BIST 9.390
DOLAR 34,43
EURO 36,29
ALTIN 2.837,00
HABER /  DÜNYA

Irakın kanlı mirası

Kan, Irak'ın sanki mirası.. Bir savaş muhabirinin Irak izlenimlerini okudukça tüyleriniz ürperecek!

Abone ol

Özgürlük getirilme bahanesiyle işgal edilen Irak, patlayan bombalar ve yaşanan karışıklıklar arasında geleceğini arıyor. Ancak, Irak'ta pek az insan geleceğe dair planlar yapıyor, çünkü öncelik hayatta kalmayı başarmak. Zira, kan gölüne dönen bu yorgun coğrafyada, akşam evine sağ salim dönmeyi başaranlar kendini şanslı hissediyor.

İşte, bir savaş muhabiri Sadık Kahraman'ın kanlı topraklardaki izlenimleri:

Takvimler 1935 yılını gösterdiğinde, Büyük Britanya'nın efsanevi başkanı Winston Churchill, "Bir damla petrol, bir damla kandan daha değerlidir" demişti. Churchill'in o tarihlerde Avam Kamarası'nda sarf ettiği bu talihsiz sözler, aslında 21. yüzyıla damgasını vuran Orta Doğu'daki kanlı politikayı da özetliyor.

Binlerce yıl öncesine kadar uzanan tarihi ile büyük devletlerin ihtirasını kamçılayan petrol, Orta Doğu'daki kavganın baş aktörü olmaya devam ediyor. Yeryüzünün bu sonsuz evreninde, satranç tahtasına dönen kanlı coğrafyanın baş ağrısı olan bu kara altın, şiddetin borsasını da hep yüksek tutmuş onca yıl. Sırf bu yüzden ne kanayan yara deva görmüş bu talihsiz topraklarda, ne de yıllar yılı akan gözyaşı dinmiş.

Dünya üzerinde petrol denince ilk akla gelen yer Orta Doğu ve onun bağrındaki Irak. Çorak toprağın kalın zırhını delip Orta Doğu'daki kavgayı filizlendiren petrol, aktıkça çelik paletlerin dişlilerine derman olmaya devam ediyor. Başta petrol olmak üzere zengin yeraltı kaynaklarıyla pek çok Batılı ülkenin iştahını kabartan bu talihsiz ülke, aslında dünya petrol endüstrisine yön verirken kendi pusulasını yitirmiş görünüyor. En bereketli toprakların en haince tepelendiği bu coğrafya, göz göre göre talan ediliyor. Kısaca Irak, adı yıllardır kanla anılmaya öylesine alışmış bir yer ki, aldırmaz görünüyor her gün toprağına serilen onlarca cansız bedene. Kavganın toprağında hayat, onca hoyrat gürültünün aksine, acı bir sessizliğe gömülmüş. Barış vaat edilen bu topraklar, kan ve barut kokuyor buram buram. Uğruna nice genç bedenlerin yitirildiği bu sancılı kavşakta, İhlas Haber Ajansı adına bölgenin nabzını tutarken, sefaletin koynunda yönsüz adımlar atan Irak halkının çaresizliğine tanık oldum. Burada şiddet ve sefalet iki koldan çekiştiriyor toplumu. Huzur "Ha ayak bastı ha basacak" diye beklenirken, zulüm onların üzerini örten kanlı bir yorgan olmuş adeta.
Ülkenin mozaiğini oluşturan Türkmen, Sünni-Şii Arap, Kürt ve Asurilerden oluşan etnik tansiyon, yaşanan siyasi boşluğun da etkisiyle her geçen gün tırmanıyor. Halk, bir tarafta çok uluslu güçlerin baskısı, öte tarafta otorite boşluğunu fırsat bilen terörist unsurlar, diğer tarafta kirli çıkarlarını hayata sokmaya çalışan Kürt liderlerin sonu gelmek bilmeyen satranç oyunundan bıkmış usanmış. Açıkçası ülkenin her köşesi, insanlığa kurulan bir saatli bombayı andırıyor. Her geçen gün bir önceki gününü arar hale düşen Orta Doğu'nun bu kara yazgılı toplumu, devrik lider Saddam Hüseyin'in ardından gelecek barışı bekledi. Ancak ne var ki bu yorgun topraklarda yıllar yılı beklenen o barış, şimdi çelik zırhlı paletlerin dişlileri arasında un ufak olmuş.

