Doğan'ın medya sitelerine sansür uygulaması, Ekrem Dumanlı'nın dikkatini çekti. Dumanlı, dünü, bugünü ve yarınıyla internet medyasını yazdı. İşte Dumanlı'nın yazısı:
Abone ol Ekrem Dumanlı, Aydın Doğan'ın bazı medya sitelerine sansür uygulamasını eleştirdi. Dumanlı, bu durumu yanlış buldu. Hazır konu internet medyasınından açılmışken, Dumanlı, bir-iki çift laf söyledi. nı yazdı...Yazı: Ekrem Dumanlı
Kaynak:
Birkaç gündür internet medyasında kıyamet kopuyor. Önce bir sitede yayınlanan sansasyonel bir liste haberi; ardından o haberin başka sitelere taşınması ve nihayet bir medya grubunun mahkeme kararı ile bu yayınlara dur deme gayreti.
Mevzu bu şekilde dallanıp budaklanınca araya girip doğru ve tarafsız bir şeyler söylemek zordur aslında. Çünkü ne söylediğinize bakmaz çok kimse. ‘Acaba bu kavgada kimin yanında yer almış’ diye düşünür pek çok insan. Oysa meselelere taraf olmadan bakmayı, sıcak bir tartışmadan doğru sonuçlar çıkarmayı da bilmeliyiz. Her yazılan ya da konuşulanı bir saf belirleme gibi görürsek gerçeklere ulaşamayız ve sonuçsuz kavgalar, sağırlar diyaloğu şeklinde sürer gider...
Çok net bir gerçek var: İnternet medyası gelecekte önemli bir görev üstlenecek. Yeni kuşaklar sanal ortama alıştıkça bu sahadaki habercilik de kendine daha etkili alanlar bulacak. Bu durum, gazeteciliğin biteceği anlamına gelmiyor; tam aksine daha da çeşitleneceği ve geniş kitlelere yenilikler eşliğinde ulaşacağını söylemek mümkün. Hal böyle iken ve ufukta internet şafağına gözlerimizi kapamak, geleceği görememek anlamına gelir. Gelecekte ‘pijamalı gazeteciler’ daha önemli görevler üstlenecek. Türkiye’de bu konuda atılmış güzel adımlar da var. İnternet haberciliğini önemseyen, bunu bir meslek olarak gören, gazetecilik disiplini çerçevesinde meseleye bakan kişiler artıyor; artmalıdır da...
Komploculara bir çift söz...
Ne var ki madalyonun bir de öbür yüzü var; bunu çok tehlikeli bir gelişme olarak görmek zorundayız. ‘Pijamalı gazetecilik’i bir dedikodu odağı haline getirecek siteler var. Açıkça söylemek gerekirse bu arkadaşlar araştırmadan, soruşturmadan, incelemeden kendilerine ulaşan her şeyi yazıyor. Bu yazılanlar arasında yanlış, yalan hatta iftira boyutu taşıyan bilgiler var. Belki farkında değiller; ancak bu tarz yayıncılık bugün ve gelecekte kendilerine düşen sosyal vazifeyi gölgeliyor. Ve göz göre göre internet medyası bindiği dalı kesiyor...
Mesela şu son günlerde bahsi geçen liste meselesinin aslını faslını bilemiyorum; ancak New York muhabirimiz Emrah Ülker’in ‘Ağabey sizin bile adınız geçiyor.’ demesiyle şoke oldum. ‘Böyle bir yalanı uyduran şerefsizdir.’ demeden edemedim. Çünkü böyle bir iddiaya en hafif söylenecek söz buydu. Ayrıca Zaman içinde üstlendiğim görev, beni yüzde yüz bağımsız olmaya mecbur ediyor. Başkasını bilmem; ama ben kendi namıma böyle bir iftirayı yapanın haysiyet davası olmadığını düşünürüm. Ve tabii ki sorgulamak isterim: Madem gazetecilik-habercilik adına yapılıyor bu işler, neden insanlar meslektaşları hakkında bir haber yayınlarken zahmet buyurup ellerine tutuşturulan bilgiyi kontrol etmez ve insanların savunma hakkına saygı göstermezler! ‘Efendim sanki yazılı veya görüntülü basın bu hakka saygı gösteriyor mu?’ diyene cevabım hazır ve müseccel: Başkasını bilemem ve onlar adına konuşamam; ancak kendi namıma çok rahat söyleyebilirim ki bizde çıkan her haber, meselenin taraflarına sorularak hazırlanıyor. Şayet bu safha aşılmadan bir haber hazırlanmış ve gazetemizde neşredilmişse hem muhabirimiz hata yapmıştır hem editörlerimiz. Bunun da mesleki hesabını soruyoruz gazete yayın yönetimi olarak...
İşin bir masumiyetle izah edilecek aşaması var bir de dikkat çekilecek tehlikesi. İnternetin ruhunda yer alan hız gerçeği, bazen araştırmadan, soruşturmadan bazı bilgilerin neşredilmesine sebep oluyor. Bu, geçerli bir mazeret midir? Kesinlikle hayır! Yazılı basındaki ‘haber atlatma’ saçmalığının zaman zaman yol açtığı tarihi hataları ortadayken, bu yanlışın tevarüs edilmesi doğru olabilir mi?
