BBC Muhabiri Gabriel Gatehouse, Irak'tan ayrılmaya hazırlanan ABD askerlerinin geride nasıl bir ülke bıraktığını araştırdı.
Abone olUzun saçlı, bıyıklı işadamı John, Kalsu Kampı'nın tozlu yollarında, pikap arabasını sürerken, "Altı yıldan uzun süredir burdayım" dedi.
"Her ne gerekiyorsa yapıyorum. Kendine iyi bak. Görüşürüz!" diye de ekledikten sonra, arabasındaki müzik sistemine bağlı iPod'unun sesini sonuna kadar açıp, country müziği eşliğinde uzaklaştı.
John, Irak'tan çıkmaya hazırlanan sivil ve asker binlerce Amerikalıdan biri.
Bağdat'ın 50 kilometre güneyindeki Kalsu kampı, övgüler alan bir askeri kamyon parkı. Bugünlerde de çok hareketli.
Hergün askeri kamyon ve tank konvoyları, güneye, Kuveyt'e doğru giderken bu üsse uğruyor.
Büyük bedel
Irak'ta hala 30 bin ABD askeri var. Aralık ayının sonuna kadar hepsi ülkeyi terk etmek zorunda.
Bu savaş ABD'ye 1 trilyon Dolara mal oldu. Yaklaşık 4500 ABD askeri öldü.
Kampın komutanı Jason Kidder, kendisinin ve adamlarının başardıkları şeyden gurur duyduklarını söylüyor.
"Şimdi, pazarları açık, suyu, elektriği olan mahalleler görüyorum. ABD ordusu ve Irak hükümeti arasındaki işbirliği, buraya gerçekten makul derecede bir uygarlığı getirdi. Ben de bunun bir parçası olmaktan çok gururluyum" dedi.
Ama hemen yakındaki İskenderiye'de bu gurur pek paylaşılmıyor.
Şiilerin kutsal kentlerinden Kerbela'dan gelen taksi şoförü Hüseyin Matar, yol kenarındaki bir restoranda bir yandan kebabını yerken, bir yandan "Hala suyumuz yok, elektriğimiz yok. Yeniden inşa yok. Hiçbir şey yok" diyor.
"Amerikalılar bizi Saddam Hüseyin'den kurtarmak için işgal etti. Ama işler daha da kötüye gitti. Irak cennet olacak dediler. Nerede bu cennet?" diye de ekliyor.
Savaşta Iraklıların ödediği bedel, ABD'nin ödediğinin çok üzerinde.
En iyimser tahminlere göre bile, 2003'ten bu yana ölenlerin sayısı 100 bini geçti.
Daha geçen ay şiddet olaylarında ölenlerin sayısı 258, ki bu da Irak ortalamasına göre hiç de yüksek bir sayı değil.
Iraklılar her gün şiddet kaygısıyla yaşıyor. Ülkenin altyapısı hala vahim durumda.
Kaybolmayan eski alışkanlıklar
Doğru ya da yanlış, Iraklılar tüm bu olanlardan öncelikle ülkeyi terk eden Amerikalıları sorumlu tutuyor. Tabi diğerlerini de.
Mater, "Burada olanlardan herkes çıkar sağladı. Kuveyt, Suudi Arabistan ve hatta İran. Çünkü ABD, Irak ve Afganistan'da meşgulken, İran her istediğini yapabilir. Ülkemiz başkalarının hesaplarını gördüğü bir yere dönüştü" diyor.
Peki, "ABD bizim için ne yaptı ki?" diye soran Iraklılara verilecek yanıt ne?
Demokrasi, ya da ifade özgürlüğü yok.
25 Şubat 2011'den itibaren bir protesto dalgası Arap dünyasını sardı.
Iraklılar da sokaklara çıktı.
Bağdat'taki Tahrir Meydanı'nda, daha iyi kamu hizmetleri ve yolsuzluklara son verilmesini istediler.
Bir yıl önce, seçmenler birbiriyle pek anlaşamayan bir koalisyon hükümeti seçti. Şimdi aynı seçmenler memnuniyetsizliklerini ifade edebiliyor.
Bunlar, Saddam Hüseyin döneminde akıllara bile getirilemeyecek görüntüler. Ama Irak'ta eski alışkanlıklar kolay terk edilmiyor.
Kameraların alanı terk etmesinden sonra, güvenlik güçleri müdahale etti.
Bağımsız araştırmacı ve gazeteci Daniel Smith, "Birkaç dakika sonra tüm meydan boşaltılmıştı" diyor.
Dünyanın gözleri Orta Doğu'daki başka yerlere çevrilmişken, Smith oradaydı ve her şeye tanık oldu.
Smith, "40 dakika boyunca bizi kovaladılar. Ateş açtılar. İnsanlar yere düştü. Vurulmuş gibiydiler, ama tabi tam olarak görmek zordu. Sonra yakaladılar ve sopalarla dövmeye başladılar. Bunlar güvenilk güçleriydi." diye anlatıyor.
Daniel Smith, o günde sonra neredeyse her cuma günü Tahrir Meydanı'na gitmiş. Tehdit ve yıldırmanın daha az görünür, ama yine de etkili olduğunu söylüyor ve şöyle devam ediyor;
"Gösteriden sonra dört gazeteci kentin diğer ucundaki bir kafede gözaltına alındı, tecavüz ve diğer şiddet yöntemleriyle tehdit edildiler. "Tahrir'e geri dönmeyin" dediler. İlerleyen günlerde devlet televizyonunda bir karalama kampanyası başlatıldı. Göstericilerin Baasçı olduğunu, hükümeti devirmeye çalıştıklarını söylediler. "
Bu ayki bir Cuma günü BBC ekibi olarak Tahrir Meydanı'na gittiğimizde, üniformalı güvenlik güçlerinin göstericilerden daha çok sayıda olduğunu gördük.
Hükümet karşıtları ve yanlıları arasında ateşli bir tartışma vardı.
Ama sivil kıyafetli istihbarat görevilleri de görülüyordu. Çok sayıda eylemci geçmişte tutuklandıklarını söyledi. Meydan okuyan, ama kaygılı bir halleri vardı.
'Mukteda'nın zaferi'
Baasçı bir terör komplosunun parçası oldukları gerekçesiyle son haftalarda 800 dolayında kişi tutuklandı.
Irak'ta hala, şiddet ve terör yolunu benimseyenlerin olduğu açık.
Ama, en azından bazı vakalarda "Baasçı", "El Kaideci" yaftalarının, muhalifleri susturmak için kullanıldığı sonucuna varmamak da imkansız.
2003'teki işgalden sonra başlatılan Baasçıları temizleme operasyonu, çoğu Sunni olan yöneticilerin elinden iktidarı alıp, Şii çoğunluğa mensup liderlere verdi.
Saddam Hüseyin'in devrilmesinden kağıt üzerinde en çok çıkar sağlayanlar bu insanlar.
Ama, Sadr City gibi Şii mahallelerinde, Amerika'ya muhalefet çok yoğun.
Her Cuma, yüzlerce kişi toplanıp, "Amerika'ya Hayır" diye bağırıyor.
Bu insanların lideri Mukteda el Sadr, Irak Parlamentosu'ndaki önemli bloğu da kontrol ediyor. Kendisiyse, çoğunlukla İran'da oturuyor.
Adamları bir dönem ABD'li işgal güçleriyle çatışmıştı ve ABD'nin aralık ayı sonuna çekilmesi, çok sayıda kişi tarafından "Mukteda'nın zaferi" olarak görülecek.