BARIŞ, UZAKLARDAKİ BİR HAYAL OLARAK KALMIŞ
Bu cephede görünen o ki, özlemi duyulan barış, dörtnala koşan ‘savaş’ denen bu vahşi atın üzerinde tutunamamış yıllar yılı, devrilip gitmiş. Yaşlı bir çınar gibi yıkılmış ve bir daha da kalkamamış. Kaldıran olmayınca da, gövdesinde ne kadar kıymetli meyvesi varsa yağmalanmış. O barış, her zaman uzaklarda bir hayal olarak kalmış bu savaşın toprağında. Eski görkemli halinden eser yok şimdi, tamamen tahrip olmuş. Sokaklarına kesif barut kokusu sinen şehirler, huzura muhtaç bir hale gelmiş. O yüzden daha çok çile eskitir bu dilber coğrafya.
Atanmış rejimler diyarı burası. Dünyanın en eski sorun yatağı, bölünmüşlüğün başkenti burası. Her köşesinde eski zalim liderin izini taşıyan bu soluk ülkede sokaklar onca patırtıya rağmen suskun, sanki yarı bitkisel bir ömür sürüyor. Birçok etnik grubun kesiştiği bu yaşlı kavşak, tutuşmaya hazır kuru bir çırayı andırıyor. Her köşe başında bir patırtı, her patırtı bir tehlike işareti. Özellikle kuzeyin devasız sızısı Kerkük, bozguna uğramış. Çok çile çekmiş yorgun bir kadını andıran kent, her bir sokağında başka bir sırrını ele veriyor. Tozlanmış ağaçlarıyla bu toprak rengi kentte, tehlikeyi önceden koklamak güç. Zira, kardeşin kardeşe ateş ettiği her yer burası. Kimin hangi tarafta olduğu beli değil. Bozguna uğramış bir yeri, eski haline kavuşturmak şimdi daha güç. Halk, eski devrik liderlerinin sona eren saltanatının enkazından henüz kurtulmuşken, "işgal" denen başka bir enkazın altına itilmiş.
Saldırıların ve şiddetin hüküm sürdüğü bu topraklarda, azapla kavrulan Iraklı, o dayanılmaz acıyı yüreğinde hissediyor. Her bireyinde, meçhule koşan bir ülkenin çalkantısı var. Huzurun yitirilip kanlı pusulara yatılan bir ülkede, olayların yansız kaydedicisi olarak bu drama dayanmak oldukça zor. Hele ki, nicedir gövdesinde taşıdığı kahır sancılarını katık eden bir toplumun, kendini iki koldan çekiştiren ıstıraba boyun eğmesini görünce.

HALK, BARIŞIN RENDELENDİĞİ IRAK'TA YÖNSÜZ ADIMLAR ATIYOR
Hiçbir deva bu toplumun iç sızıntılarını örtmeye yetmiyor artık. Ülkesi adım adım sona doğru yaklaşırken, yıllardır tatmadığı huzuru "alışılmamış bir kötümserlik" olarak görüyor. Savaşın beslenip barışın rendelendiği Irak'ta, harekat sırasında Amerikalıların ayaklarına kapanan toplumdan eser yok şimdi. Tam aksine, korku ikliminin endişesi var tüm gözlerde. Şiddet burada tek taraflı değil, çift yönlü işliyor. Önce kabullenip ardından dışladıkları Amerikan güçleri de aynı dertten mustarip. Belli ki onlar da çaresiz. Ne yazık ki onca eylemin, söylemin ve yazının anlatamadığını şiddet anlatabildi. İşgalci, kanla hizaya geliyor yavaş yavaş. Ülkedeki Amerikan güçleri, korku ve dehşetin sınırında "direnişçi avı", "demokrasi" vaadi, "barış" sözcükleri gibi eski zehirli fikirlerini daha sık dillendirmeye başladı. Belki de, bütün okların mazluma saplandığı bu bataklıkta, halkın sevgisine mazhar olma telaşına düşüldü.
Olayların tanığı olarak, kuzeyde, Kerkük'ün kesif kokulu sokaklarında dolaşırken, kentin yüzündeki asabi soğuk savaş ayazına tanık oluyorum. Hayalet kent, sanki o eski görkemli yılların yolunu gözlermişçesine hüzünlü. Üzerine çullanan işgalin altında bir o kadar ezik. Sanki gövdesi yara bere içinde. Hangi sokaktan geçseniz dehşet, korku ve hüzün fışkırıyor. Ülkedeki savaş, sonu gelmek bilmeyen çilenin koynunda demokratikleşme hayallerini de suya düşürmüş. Belli ki şiddetin teslim bayrağı çekilmiş göndere. Kavganın hoyrat tarafı, yolunu şaşırıp kendi kurduğu tuzaklara sürüklemiş bu mazlum halkı. Sırf bu yüzden şiddetin amansız çağrısı, bu ülkenin kalın duvarlarında derin gedikler açmış.

