BIST 10.643
DOLAR 40,56
EURO 47,70
ALTIN 4.352,20
32°İstanbul

İnsan Kendi Evrimini Neden Tamamlayamadı?

Son dönemlerde çokça meydana gelen sınır kavramının hem bedenimizde hem de ülke sınırları içerisinde ortadan kalkışı tehdit algısını oluşturup hayatta kalmak için en çok ihtiyaç duyduğumuz güvenliğimizi de tehlikeye atıyor. Her ne kadar söylemlerimizde insan olmaya yaraşır, medeni, kültürlü, saygılı birer bireyler olsak dahi bunları eyleme dökme noktasında hala daha türlü sebeplerle zorlanıyor olmamız ne yazık ki bizi maymundan farksız kılıyor.

Evrim kavramı en temel haliyle insan gelişiminin evrelerini işaret eden bir olgudur. Temelde fiziksel, zihinsel ve ruhsal açıdan değişim ve dönüşümü vurgular. Soyun devamlılığını sağlayabilmek, bir nesil yaratabilmek nasıl ki üremek ile mümkün ve açıklanabilir ise insanın varlığının bugünlere gelişi de doğal seleksiyon dediğimiz kavram ile açıklanabilir. Doğal seleksiyon evrimin bir çeşitidir. Doğa olaylarına, yaşam koşullarına en hızlı adapte olabilen ve bunu sürdürebilecek güçte olabilenin yaşamını davet ettirebilmesi ile karakterizedir. İnsan da evrimin bir ürünü olarak bugünlere kadar gelebilmiştir. Doğa olayları ve yırtıcı hayvanlar ile başa çıkabilmek adına mağaraya sığınmış, karnını doyurabilmek için avlanmış, hastalandığında şifa olması için ot toplamıştır. Bugünse aynıları geliştirdiğimiz düzende varlığını korumaktadır. Güvenlik ihtiyacımızı karşılayan korunakları yapılarımız, sağlıksal ihtiyaçlarımızı gideren ilaçlarımız ve karnımızı doyurmak niyetiyle üretimin içinde yer almamız… O halde her şey yerli yerindeymiş, her şey olması gerektiği gibiymiş gibi görünen bu evrede neden bu soruyu sorma ihtiyacı duyuyoruz? “İnsan kendi evrimini neden tamamlayamadı?” Aslına bakılacak olursa evrimsel süreç bugün karşımıza mecburi bir “medeniyet” dayatması ile çıkmaktadır. Dayatma olarak değerlendirmemin sebebi tamamen ilkel benliğimize, asıl olan bize, arzularımıza ket vuruyor olmasıdır. Oysaki o kadar da iyi bir öğretmen ya da denetçi değildir. Bakıldığında en ufak bir boşluktan sızma eğilimimiz de buna çok iyi bir örnektir. İmkan oldukça hız sınırını aşmak, dersten kaytarmak, bir diğerine zorbalık ya da mobbing yapmak gibi. Bunları hala daha sürdürebilen bir varlık olarak İnsan henüz “yeterince iyi” olmuş değildir. Bu durum zaten insan olmanın doğasında olan yıkıcılık ile ilişkilidir. Kaçınılmazdır. Bir de işleri iyice güçleştiren dış etmenler vardır. Örneğin haktan bahsederken bir diğerinin sınırlarını ihlal etmenin yaratacağı olumsuz durumlardan bahsedilmemesi, ahlaktan bahsederken sadece davranışsal boyutu gündeme alıp düşünce biçimindeki kusurların düzeltilmemesi gibi. Eksik ve de yarım kalan öğretilerin bizleri de aynı ölçüde eksik ve yarım kılması beklenilen de bir şeydir. Eğitimin çöküşünün yarattığı boşlukların doğurduğu sonuçlar bugün maalesef kurduğumuz medeniyetin sandığımız kadar da kudretli olmadığını gözler önüne seriyor. Öğretim noktasındaki bilgi, kural ve söylemlerimizi eğitim noktasındaki eylemlerimize dönüştürüp işselleştiremediğimiz her an insanlık tarihinden  biraz daha yiyoruz. Bakıldığında yanlışa dur diyememenin oluşturduğu sistem bizleri adeta dibe çeken bir kaosa sürüklüyor. Bununla birlikte var olan ekonomik sıkıntılar, kültürel ve sosyal kısıtlılıkları beraberinde getirip entellektüalizasyonu ortadan kaldırıp, saldırganlığı da körüklüyor. Son dönemlerde çokça meydana gelen sınır kavramının hem bedenimizde hem de ülke sınırları içerisinde ortadan kalkışı tehdit algısını oluşturup hayatta kalmak için en çok ihtiyaç duyduğumuz güvenliğimizi de tehlikeye atıyor. Her ne kadar söylemlerimizde insan olmaya yaraşır, medeni, kültürlü, saygılı birer bireyler olsak dahi bunları eyleme dökme noktasında hala daha türlü sebeplerle zorlanıyor olmamız ne yazık ki bizi maymundan farksız kılıyor.

Close menu