İşin diğer tehlikeli boyutu da şudur: Gazete ve televizyonların hukuki denetimi daha oturmuş değerlere dayandığı için bu alanda istediği gibi at oynatamayan istihbarat örgütleri, psikolojik harp uzmanları (ve bu arada ruh sağlığını kaybetmiş komplocu güruh) kendilerine yeni bir alan açma derdine düştü. İnsanları, kurumları yıpratmak için internet ortamını üs seçen bazı karanlık odaklar, doğrular arasına sıkıştırdıkları yanlışlar ile kendi mücadelelerine devam ediyor. İyi niyetle internet gazeteciliği yapmak isteyenlerin bile internetteki hukuki boşluğu değerlendirmeyi düşünen kötü maksatlı kişilere alet olmaması bazen kaçınılmaz olabiliyor. Hukuki boşluk insanların hukukuna tecavüz için kullanılamaz çünkü.
İnternet medyasına çekidüzen şart
Hadiseleri güncel olaylardan bağımsız düşünmek gerekiyor. Ne yukarıdaki satırlar ne de biraz sonra okuyacaklarınız son olay vesilesiyle söylenen sözler değil. Meseleye daha kuşatıcı bakmak, daha ilkeli yaklaşmak, daha duyarlı neticeler çıkarmak gerekiyor zira. İnternet medyasındaki yanlışları düzeltmek için ne yapılmalı? Sansür mü? Elbette değil. Sansür hiçbir zaman çare olmamış, olmaz da. Ancak mağdur duruma düşen kişi ya da kurumların haklarını koruyacağı bir mekanizma da olmalı. ‘Her duyduğumuzu yazarız, bizimle kimse başa çıkamaz’ derseniz aldanırsınız. Hatta bu mesleğin geleceğini yokluğa atmış olursunuz. Çünkü her meslek, özellikle de haber taşımakla mükellef gazetecilik mesleği, inandırıcılığını kendi icraatlarıyla inşa eder. Oluşacak güvensizlik ortamının diyeti pahalıya mal olur. Hukuk size bir şey yapmasa, yanlışlarınızı tashih etmese bile, zaman içinde oluşan ‘doğru yazmıyorlar’ inancı, sizi okunmaz; okunsa da güvenilmez bir duruma düşürür. Medyanın kendi kendine verdiği zararı hiç kimse (devletler dahil) medyaya verememiştir.
İnternet gazeteciliğinin geleceği de dünya standartlarında yapılacak (ya da yapılamayacak) yayıncılığa bağlı. Çünkü dünya kamuoyu da bugün internetin büyük bir ‘bilgi havuzu’ mu, yoksa devasa bir ‘bilgi çöplüğü’ mü olduğunu tartışıyor. Konu sadece sanal alemdeki dedikodulardan canı yanan insan sayısındaki artıştan kaynaklanmıyor.
Bilgi kirlenmesinin önemli bir parçası, istihbarat çalışmalarına ve onların propaganda metotlarına dayanıyor. Hal böyleyken bu meseleyi şahsileştirmeden düşünmek zorundayız. Şundan emin olabilirsiniz ki yakın bir gelecekte internetle ilgili hukuki boşluk doldurulacak, işini namusluca yapanla sanal şaklabanlar da birbirinden ayrılacak. Kendilerini ‘pijamalı gazeteciler’ diye tanımlayan kardeşlerimiz, geleceği doğru okumak, rotalarını doğru istikamete çevirmek zorunda. Zira, internet gazeteciliği yakın bir gelecekte ya harakiri yaparak kendini yok edecek; ya da kendine genel medya disiplinleri içinde saygın bir yer alacak, hayati roller üstlenecek...
İnternet Medyası Derneği adıyla bir derneğin kurulmasını sevinçle karşılayanlardanım. Orada yönetici olduğunu bildiğim bazı meslektaşlarımın internet medyasına önem verdiğini, bu işin etik değerlerini korumak istediğini ve bu meseleye gelip geçici bir heves gibi bakmadığını biliyorum. Bu durum ümit verici.
Bu konuda da dikkate şayan bir durum var; ki bu problem, zaman zaman diğer basın kuruluşları için de geçerli: Bu tür dernekler, gazetecilik mesleğine katkıda bulunacağı yerde, haklı-haksız demeden meslektaşının yanında yer almak isteyebiliyor. Bu popülist yaklaşımla gazeteciler arasında sendikal bir sempati oluşturacağını düşünebiliyor. Oysa medyanın yanlışlarını medya kuruluşları düzeltmelidir. Aksi takdirde medya sorumsuz bir mecraya kayabilir. Daha sonra insanları mağdur eder, hatta döner meslektaşlarını yer bitirir. Doğruya doğru, eğriye eğri. Öyle zaman olur ki gerçeğin ağırlığı altında kalsanız bile, meslektaşınızı eleştirmeniz kaçınılmaz hale gelir. Bu da basın özgürlüğünün vazgeçilmez bir parçasıdır. Ancak, yazılan her söz, mesleki kriterler içinde hakperest bir çerçeveye oturmalıdır. Çünkü tedrici harakirinin acısını sadece intihar heveslileri çekmiyor...