IRAK'IN KANAYAN YARASI: KERKÜK
Irak petrol rezervlerinin yüzde 60'ını oluşturan Kerkük, varlık içinde yokluk çekiyor. Bu çaresizlik içindeki kent, Türkiye açısından da büyük önem taşıyor. Birincisi, Türkiye'nin Türkmenlerle olan tarihi, kültürel ve etnik bağı. İkincisi ise, Kürtlerin bu zengin petrol kentinin yönetimini ele geçirip, hayalini kurdukları bağımsız devlete başkent yapma arzusu. Bu nedenle bölgedeki kirli politikalar, çeşitli ince hesaplar, terör örgütü PKK'ya verilen destek ve en önemlisi bağımsız devlet hayali Türkiye'yi endişelendiren konuların başında geliyor.
Batılı gözlemcilerin ve Iraklı siyasilerin ısrarla göz ardı ettiği sorunlardan biri, belki de en önemlisi bu: Kerkük sorunu. Yeni anayasada pek göz önünde bulundurulmayan 58. maddedeki çelişkiler, önü alınmadığı takdirde kenti gelecekte patlamaya hazır bir bombaya dönüştürebilir. Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani'nin kurmayı hayal ettiği bağımsız devlete Kerkük'ü başkent yapma arzusu da dikkate alınırsa, sorunun hangi boyutlarda olduğu daha net ortaya çıkıyor. Çevre illerden kente yerleştirilen Kürt grupların, Kerkük'ün nüfus yapısını değiştirdiği apaçık ortadayken, bu durumda Ankara'nın tavrı merakla bekleniyor. Zira, anayasada Irak'ın kuzeyine etki edecek bazı maddelerin puslu olmasının yanında, Türkmen toplumunu ihlal edilen hakları, petrol gelirlerinin dağılımı, öngörülen federal yapıdaki aritmetik hesaplar, kuzeydeki güvenliğin Kürt milislere (peşmergelere) verilmesi akıllarda soru işaretleri bırakan pek çok sorundan birkaçı. BM'nin 688 sayılı kararıyla da örtüşmeyen bu yaklaşım, Türkiye'nin kaygılarını giderek artırıyor. Iraklı Kürt siyasilerin, federatif bir Irak içinde petrol zengini Kerkük'ü de içerecek özerk bir Kürdistan istemeleri, Ankara'nın bölge için endişelendiği ana başlıklardan biri.

