BIST 9.660
DOLAR 34,61
EURO 36,34
ALTIN 2.920,89
HABER /  GÜNCEL

İpekçi: Hukukta istikrar şart!

Ağca tarafından öldürülen gazeteci Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, "Hukukta bir an önce istikrarın yakalanması gerekir" dedi.

Abone ol

İstanbul Barosu'nda düzenlenen basın toplantısında, Mehmet Ali Ağca'nın Kartal Cezaevi'nden tahliye edildikten sonra, geçtiğimiz cuma günü yeniden tutuklanarak cezaevine konulmasındaki hukuki süreç değerlendirildi. Toplantıda, Abdi İpekçi'nin kızı Nükhet İpekçi İzet, avukatı Turgut Kazan ve İstanbul Barosu Başkanı Kazım Kolcuoğlu hazır bulundu. Nükhet İpekçi İzzet, olayı kişiselleştirmemek için kameralardan uzak durmayı tercih ettiğini söyledi. İpekçi, "Benim dikkatimi çeken bu haftanın başında, ilk önce bir tarafa hukuk uygulanmıyor, daha sonra haftanın sonunda diğer tarafa da hukuk uygulanmıyor. Ya Abdi İpekçi'nin kimsesi olmasaydı. Bir an önce hukukta bir istikrarın yakalanması gerekir. Bir de şöyle bir şey düşünün; Ağca cezaevindeyken ya başına bir şey gelseydi, gene bir sürü tartışma olacaktı. Kavuşmanın anlamını en iyi bilenler, bir daha asla kavuşamayacak olanlardır. Kavuşma umuduyla yeşeren umutların bir daha solmaması için bir daha böyle hataların yapılmamasını istiyoruz" dedi. Avukat Kazım Kolcuoğlu, suçluların cezalarını çekmesi gerektiğini belirterek, "İki konuya dikkat çekmek istiyorum. Birincisi, müddetnamenin mağdur tarafa bildirilip, tebliğ edilmesi ve itiraz hakkının olması gerekir. İkincisi de, yaşanan olaylar sonrası vatandaşların yargıya olan güveni sarsıldı. Af uygulamasının artık siyasiler tarafından kullanılmaması ve suçu işleyenlerin bütün aflardan yararlanmayıp, cezalarını çekmesi gerekir" diye konuştu. Daha sonra söz alan avukat Turgut Kazan ise, "Konuşmama ilk önce teşekkür ederek başlamak istiyorum. Ardından sorunlar hakkında sorumlulardan hesap sorulmasını isteyeceğim. Yaklaşık 15 gündür yoğun bir telaş yaşadık. Siz basın mensupları, önce savcılık müddetnamesini duyurdunuz, sonra bizim telgraflarımızın, mahkeme kararırının, salıvermenin, bakanlığa yönelik girişimlerin, bakanlık başvurusunun ve Yargıtay incelemesinin peşinden koştunuz. Biliyoruz ki, çok yoruldunuz; ama ulaşılan kazanım, bu koşuşturma ve yorgunluğa değdi. Eğer toplumsal duyarlılığın yarattığı toplumsal tepki olmasaydı ve sizler bu tepkiyi doğru yansıtmasaydınız, yargı kararlarıyla hukuk elbisesi giydirilen bu haksızlık hepimize yapılmış olacaktı. Çünkü Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 309. maddesindeki Yargıtay'a başvurma yolu olağanüstü bir yasa yoludur. Ancak Adalet bakanı işletebilir" dedi. "YARGITAY DOSYAYI İNCELEYEREK ÇÖZÜM OLANAĞI BULDU" Kazan, "4 ayrı Ağır Ceza Mahkemesi; yani 12 yargıçla yeni savcının görüş ve kararlarıyla çok açık bir haksızlık ve yasaya aykırılık hukuk elbisesiyle taçlandırılacaktı. Ama toplumsal duyarlılık, böyle bir tepkiye dönüştü ve medya bu tepkiyi öylesine yansıttı ki, Adalet bakanı yasadaki olağanüstü yolu işletmek durumunda kaldı. Sonuçta Yargıtay dosyayı inceleyip, çözüm olanağı buldu. Böylece önceki Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün dediği gibi, Maltepe Askeri Cezaevi'nden kaçırmanın başka türü olan hukuk yoluyla kurtarma girişimi önlendi. Gizli ve kirli ilişkilere karşı demokrasi ve hukuk devleti yolunda çok önemli bir kazanım sağlandı. Bu konuda medyaya, Adalet Bakanı Cemil Çiçek'e ve dosyayı ivedilikle gündemine alıp 3 gün içinde karara bağlayan, bu kararı hemen yazıp açıklayarak hükümlünün bir kez daha kaçırılması yolunu kapayan Yargıtay 1. Dairesi Başkanı üyelerine teşekkür ediyoruz" diye konuştu. Kazan, sorumlulardan hesap sorulması için gerekli girişimlerde bulunacaklarını belirterek, sözlerine şöyle devam etti: "İtalya'da işlenen bir suçun İtalya'da çekilen cezasını Türkiye'de, üstelik daha önce işlenmiş bir suçun cezasından nasıl indirirsiniz? Bu yapılanları sıradan bir adli hata veya takdir hakkı sayamayız. 3713 sayılı yasanın geçici 1. maddesi dururken, 4771 sayılı yasayla 4616 sayılı yasayı karma biçimde uygulayıp hükümlüye nasıl bir çifte indirim sağlarsınız? Ayrıca İtalya'daki suç tarihiyle iade tarihi herkes tarafından bilinirken, 3 ayrı savcılık müddetnamesiyle 3 ayrı Ağır Ceza Mahkemesi'nin bu süreyi 20 yıl olarak göstermesi nasıl bir takdirdir? Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde 19 yıl 1 ay olduğu anlaşılan şahsın cezaevinde kaldığı sürenin Üsküdar 3. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından 20 yıl sayılmıştır. Diğer mahkemeler de 20 yıl ceza çekildiğini belirtiyor. Oysa hükümlü İtalya'da 20 yıl değil, müebbet hapis cezasına çarptırılmıştı. Dolayısıyla dosyada, 20 yıl hapis cezasına çarptırıldığı yolunda bir belge olamaz. Bu süre 20 yıl gösterilip, tahliye tarihi bayrama yani 9 gün tatile getiriliyor. Kimse müddetnameyi görmeyecek, karara ulaşıp yapılan hesabı bilemeyecek. Böylece yargı eliyle sessiz sedasız bir tahliye gerçekleşecek. Kimse bu yapılanları takdir hakkı sayamaz. Bu uygulama suç işlemeye teşvik ediyor. Biz hemen yasal başvuruyu hazırlayıp sunacağız ve sorumlulardan hesap sorulması için üzerimize düşeni yapacağız." Bu tür uygulamaların yargıda kalite sorununu gündeme getirdiğini kaydeden Kazan, "Yeni TCY'nin yapımına katılan bazı öğretim üyelerinin, 16. maddeye ve iki yasadan yararlanmasıyla ilişkin açıklamaları kaygımızı arttırıyor. Öncelikle YÖK'ün, hukuk fakültelerinin ve hukuk fakültesi öğrencilerinin dikkatini çekiyoruz. Özellikle 16. maddeyle ilişkin anlayış benimsenmiş olaydı, ülkemiz bir suç cennetine dönecekti ve Yargıtay 1. Ceza Dairesi bu kararıyla Türkiye'nin bir suç cenneti olmasını engellemiştir" açıklamalarında bulundu.