BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46

İnsan eti tadında hamburger!

Geçtiğimiz günlerde, Avrupa’da faaliyet gösteren bir gıda firmasının ‘insan eti tadında’ hamburger ürettiği ve müşterilerinin beğenisine sunduğu şeklinde haberlere şahit olduk. Bu şahitliğimiz, şirket yetkilisi olan kişinin, insan eti tadında olduğunu beyan ettiği hamburgerin ‘kendini şımartmak isteyen’ müşteriler için özel olarak geliştirildiğine dair ifadeleri sonrasında yerini dehşetengiz bir ruh haline bıraktı.

Modern çağda, gösterilenle gerçek arasında her defasında büyük bir fark olduğunu bilsek de ve bu durum kısa süreli şoklara girmemize neden olsa da bu halin genel geçer bir kural olduğunu söylemek oldukça zor. Batı’nın insanlığa sunduğu katkının faydadan daha çok zararı olmasına ve bu katkının insani saiklerle yapılmadığını bilmemize rağmen Batı’nın söylediklerini mutlak doğru olarak kabul etmek, yaptığımız en büyük yanlışlardan.

Akli dengesi yerinde, normal bir insanın yukarıda bahsedilen haberi midesi bulanarak okuması normal görülebilir fakat Avrupa’nın, başka milletlerden olup ilkel diye tabir ettiği kabilelere ‘yamyam’, ‘insan kanı içenler’ vs. gibi ithamlarda bulunup elindeki tüm araçlarla dünyayı buna inandırmaya çalışması ancak “Batı kurnazlığı” ile açıklanabilir.

Kısa bir zaman dilimi denemeyecek kadar uzun bir süreyi kapsayan ve kendi uygarlığının kara lekeleri diyebileceğimiz tüm olgular; gizlilik, kendinden uzak tutma ve köşeye sıkıştığında bilimsel bir temele oturtma çabalarına rağmen bugün hala Batı’da inkâr edilemiyor. Vahim olayların üzerinden yüzyıllar geçmesine rağmen Batı, geçmiş travmalarından kurtulmak, yeni nesle bunu izah edebilmek için rasyonaliteyi kullanıyor ve insan onuruna yakışmayan, dine ve yaratılışa aykırı olan bu durumlar için “bilimsel gereklilikleri” öne sürüyor.

Batı, yalnızca araç icat etmiyor, aynı zamanda onları en etkin şekilde kullanmayı da biliyor. Örneğin, film ya da çizgi filmlerde ıssız bir adaya ya da balta girmemiş ormanlardan birine düşüldüğünde, bizi gizliden gizliye izleyen ve asıl amacı yabancı insanları yemek olan yamyamların takibinde olduğumuz tüm medeni dünya insanlarına öğretilmiştir.

Kristof Kolomb, -ispat edilmiş olmamasına rağmen- 1492 tarihli günlüğünde, adaya ayak bastığı anda orada yaşamakta olan yamyam kabilelerin kendisine saldırdığını yazar. Fakat Avrupa’nın 17-19. yüzyılları kapsayan ve bilimsel/rasyonel temellere oturtulmaya çalışılan vahşi tarihini araştırdığımızda bu konuda büyük ve tarihi bir hata yatığımızı anlarız.

Batı’nın, ilkel kabilelerin zenginlik kaynaklarını ele geçirmek için yamyamlığı öne sürmesi, o günün şartlarına göre oldukça iyi bir neden (!) olarak görülebilir. Fakat Kristof Kolomb'un yamyam oldukları gerekçesiyle  milletlerin zenginlik kaynaklarına çökmesinin, günümüzde Irak’ın kimyasal silahlardan arındırılması, Afganistan’ın terör örgütlerinden temizlenmesi, Ortadoğu’ya demokrasi getirilmesi vb. gibi gerekçelerden hiç bir farkı yok.

Trajik olan şey aslında şu; insanı, hatta medeniyetleri sahip olduğu tüm zenginlikleriyle beraber yamyam gibi yutanların, yok edici araçları geliştirip uygulayanların ve hatta "insan etli hamburger"e aşerenlerin günümüzde hala “kurtarıcı” olarak görülmesi.

Twitter/MuratCahid

İnstangram/mcahidk