BÖLGE, TUTUŞMAYA HAZIR KURU BİR ÇIRA GİBİ
Savaş öncesi Irak'a asker gönderilmesini benimsemeyen AK Parti hükümeti, bir anlamda bu kaygıları da göz önüne alarak geçtiğimiz yılın ekim ayında Irak'a 10 bin Türk askerinin gönderilmesi için parlamentodan onay almış, bunu da Washington yönetimine iletmişti. Ancak, Türk askeri ile bir çatışma ihtimalinin göz ardı edilemeyeceğini vurgulayan Iraklı Kürtlerin tavrı, Beyaz Saray yönetimine geri adım attırdı. O tarihlerde açıldığı gibi kapanan bu dosya, Türkiye için henüz rafa kaldırılmış değil. Zira bu çalkantı içindeki Ankara, ABD'nin Kuzey Irak'taki 5 bin PKK militanı ile söz verdiği gibi mücadele etmediğini düşünüyor. Hükümet, kanlı terör örgütü PKK'nın karargah olarak kullandığı başta Kandil Dağı olmak üzere bölgedeki geniş sahayı iyi değerlendirdiğini düşünürken, Irak operasyonu boyunca her türlü hareket kabiliyetini rahatça sağlayan örgütün, kuzeyin belli kesimlerinde kimlik kontrolü yapacak kadar rahat davranmasına tepki gösteriyor. Bu çelişkiler yumağındaki Kuzey Irak, terör örgütü PKK için tam anlamıyla silahlı ve stratejik bir eğitim kampına dönüşmüş durumda. Şu an belli bir siyasi yapısı ve sistemi mevcut olmayan Irak'ta, giderek tırmanan etnik tansiyonla birlikte adil olmayan kolonel yapı da tamamen su yüzüne çıkıyor.
Amerika'nın Irak'taki rejime yönelik sürdürdüğü operasyon boyunca ABD Savunma Bakanlığı Pentagon'un Kerkük'ten sorumlu tuttuğu 101. Hava Destekli Muharebe Tugayı Komutanı General David Kery, Kerkük için çalan tehlike çanlarına dikkat çekmiş, "Kent, tutuşmaya hazır kuru bir çıra gibi. O nedenle birilerinin, ellerinde kibritle buralara gelip bir ateş yakmasını istemiyoruz" diyerek, bölgede yükselen tansiyonun boyutunu ortaya koymuştu. Tarih boyunca kim bilir kaç talan gören bu dilber şehir, yeni talanları kaldırabilecek mi?

KUZEY'DE, IRAK YERİNE SÖZDE KÜRDİSTAN BAYRAKLARI DALGALANIYOR
"Kürdistan Bölge Başkanı" sıfatıyla ABD Başkanı George Bush ile Beyaz Saray'da bir araya gelen peşmerge reisi Mesud Barzani'nin, Türkiye'nin "kırmızı çizgi"lerinin başında yer alan sözde Kürdistan'ın hayata geçirilmesi için düğmeye bastığını bilmeyen yok. Diplomatik ve siyasi çevreler, Bush-Barzani görüşmesinde Kuzey Irak'ta bir Kürt devletinin masaya yatırıldığını kabullenirken, Ankara'nın nasıl bir tavır takınacağı merak konusu. Zira, inkar edilse de, ABD Başkanı George Bush'un desteği ve Irak anayasasının referandumda kabul edildiğinin açıklanmasının ardından, şimdi sıra gümrük kapısından Irak'a giriş yapan yabancıların pasaportlarına sözde Kürdistan mührü vurulmasına geldi. Devrik lider Saddam Hüseyin'den sonra Irak'ın kuzeyinde egemenlik kuran KDP lideri, "Kürdistan" diye lanse ettiği, Süleymaniye, Dohuk, Erbil ve Musul kentlerini Kürdistan bayrakları ile donattı. Kendi ordusunu ve televizyonunu kuran Barzani, bölgedeki varlıklarını güçlendirmeye başladı. Irak bayraklarının yerine göndere sözde Kürdistan bayrakları çekiliyor. Sözde demokrasi getirdiği sanılan ABD ve buna bağlı koalisyon güçleri, kuzeydeki bu illegal gelişmeyi görmezden geliyor.
Irak'ta, Türkmen kökenli bazı siyasi çevreler, anayasanın kabulünden sonra zayıf bir federatif yapının oluşacağını savunuyor. Federal sistemin asla güçlü olmayacağı ağırlık kazanırken, bu sistemin Irak'ı eski gücünden uzaklaştıracağı belirtiliyor. Buna göre, ortada kesin olarak var olan durum şu ki, Irak eski gücünden uzak, zayıf merkezli federatif unsurların bir araya gelmeye çalışacağı bir siyasi yapı haline dönüşecek.

