İnsana dair öyküler: Yasak kitap
Deniz Faruk Zeren'in ilk öykü kitabı olan yasak kitap, insana, insana ait olana dokunmaya çalışıyor.
Abone olYasak Kitap Deniz Faruk Zeren’in ilk öykü kitabı. Her ilk kitabın taşıdığı özgünlükleri taşıyor Yasak Kitap. Kendi dilini, örgüsünü, kurgusunu, kokusunu, dokusunu arıyor Zeren’in öyküleri. Yer yer buluyor, yer yer teğet geçiyor, arayışına devam ederek farklı deyişlere ulaşıyor.
Günümüzün, bilinmezci, melankolik, kargacık burgacık, umutsuz içsel dünyaları, edebiyatın temel malzemesi haline getirme eğiliminin karşısında toplumcu/sosyalist gerçekçiliğe ve onun estetiğine sarılıyor Zeren. İnsana, insana ait olana dokunmaya çalışıyor.
Hayatın dışına itilmeye, ötelenmeye, yok sayılmaya çalışanların öykülerine, dünyalarına sızmaya, onların hayatı yaratanlar olduğunu göstermeye çalışıyor. Kavgayı, çocukları, yoksulları, işçileri ve daha farklı dünyaları anlatıyor. Öykülerin birindeki çocuk diğerindeki işçi, birindeki hamal diğerindeki çocuk oluyor. Serin ve soğukkanlı bir anlatımla yersiz abartılara, ağdalı deyişlere girmemeye özen göstererek ördüğü dili ile okuru sarıp sarmalayan öyküler okunmayı ve değerlendirilmeyi bekliyor.
Kitaptan ilgi çekici bir paragraf:
“Şimdi burada, bu karanlık ve soğuk odada akıbetimi bekliyorum. Bana ne yapacaklarını umursamıyorum. Çünkü biliyorum milyonlarca nüsham şimdi dağlarda, köylerde, işçi evlerinde, öğrenci zulalarında, hapishanelerde iştahla okunuyor ve ben iyi kötü işimi yaptım. Rahatım. Ama bizim oğlanın acı çığlıklarını duydum dün gece. Satır satır parçalandım. Yanında olup ona, merak etme, biz, sen ve ben milyonlarcayız demek isterdim ama o zaten biliyor bunu. Ah keşke şöyle dile gelip şu adamlara hadlerini bildirebilsem… Neler neler derdim onlara…”