İngiltere'nin eski Dışişleri Bakanı Jack Straw, Türkiye'nin AB üyeliği önündeki engelleri açıkladı.
Abone olİngiltere'nin 2001-2006 yılları arasında dışişleri bakanlığını yapan deneyimli siyasetçi Jack Straw, Avrupa Birliği'nin tam üyelik konusunda Türkiye'yi oyalamasıyla ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu. Deneyimli siyasetçi "Kıbrıs, Müslüman Türkiye'nin üyeliğini kaldıramayanların bahanesidir" dedi.
Straw'ın Times Gazetesi'nde kaleme aldığı köşe yazısında Avrupa Birliği’nin karşı karşıya olduğu en zorlu stratejik kararın Türkiye’yle ilişkilerin geleceği olduğunun altını çizdi.
Straw İngiltere’nin tavrının ise uzun bir süredir ortada olduğu ifade ederek, "Türkiye en kısa süre içinde AB’ye tam üye olmalı" dedi.
İşte deneyimli siyasetçinin kaleminden tartışma yaratacak yazı:
"Haziran ayında Başbakan David Cameron, Avam Kamarası’na yaptığı konuşmada, “Türkiye’nin üyeliğini bütün kalbimizle desteklemeliyiz” dedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e verilen Chatham House Ödülü de İngiltere’nin Türkiye’ye verdiği net desteğin altını çizecek.
Türkiye’nin AB’ye giriş niyetini ilk ortaya koyduğu günden sonraki 46 yıl içinde 2005 yılı, müzakerelerin başlamasıyla umutların yeşerdiği bir yıl olmuştu. Ancak süreçte yaşananlar felaket niteliğinde sonuçları da beraberinde getirdi. Yaz aylarında, Türkiye’nin İran’a uygulanacak BM yaptırımlarına ‘hayır’ demesinin ardından, ABD Savunma Bakanı Robert Gates, “Avrupa’daki bazı çevrelerin Türkiye’yi İran’a ittiğini” söyledi. Bu Türkiye’yi itme hali büyük oranda 74 milyonluk Türkiye’nin toplam 1 milyonluk Kıbrıs’a rehin olmasından kaynaklanıyor.
RUMLARIN HİKAYESİ AB'YE DAYATILIYOR
Kıbrıs’ta Türk ve Rum grupların anlattığı iki farklı hikaye var ve her iki hikayenin de kendince doğru tarafları var. Ancak Kıbrıs Rum Kesimi’nin adanın geleceğiyle ilgili bir çözüme ulaşılmadan AB’ye girmesi dolayısıyla, Rumların anlattığı hikayedeki doğrular AB’nin karar mekanizmalarını etkiliyor. Kıbrıs’ın sunduğu kolay bahaneler olmasa yüzde 98’i Müslüman olan Türkiye’nin AB’ye üye olmasına karşı çıkanlar bu kadar rahat muhalefet yapma fırsatı bulamayabilir.
Türkiye büyük bir ülke olduğu için özellikle işgücünün serbest dolaşımı konusunda çok uzun bir süre geçiş kısıtlamalarına maruz kalacağını kabul etse de hiçbir ülkeye karşı müzakere sürecinde bu kadar ayak direnmedi. Örneğin Bulgaristan ve Romanya. Bu iki ülke sadece 10 yıl bekledikten sonra AB’ye aday oldu. Kişi başına düşen milli gelirleri Türkiye’ye yakın olan bu ülkelerde hukuk sistemindeki yetersizlikler ve yolsuzluklar hala kaygı yaratıyor. Yine de AB, daha kapsamlı stratejik bir amaç uğruna bu eksikliklerin bazılarına göz yumdu.
Kıbrıs, Müslüman bir ülkenin üyeliğini kaldıramayanların kullandığı bir bahaneden öte değil. Önümüzdeki hafta Rum lider Dmitris Hristofyas ve KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu, BM Genel Sekreteri Ban Ki-mun’la çok kritik görüşmeler yapacak. Başarılı olmaları için dua edeceğiz ancak uluslararası kamuoyu bir tabuyu yıkıp, kuzeyi ve güneyi iki ayrı devlet olarak tanımaya başlarsa anlaşma ihtimali yükselebilir.
BÖLÜNMEYİ DEĞERLENDİRMEMİZİN ZAMANI GELDİ
İngiltere hükümetinin görüşmeler başarısızlıkla sonuçlanırsa adanın resmen bölünmesini değerlendirmesinin zamanı geldi. Bu hem BM hem de AB için tartışmalı bir durum olacak. Kosova meselesi düşünüldüğünde Rusya’nın güçlü muhalefetini tahmin etmek mümkün. Ancak bu konuda beni eleştirenlerin, Türkiye’yle ilişkilerin gelişmesini felç etmekten başa bir işe yaramayan şu anki yaklaşıma daha ne kadar tahammül edebileceğini değerlendirmesi gerekiyor.
Kıbrıs Rum Kesimi’ni AB’ye kabul etmenin barış sürecine katkıda bulunacağını düşünmek için iyi nedenlerim vardı. Ancak yaşananlar bu beklentileri boşa çıkardı. 2004 yılında Kıbrıslı Rumların tavrı aklımızda şüphe yarattığında, Yunanistan’ın diğer bütün aday ülkelerin üyeliğini veto edeceği yönündeki tehditlerine karşı durabilmeliydik.
Zamanı geri çeviremeyiz. Ancak içinde bulunduğumuz koşulları değiştirebiliriz. AB’nin Türkiye’ye Türkiye’nin AB’ye duyduğundan daha fazla ihtiyacı var.