BABADAN DEVRALINAN KANLI MİRAS
Artık, resmi sıfatını "Irak Kürdistanı Devlet Başkanı" olarak dünyaya tanıtmaya çalışan Barzani, Kuzey Irak'taki Arap ve Türkmenlere karşı ağır baskı uyguluyor. Etnik temizliğe varan uygulamaların varlığını sürdürmesi, Barzani ailesindeki Türkmen düşmanlığının "babadan oğula geçen bir mirası"olarak da algılanabilir. Kürt milis lideri Mesud Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani de 1959 yılındaki Kerkük katliamının tek sorumlusu olarak gösteriliyordu. Şimdi bu kanlı mirası babadan devralan oğul Barzani, babasının izinden sapmadan yürüyor. Türkmenlere karşı eyleme geçmekte hiçbir sakınca görmeyen Barzani, Irak'taki ara ve geçiş dönemlerini fırsat bilerek sinsi planlarını tek tek ortaya koyuyor. Hatırlanacağı gibi Birinci Körfez Savaşı sürecinden başlayarak Türkmen düşmanlığı doruğa çıkmış, 1991'de Kerkük'ü basılarak tapu ve nüfus daireleri yağmalanmıştı. Barzani, 1991, 1996 ve 1998'de yaptığı yasadışı eylemlerini, nihayet 2003'te Irak'ın işgaliyle birlikte yeniden uygulamaya koydu. Kerkük'ü basarak nüfus ve tapu dairelerini bir kez daha yağmalatan Barzani'nin Kerkük üzerindeki emellerini, kademe kademe gerçekleştirmesi, bölgede varlığını sürdüren diğer etnik grupları tedirgin ediyor. Uluslararası kurallarla örtüşmeyen bu duruma, ABD ve BM İnsan Hakları Komisyonu'nun seyirci kalması ise, tam anlamıyla "skandal" olarak değerlendiriliyor.
Irak'ta geçtiğimiz ocak ayında yapılan seçimlerin ardından, 15 Aralık 2005'te yeni parlamento seçimlerinde Türkmenlerin zayıf bir siyasi varlık göstermesi için çaba sarf ediliyor. Bu çaba, kimi çevrelerin ekmeğine yağ sürerken, bölgedeki Türkmenlerin sindirildiğinin de bir göstergesi olarak değerlendiriliyor. Yılın ilk ayındaki seçimlerin silahların gölgesinde gerçekleştirilmesi, ülkenin tamamının tek seçim çevresi kabul edilmesi, seçim hilelerinin gerçekleştirilmesi gibi illegal yolların ortaya çıkması, 15 Aralık'taki seçimlerin de demokratik bir oylama olamayacağını gösteriyor. Türkmenlerin tek isteği, Irak'ta üçüncü asli unsur olduklarının yeni Anayasa'da garanti altına alınması. Ancak, ülke gündemini uzun süre meşgul eden ve Iraklı siyasilerin çeşitli manevraları altında onaylanan anayasada, Türkmenlerin haklarını koruyacak tutarlı maddeye pek rastlanmıyor. Anayasada, anadil Kürtçe ve Arapça olarak benimsenirken, kuzeyin en önemli unsurunu oluşturan Türkmenlerin böyle bir hakkı bulunmuyor. İnsani ilişkilerle siyasi hesapları birbirine karıştıran Barzani liderliğindeki KDP güçleri ve peşmergeler, bölgede yaşayan masum Türkmen ve Araplara karşı insan avı başlattı. Türkmen ve Araplara karşı sürdürülen keyfi tutuklamalar, yargısız infazlar, işkenceler ve gözaltında yok edilmeler giderek sıklaşıyor. KDP lideri, Kuzey Irak'ta Kürt milislerce gerçekleştirilen insan hakları ihlallerini Amerikan kuvvetlerinin üzerine yıkmaya çalışırken, Pentagon yönetiminden isminin açıklanmasını istemeyen bir yetkili, kendi birliklerinin bölgede böyle bir tutum içinde olmadığını, iddia edilenleri Kürt milislerinin yaptığını rapor aldıklarını söylüyor.
Böylesine ateş topuna dönen Kerkük'ün, Türkmenler açısından giderek yaşanılmaz bir kent haline dönüştürülmeye çalışıldığı görülüyor. Bu havada bölgede edindiğimiz izlenimler, Kerkük sorununun önümüzdeki dönemde ciddi patlamalara yol açacağı yönünde endişeler taşıyor. Öyle ki, bölgedeki bu çalkantılı süreçten Orta Doğu'nun diğer ülkeleri de büyük zarar görebilir. Zira, ülkedeki belirsizlik, beli kırılamayan işsizlik, sonu gelmeyen istikrarsızlık ve otoriteyle birlikte gündemdeki yerini koruyan siyasi boşluk, bölgede etnik tansiyonu yüksek bir iç savaşın patlak vermesine yol açabilir. Bu da pek çok mültecinin Irak sınırlarından dışarıya akın etmesine, komşu ülkelerin müdahale etmelerine sebep olabilir ve İslam dünyasında Sünni ve Şiiler arasındaki eski ihtilafı yeniden tetikleyebilir. Hatta daha da ileri gidip, bu toprakların ötesindeki diğer ülkelerin siyasi temellerini de sarsabilir. Kırılgan dini bölünmelerin bulunduğu bu topraklarda yaşanabilecek böylesine sarsıcı olayın sınırları daha da genişleyip, Lübnan'dan Suriye'ye, hatta Afganistan'a kadar yayılabilir. Bu da, Orta Doğu'daki güç yapısını erozyona uğratıp, dengeleri alt üst edebilir.

