BIST 9.550
DOLAR 34,54
EURO 36,01
ALTIN 3.005,46
HABER /  GÜNCEL

İnce, yazdıklarına pişman olmuş!

Özdemir İnce, önceden yazdığı yazılarını bir kitap haline getirdiğini söylüyor. Ama İnce, kendi yazılarını yeniden okuduğunda üzüldüğünü söylüyor. İnce, neden üzülüyor?

Abone ol

Hürriyet gazetesi yazarlarından Özdemir İnce yeni çıkan kitabını tanıtıyor. İnce'nin kitabını eski köşe yazılarından oluşturmuş. İnce, köşesinde bu yazıları yazdığına bin pişman olduğunu ifade ediyor. Peki, Özdemir İnce bu yazıları kitap haline getirirken neden pişman olduğunu okurlara söylüyor?

Yazmasam olmazdı

Yazmasam Olmazdı benim yeni kitabımın adı. Doğan Kitap tarafından yayınlandı. Kitap yeni ama yazılar yeni değil.

Söz ve Yazı (1992, 1993), Tarih Bağışlamaz (1994) ve Çile Törenleri (1995) adlı kitaplarımın tek kitapta toplanmasıyla ortaya çıktı Yazmasam Olmazdı.

Kitapta yer alan yazıların ilki Ağustos 1984’te ‘Bilim ve Sanat’ dergisinde, sonuncusu ise Kasım 1994’te ‘Varlık’ dergisinde yayınlanmış. Demek ki 10 yıllık bir zaman dilimini kapsıyorlar. Yazıların yaşları 21 ile 11 arasında.

Bu yazıları yazdığım sırada şu anlamsız ‘köşe yazısı’ dedikleri ‘Fıkra’ yazmıyordum henüz. Aylık edebiyat dergilerinde yazıyordum. Yazılarım o sıralar artık edebiyatın sınırlarını taşıp politika ile ilgilenmeye başlamıştı. Bu yazıları yayınlayan edebiyat dergilerinin yöneticilerine teşekkür etmek istiyorum.

Bu yazıları yazmasaydım olmazdı! Bu yazıları yayımlayamasaydım çıldırırdım.

*

‘Yazmasam Olmazdı’ya yazdığım önsözün bir bölümünü sizlerle paylaşmak istiyorum:

‘480 küsur sayfalık kitabı bir kez daha, bir yabancının yazıları olarak okurken, Türkiye’de ‘zaman’ olmadığını, zamanın geçmediğini fark ettim.

Türkiye’de her şey tekrar ediyor: Olaylar tekrar ediyor, sorunlar tekrar ediyor, politikacılar tekrar ediyor. Her alanda: Politikada, sanatta, edebiyatta.

Zaman yatay değil Türkiye’de, düşey... Süreç olarak yayılmıyor, katman katman yığılıyor. Ve bütün katmanlar birbirinin tekrarı.

Düşüncenin ve felsefenin, sanat ve edebiyat yapıtlarının en büyük düşmanının zaman olduğu söylenir ama (olmadığı için) zamanın düşman etkisi görülmüyor bu yazılarda.

Bu nedenle, 1984-1995 yılları arasında yazdığım yazılar aradan geçen yıllardan sonra da fırından yeni çıkmış gibi taptaze.’

*

‘Örneğin DP (Demokrat Parti), AP (Adalet Partisi), ANAP ve DYP gibi kendilerinin merkezde ve merkez sağda olduklarını ileri süren ya da öyle oldukları kabul edilen partilerin trajedilerini Merkez Sağın Trajedisi adlı bir inceleme makalesinde ele almışım: Bir partinin merkez ya da merkez sağ partisi olabilmesi için statüko ve düzen partisi olması gerektiğini; bu partilerin cumhuriyet ve cumhuriyetin laiklik ilkesine bağlı olmalarının zorunluluk olduğunu yazmışım. Bu partilerin 1946’dan itibaren aşırı milliyetçi ve İslámcı görüşleri bünyesinde barındırdıklarını ve bu görüşlerin limonluğu görevini üstlenmiş olduklarını söylüyorum. Ve bir uyarıda bulunuyorum: Merkez sağ partiler, aşırı milliyetçi ve İslámcı görüşlerden kendilerini arındırmalıdır, politikalarını bu görüşlerle yarışan herhangi bir eksene oturtmamalıdır; bu partiler cumhuriyetin partileri olmalıdır, yoksa kendi elleriyle canavar haline getirdikleri hareketler tarafından yozlaştırılırlar ve yutulurlar.

Baktığım fal ne yazık ki 10 yıl içinde gerçekleşti.’

*

‘Yazmasam Olmazdı’da ileri sürdüğüm düşünce ve tahminlerin gerçekleşmesi, gerçekleşiyor olması beni alabildiğine mutsuz etti. Yazdıklarım keşke eskiseydi, zaman tarafından zamanaşımına uğratılsalardı gerçekten mutlu olurdum.

15-20 yıl önce Öğrenim Birliği Yasası’nın (Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nun) iktidarlar tarafından yozlaştırıldığını yazıyordum (s.194); şimdi, günümüz iktidarı adı geçen yasayı ortadan kaldırmak istiyor.

15-20 yıl önce, İslámcı partilerin meslekleri dinselleştirmeyi, imam-valiler, imam-mühendisler, imam-diplomatlar, imam-öğretmenler üretmeyi amaçladıklarını yazıyor ve bu büyük tehlikeyi haber veriyordum (s.195). 2004 yılında mesleklerin İslámileşmesi operasyonu tamamlanmak üzere...’

‘Başka zaman ve ortamlarda, yazarın öngörülerinin gerçekleşmesi ona gurur verir, ama ben bu nedenle boğuntudan başka hiçbir şey duymuyorum.’

‘Edebiyat dünyasında yapıtın ticari maddeye dönüşmesine engel olunmazsa, yazarın yapıtın önüne geçerek yazınsal metni hiçleştireceğini yazmışım Yazmasam Olmazdı’da... O da oldu. Gazetelerin televizyonlaştıkça okur yitireceğini düşünmüşüm, o da oldu.’

Gazetelerin magazin servislerinin ve reklamın eleştirinin ve eleştirmenin yerine geçeceğini öngörmüşüm. Bu da gerçekleşti.

*
Baktığım siyasal, toplumsal ve edebi falın on-yirmi yıl içinde gerçekleşmesi, gerçekleşiyor olması ürküttü beni. Ya şom ağızlı baykuşun bütün söyledikleri gerçekleşirse?... YAZI:HÜRRİYETİM

pis