönetimi için kritik bir sınav teşkil ediyor.
İran resmen bu saldırıyla ABD’yi test etti. Bu kez çok sert davranmayı seçti. Bu sert seçim için bir sonuç çıkmaz ise şayet, İran daha da güçlenecek.
Muhtemeldir ki, etkisiz bir cevap, uluslararası kuralların ve sınırların olmadığını ve her şeyin yolunda olduğu mesajı çıkar ki, bu tür saldırılarında önünü açacaktır.
Saldırının olduğu gün, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, saldırıyı İranlılara atfetmekte hiç zaman kaybetmedi. Suudi Savunma Bakanlığı, kullanılan tüm dronların ve seyir füzelerinin kalıntılarını sergiledi. İran yapımı olduğunu ortaya koydu. Bakanlığın sözcüsü Albay Türki el Malki, saldırının “tartışmasız İran tarafından desteklendiğini” söyledi.
İranlıların saldırıyı İran topraklarından gerçekleştirip gerçekleştirmediği konusu belirsiz. Ancak ABD yetkilileri, arka plandaki açıklamalarda, seyir füzelerinin İran üslerinden ateşlendiğini söyledi. Pompeo saldırıların bir “savaş eylemi” olduğunu açıkladı. Kesinlikle ABD'nin İran konusunda bir şeyler yapması gerektiğini ima etti.
Motive ve fırsat.
Eğer ki İranlılar, Suudi Arabistan’ın en önemli petrol tesisine doğrudan kendi topraklarından saldırdılarsa durum bahsedilenden daha tehlikeli.
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ve Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, İran'ın son saldırılarılarla alakası olmadığını söyleyerek suçlamaları reddettiler.
İranlılar bazı motivasyonlara sahipler. İran, Amerika Birleşik Devletleri’nden korkmadığını ve ABD’nin böyle bir saldırıya karşı cevap vermeyeceğine inandı.
İranlılar Trump yönetimini yakından gözlemlediler. 5 Mayıs’ta ABD’nin eski ulusal güvenlik danışmanı olan John Bolton, ABD’nin Körfez’e bir taşıyıcı taaruz grubu gönderdiğini açıkladı.
Çünkü İranlıların bölgedeki ABD kuvvetlerine saldırmayı planladıkları konusunda istihbaratları vardı.
Bolton, Washington’un Orta Doğu’daki ABD kuvvetlerine, çıkarlarına veya müttefiklerine yönelik saldırılara “sınırsız güçle” cevap vereceğini açıkladı.
Ardından gelen günler ve haftalar boyunca, limpet mayınları dört petrol tankeri gövdesinde delikler açmıştı. Husi uçakları Suudi sivil hava limanlarına ve petrol pompa istasyonlarına saldırdı. Mayınlar Umman Körfezi'nde daha fazla tanker patlattı.
Şii milisleri, Bağdat'taki Amerikan elçiliğine ve Bağdat'ın kuzeyindeki Amerikan üslerine yaklaşık 300 metre kala roket attı.
Sonuçta, Amerika’nın caydırıcılığı son dönemlerde İran üzerinde etkisini kaybetmiş gibi. İran bölgemizde çok tehlikeli oyunlar oynamakta. Korkarım ki ya büyük bir savaş çıkacak ya da İran bölgede daha da güçlenecek.