BOMBARDIMAN ALTINDAKİ TELAFAR KAN AĞLIYOR
Birçok insan hakları ihlali yaşanan kuzeyin karışık etnik ve siyasi yapısını, tarihi ve güncel gelişmeler ışığında incelerken, uluslararası gözlemcilerin dikkatinden kaçan Telafer'deki askeri operasyonu da dikkate almak lazım. Geçtiğimiz eylül ayı başlarında ABD ve ona bağlı çok uluslu gücün hava destekli askeri harekatında onlarca sivil öldü. 22 gün boyunca sürdürülen operasyonda, kavurucu sıcağın altında evlerini terk etmek zorunda kalan Türkmenler, geride yüzlerce yaralı yakınlarını bıraktı. Aynı operasyonda pek çok sivil ise ya yaralı ya da sakat bırakıldı. Musul'a 80 kilometre mesafede, yaklaşık 500 bin nüfusa sahip kent, bölgedeki en büyük Türkmen yerleşimi.
O tarihlerde operasyon nedeniyle Türkiye ile ABD'nin arası biraz gerildi. Eylül sonlarında operasyona nokta koyan ABD güçleri, Türkmen yerleşimlerinden çekildi. Türkiye ve ABD'nin arası yumuşadı, işler tatlıya bağlandı. Ama geriye birçok soru işareti kaldı. Operasyon boyunca ev ve kamu binaları talan edilirken, Telafer'in bilinmeyen yüzüne ışık tutacak pek çok doküman ve evrak da yok edildi. Savaşın arasında sıkışıp kalan Türkmenler, yüzlerine yansıyan kaygı ve endişeyle birlikte, çaresizlik içinde yıkılıp yok olan evlerine gözü yaşlı şekilde geri dönmeye başladı. Amerika; Vietnam ve Afganistan örneklerinde olduğu gibi Irak'a da kan ve gözyaşı götürdü. Dün Felluce, Ramadi ve Necef'te yapılanların bir benzeri, Türkmen şehri Telafer'e yapıldı. Ancak Telafer'de durum farklıydı. Telafer Türkiye için farklı; Telafer birleşik Irak için farklı. Telafer, Irak'ın Karabağ'ı. Telafer, Irak'ın Suriye'ye açılan kapısı. Ve en önemlisi, Telafer, Iraklı Kürtlerin Suriye'deki Kürt bölgesi ile birleşmesi önünde en büyük engel. Daha açık bir ifade ile Telafer, sözde Kürdistan'a giden yolda büyük bir engel.

Haber: Sadık Kahraman